Saygıdeğer Papatya Dergisi okurlarım 2020 Yılı maalesef Corona denilen ve Çin de ortaya çıkan, Pandemik özelliğe sahip, Covid-19 virüsü tüm dünyayı sarmış ve çok sayıda ölümlere yol açmştır.  Nisan ayında olduğumuz bu günlerde, aşısı ve ilaç tedavisi tam bilinmeyen bu illetten ancak Sağlık Bakanlığımızın önermiş olduğu 14 maddeye kesinlikle uymak zorundayız. Yaklaşık 15 yıldır çeşitli virüsleri inceleyen bir akademisyen olarak, endişeye mahal olmadığını ancak tedbiri elden bırakmamanın, mecbur kalmadıkça evden çıkmamanın, çıkıldığında ise sosyal mesafenin korunmasına özen göstermemiz gerektiğinin şart olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu yazımda siz saygıdeğer okurlarımla vücut direncimizi ve immun sistemimizi (bağışıklık sistemi) güçlendirmek için neler yapmalıyız sorusuna yönelik bazı kısa bilgileri paylaşmak istiyorum. Şöyle ki; sağlığımızı 4 ayaklı bir masaya benzetiyorum. Sağlık masamızın 4 önemli ayağı: 

 1.Ayak: Öfke, stres ve aşırı hırstan kesinlikle uzak dur ve vitaminlere kucak aç!  Stresten uzak dur sözüme karşı, “Mümkün mü?” diye bir şeyler fısıldadığınızı duyar gibiyim. Ancak sizlere bu konuda mümkün olduğunca diyebilmekle yetineceğim. Çünkü biliyorum ki bazı davranışlar genetik olarak bizlerle birlikte yaşarlar. Kısaca kişinin fıtratında yer almaktadır. Peki, bu birinci şifreyi es geçersek veya dikkat etmezsek, ne gibi bedeller ödeyebiliriz sorusuna bir fizyolog olarak, öfkeyle beraber vücudumuza yüklediğimiz stres tüm iç organlarımıza da hayli zarar vermekte ve fizyolojik olarak vücudumuzda istenmeyen hormonsal tepkilere yol açabilmektedir. Öfke ve sıkıntı, testosteron, epinephrine,  norepinephrine ve cortisol artışına neden almakta, bunlardaki dengesiz artış vücudumuzda çeşitli organlarımızda ve fonksiyonlarında (kalp, tansiyon, damar, eklem, akciğer, kaslar gibi) ciddi sorunların gelişimine yol açmaktadır. Ayrıca bağışıklık sistemimizi zayıflatıp vücudun hastalıklara karşı direncini de azaltmaktadır. Bu nedenledir ki, atalarımızın “keskin sirke küpüne zarar” ve “hırsla kalkan zararla oturur” sözüne her daim kulak vermeliyiz. Ayrıca; bu günlerde içinde bulunduğumuz salgın hastalığa karşı bağışıklık sistemimizi güçlendirmek amacıyla bu mevsim ihtiyaç duyacağımız vitaminler nelerdir ve hangi besin kaynaklarından kolaylıkla sağlayabileceğimize dair bazı önemli bilgileri hep birlikte hatırlamaya çalışalım. Biliyoruz ki vitaminler sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Bahar mevsimine hazırlandığımız şu günlerde bağışıklık sistemimizi ve vücut direncimizi güçlendirmek amacıyla almamız gereken vitaminleri ve başlıca kaynaklarını kısaca özetlemek istiyorum:  

A vitamini: En önemli işlevi enfeksiyonlara karşı direnci artırmakta, normal büyüme, üreme, kemik ve diş gelişimi, görme için gereklidir. Cildin tırnakların, dişetlerinin ve saçların sağlıklı kalmasını sağlamaktadır. A vitamini ihtiva eden en önemli besin kaynaklarının bazılarını şöyle sıralamak mümkündür. Kayısı, domates, maydanoz, ıspanak, havuç, kereviz, marul, portakal, erik, kuşkonmaz ve benzeri bitki ve sebzeler. 

 D vitamini: İnce bağırsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlamaktadır. Balık yağı, balık, yumurta, tereyağı, karaciğer, et, sebzeler ve güneş ışığı en önemli D Vitamini kaynakları olarak bilinmektedir. 

 E vitamini: Önemli ölçüde Antioksidan etkili Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatmakta ve yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Hücrelerin daha uzun yaşamasını ve yenilenmesini sağlamaktadır. Buğday, tohumlu besinler, soya fasulyesi yağı, arı sütü, ceviz, marul, tere, kereviz, maydanoz, ıspanak, lahana, mısır yağı, mısır, yulaf E vitamini yönünden çok zengin besin kaynaklardır.  

K vitamini: Karaciğere gelen K vitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol alır. K vitamini takviyesi yalnızca kanamalı hastalarda verilir. Ispanak, kabak, marul, yeşil domates, yeşilbiber, inek sütü, peynir, tereyağı, yumurta, kırmızı et, pirinç, karaciğer, mısır, muz, şeftali, çilekte bol miktarda bulunmaktadır. Ayrıca pıhtılaşma mekanizması üzerinde önemli görevlere sahiptir.  

B1 vitamini: Kasların ve sinir sisteminin faaliyeti için gereklidir. Yetersizliğinde iştahsızlık, huzursuzluk, hafıza zayıflığı ve dikkat azalması şekillenebilmektedir.  Buğday, kepek, bira mayası, taze sebze meyve, koyun eti, sığır eti, balıketi, yumurta, süt B1 vitamini yönünden çok zengindir.

 B2 vitamini: Bu vitaminin eksikliğinde dilde kızarma, yanma hissi, ağız çevresi ve dudaklarda kızarma, tahriş, çatlaklar, gözlerde kaşıntı, yanma hissi, katarakt oluşumu, saçların dökülmesi, çocuklarda büyüme yavaşlaması, kilo kaybı, sindirim sorunlarına neden olmaktadır. Karaciğer, böbrek, buğday unu, patates, et, süt, yumurta, peynir, kepek, yeşil sebzeler, havuç, fındık, yer fıstığı, mercimek bu hastalıkların oluşmaması için önemli besinlerdir.  

B3 vitamini: Yetersiz beslenme sonucu deriyi sinir sistemini tutan pellegra adlı hastalık ortaya çıkar. Hücrelerin oksijeni kullanabilmeleri için gereklidir. Midede sindirimin temel taşları olan asitlerin üretimini sağlamaktadır. Kırmızı et, balık, buğday, baklagiller, un, yumurta, süt, limon, kabak, incir, portakal, hurma, kepek, yer fıstığı ve sakatat önemli besin kaynaklarıdır.  

B5 vitamini: Doğada bol miktarda olduğu için eksikliğine pek rastlanmaz. Ayrıca bir miktar bağırsaklarda da yapılmaktadır. Eksikliği kan şekerinde düşme, ellerde titreme, kalp çarpıntısına neden olabilir. Karaciğer, kırmızı et, tavuk, yumurta, ekmek, sebzeler B5 vitamini açısından çok önemlidir.  

B6 vitamini:  Sinir sistemi ve hormonların çalışmasını düzenler. Vücudun savunmasında antikor ve akyuvar oluşumunda rol oynar. Eksikliğinde migren tipi baş ağrısı, kansızlık, ciltte kuruluk, görme problemleri, uyuşukluk, kaslarda zafiyet ve kramplara neden olmaktadır. Karaciğer, böbrek, kırmızı et, balık, yumurta, ekmek, sebzeler bu tür rahatsızlıkların oluşmamasında yarar sağlamaktadır.  

B11 vitamini: Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar) ve sinir dokularının oluşumunda aktif rol oynar. Hücre bölünmesi için gereklidir. Bu etkisi ile büyümeyi de sağlar. Anne karnındaki bebeğin sinir sisteminin gelişimi için de gereklidir. Eksikliğinde iştahsızlık, kilo kaybı, bulantı, kusma, ishal, baş ağrısı, unutkanlık, çarpıntı gibi bazı kalp sorunları oluşabilmektedir. Karaciğer, böbrek, kırmızı et, ıspanak, marul, yumurta, ekmek, portakal, muz çok yararlı besin kaynaklarıdır.  

B12 vitamini: Bazı besinlerle veya sigara gibi zararlı alışkanlıklarla vücuda giren siyanürü etkisiz hale getirir. Eksikliğinde dilde hassasiyet, şişme, kızarma, hayal görme, depresyon, adalelerde kasılmalar, sinir iltihaplarına bağlı olarak el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma şikâyetleri oluşabilmektedir. Karaciğer, yürek, böbrek, kırmızı et, tavuk, balık, süt, peynir, yumurta gibi besin kaynakları B12 vitamini açısından zengindir.  

C vitamini: Bilmemiz gereken şudur ki, vücudumuz C vitaminini üretemez. Ancak, bitkiler ve bazı hayvanlar bu vitamini üretebilmektedir. Besinlerle alınan vitamin 2 saat içerisinde kullanılır ve yaklaşık 4 saat sonunda kandan uzaklaşır. Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olmalarını sağlar. Vücudun savunma sistemini artırıcı etkisi vardır. Histamin yapımını azaltarak alerjik olayların şiddetini düşürür. Eksikliğinde diş eti kanamaları ve çekilmeleri ortaya çıkar. Siyah üzüm, narenciye, kivi, çilek, kavun, karpuz, yeşilbiber, maydanoz, brokoli, havuç, soğan, bezelye ve nar önemli C vitamini depoları olarak bilinmektedirler. Mevsim itibarı ile bu vitamin kaynaklarını ihmal etmemek sağlığımız açısından çok önemlidir. 

2. Ayak: Beslenmene mutlaka önem göster! Virüslerin kol gezdiği bu dönemde beslenme planınızda bir değişiklik yapalım ve börek, poğaça, fast-food gibi kolay erişebilir gıdaları sık tüketmeyelim, hatta hiç tüketmeyelim. Bunların yerine daha yeterli ve sağlıklı beslenmek adına kuru kayısı, üzüm, erik ceviz, fındık, badem gibi pratik taşınabilen atıştırmalıkları beslenmenize ekleyelim. Menümüzde sebze ve meyve tüketimi arttırılmalı, özellikle liften zengin olan kuru fasulye, nohut ya da mercimek gibi besinlerin yeni yıldaki yeni beslenme programımıza eklenmesi gerekmektedir Bu mevsim itibariyle ve antioksidan özelliği nedeniyle nar çok önemlidir. C vitamini deposu narenciyeler, A vitaminin ön maddesi betakaroten  kaynağı havuç, likopeni bizlere armağan eden domates aklıma gelenlerden sadece bir kaçı. Bunlarla birlikte, özellikle organik tarım uygun standartlarda yapıldığında daha yoğun vitamin ve mineral kapasitesi olacağı için sağlıklı beslenmede özellikle ve de mümkünse kimyasal ilaç içermeyen gıdalar tercih edilmelidir. Diğer önemli husus, besinlerin pişirme yöntemlerinin de sağlıklı beslenmemizde oldukça önem arz edecek olmasıdır. Şöyle ki, kömür ateşinde yanmış mangal, kızartma, tütsüleme gibi yöntemler yerine artık bu yeni yılda daha sağlıklı pişme yöntemi olan buharda pişirme, fırında, ızgara, buğulama, haşlama tarzında ve anneannelerimizin yaptığı tencere yemeklerini tercih etmemiz hayli yarar sağlayacaktır düşüncesindeyim. Ayrıca, hafıza kayıplarının önlenmesi ve bireylerin performanslarının artması için omega 3’ten zengin beslenmeyi hedeflemek oldukça önemlidir. Omega 3, kalp sağlığını koruduğu kadar beyin hücrelerinin çalışması için de biliyoruz ki oldukça önemlidir. Beslenmemizde diğer önemli husus katkı maddeleri içeren, cips, bisküvi gibi ürünler, salam, sucuk gibi işlenmiş gıdalar mutlak suretle etiket bilgileri okunarak alınmalı ya da daha doğrusu alınmamalıdır. Bu etiket bilgilerinde özellikle trans yağ içeriğine dikkat edilmesi gerekmektedir. Trans yağın %1’in altında olması gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca, şeker içeren gıdalardan uzak durulması menfaatimiz icabıdır. Özellikle şeker ve şekerli ürünler, meyve suları basit şeker içeriği yüksek olduğundan obeziteyi arttıracağı unutulmamalıdır. Antioksidan etkiye sahip vitaminler olan A, C, E vitaminleri, selenyum ve çinko mineralleri tüm dejeneratif hastalıklara örneğin hipertansiyon, obezite, diyabete karşı koruyucu etkisi olduğundan tüketilmesi oldukça önemsenmelidir. Ceviz, badem, fındık gibi kuru yemişler, yeşil yapraklı mevsimsel tüm meyve ve sebzeler, kayısı, incir, erik gibi kuru meyveler ve turunçgiller günlük beslenmeye mutlak surette dâhil edilmelidir. 

3.Ayak: Düzenli uyku ve istirahat şart!  Uykusuzluk,  metabolizmayı olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Şayet kişilerin uykusuzluk gibi bir sorunu varsa mutlaka hekim yardımı ile çözmeyi amaçlamalıdırlar. Uykusuz kalmak metabolizmayı yavaşlattığı için kişinin kilo artışına neden olabileceğini unutmamak gerekir. Günümüzde TV kanallarındaki bir birini takip eden birçok anlamsız dizi, maç ve abuk sabuk programlar insanlarımızın uykusuz kalmasına neden olabilmekte, bu durumda günlük performansı olumsuz yönde etkilemektedir. Uykusuzluk ve dinlenememe durumu uzun vadede kişinin önemli ölçüde sağlığını bozmakta, yaşama küstürmektedir.

4.Ayak: Zararlı alışkanlıklar ve tüm bağımlılıklardan uzak duralım!

 İnsanları bağımlı kılan, kölesi durumuna düşüren başta sigara ve alkol olmak üzere tüm bağımlılık unsurları, insan metabolizmasını perişan etmekte, bununla birlikte ekonomik çöküntüye de sürüklemektedir. Ayrıca, günümüzde çığ gibi yayılan teknolojik bağımlılıklar, insanları ruhsal, sosyal ve fiziksel yıkıma uğratmaktadır. Bu nedenledir ki,  günümüzde asosyal bir neslin oluşmasından korkulmaktadır. Düşüncem şudur ki, televizyonlarda sigara dumanlama ile kapatılmaya(!) çalışılmakta, ancak televizyon dizilerde leblebi çekirdek gibi adam öldürülmekte, bu görüntüler maalesef insanların zihnine kazınmakta, uygulama fırsatı yaratmakta ve bu suç sahneleri için hiçbir önlem alınmamaktadır.  

Şayet sağlık masamızın ayaklarından birinin aksaması, yere sağlam basmaması durumunda sağlığımızın hangi hallere düşeceğini bir kez daha düşünmenizi istiyor, sağlıklı, mutlu günler diliyor, saygılar sunuyorum.

VEHBİ ALTUNÇUL