Değişimin esası;

Şiddeti değil “sürekliliğidir.”

Değişen her olgunun kaynağını besleyen damar sürekliliktir.

Doğal olay veya sosyal olgularda şiddetinden çok daha önemli olan; 

“Toprağa düşen tohumun, topakla mücadelesinde tohumun yaşam enerjisinin sürekli çabası ile toprağın direncini kırarak gün ışığına kavuşmasıdır.”

Tüm canlılar farklı bir biçimde de olsa bu mücadeleyi yaşar.

Bu mücadeledeki temel döngü olan kararlılığın,  kararsızlığın son dönemecinde çıkıp geleceğe doğru aydınlık ile buluşmasıdır.

Artık yol senindir. 

Gözlerin ışıktan kamaşmamalı, yüreğin sürekli enerji pompalamalı ki canlı olduğunu hissedebilesin. 

Bu frekansta ulaşacak olduğun adalet karakterinizde varılacak bir hedef olur.

Yani karakterdeki değişim; vereceğimiz karardaki niyetin gücü; şiddetidir.

Sürekliliğin gücü ise disiplinli ısrardır.

Zekâ ise hedef belirlemedeki “disiplinin yönünü” belirler.

“Disiplin gelişimin mayasıdır.”

Disiplinsiz bir gelişme miyavlamasını bilmeyen obez bir kediye benzer.

Bir diğer gelişimin temel unsurlarından biri de, okumaktan çok daha önemli olan şey “gözlemdir.”

İkinci önemli olan şey “ahlaktır.”

Üçüncü önemli olan şey ise,

 “zekâyı ahlak ile disiplin etmektir.” 

Zekâ vahşi bir ata benzer ahlak ise kırbaç ise karakterin elinde vurarak çıkardığı şakırtı ile zekâyı ahlaklı ölçülerde terbiye etmektir. 

Terbiyesiz bir zekâ, silik ışıkta müşteri bekleyen kadının gözaltı farını çağrıştırır.

Etik güç, yüreğin duyabildiği duygu titreşim sayısıdır.

(Alıntı) Gerçek yaşanmış bir olay anlatmak istiyorum;

Sanırım 20 yy başlarında Almanya’da bir at bütün çarpma bölme işlemlerini bildiği kulaktan kulağa dolaşıyor.

Fısıltı ile oluşan büyük bir üne kavuşuyor.

Şehir şehir gezdiriliyor. 

Etrafına kalabalık toplanıyor.

Kalabalıktan kişiler sorular soruyor.

Örneğin;

-3 çarpı 5 kaç eder? Diyor. 

Atın sahibi yularını tutuyor, başlıyor saymaya. 

-1.2.3…15 diyor.

At kişniyor.

Topluluk sevinç ile hayret karışık bir şekilde sesler ve birbirine garip garip bakmaları ile birlikte olayı seyrediyor.

Sonra tekrar 

-9 bölü 3 kaç?  Diyor. 

Yine sayıyor. 1.2.3. 

-Diyor. 

At yine kişniyor. 

Yine cevabı biliyor.

Sonra bu böyle sürüp gidiyor.  

Bilim adamları bunu araştırarak bir sonuca varıyorlar.

Sayılırken 1.2.3.4.5… Diye 

Sonuç sayısı cevap geldiğinde, topluluğun kalp atım frekanslarını değiştiğini anlayınca at kişniyor.

At ise toplumda oluşan; 

“toplam duygusal frekansı” algılayıp “kişniyor”

Frekans, sesin saniyedeki titreşim sayısını ifade eder. 

Birimi Hertzdir. 

İnsan kulağının duyabildiği frekans aralığı ise 20 Hz. ile 20.000 Hz. arasındadır. 

Bu değer 20.000 Hz. üzeri olursa bu seslere ultrason denir; 

20 Hz. altında kalırsa infrason denir. 

Ultrason ve infrason sesler insan kulağının duyamayacağı seslerdir. 

Ultrason sesleri yalnızca köpek, yunus balığı, at gibi bazı hayvanlar duyabilir. 

Her canlının duygusunda yarattığı frekansalar vardır. 

Bu frekansalar sayesinde kişilerin (aura, enerji ve elektriksel aktiviteleri) oluşur.

İnsanında çevresini saran ve her organın kendi elektriksel akımı olduğunu düşünüyorum.

İnsanın elektriksel aktivitelerin birbirine karşı çekim gücü oluşturdukları duygularını, ”düşüren ya da yükselten” enerji oluştururlar.  

Onlar kişilerin elinde değil. 

Onu gördüğümde enerjim düşüyor veya yükseliyor dediğimiz şey aslında tamda budur.

Böyle bir enerjinizi yükselten bir frekans yakaladığımız zaman potansiyel enerjimiz yükselir.

Potansiyel enerji, hareket enerjisine dönüşür ve “dilsiz bir şeytanı” ilişişlerinizden kovarsınız.

Kinetik enerjinin harekete dönüşmesini besleyen güç; “potansiyel enerjiniz temsil eden merhamet.” 

“Kinetik enerjimizi temsile eden adalet”

“Sürekliliği temsil eden ise ahlaktır.”

Not; yazılarımda ki konularda; 

 AHLAK, MERHAMET VE ADALET ten sürekli bahsetmem, toplumumuzun ve insanlığın bütün bakış açılarının temeli olduğundandır.

Ne kadar iyi bakış açısına sahip olsak ta; 

“Ne söylendiği değil, kimin söylediği ve nasıl söylendiğidir.” 

Saygıyla

Abdulkadir DESTAN