İBRAHİM GÜRAY AYTEKİN ÖZEL HABER ARAŞTIRMA 

Konya'da bulunan büyük velilerdendir. Adı, Muhammed b. İshak, künyesi Ebü'l-Meali, lakabı Sadreddin'dir. 606 (m.1210) yılında Malatya'da doğdu. 673 (m.1274) yılında Konya'da vefat etti. Kabri, kendi adıyla anılan caminin bahçesindedir. 

Esas ismi Eb’ül Me’ali Muhammed bin İshaktır. Dedesinin adını almıştır. Hicri 605 Miladi 1207 yılında Malatya’da doğdu. Babası İshak Efendi kendisi gibi büyük bir alim ve Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı ve mevki sahibi bir zattır. Aynı zamanda ünlü mutasavvıf Muhyiddin Arabi’nin de yakın dostudur. Şeyh Sadreddin-i Konevi babasını küçük yaşlarda kaybetti ve o yıllarda Konya’ya gelen Şeyh’ül-Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, annesiyle evlendi. Küçük Sadreddin bundan sonra tamamen babalığının terbiye ve tedrisi altına girdi ve iyi bir tahsil gördü.

Sadreddin Konevî Hazretleri'nin babası Sadık Efendi, Anadolu Selçukluları katında hatırı sayılır, yüksek mevki sahibi bir kimse idi. Küçük yaşta babası vefat etti. Daha sonra terbiyesini üvey babası olan büyük mütefekkir ve veli Muhyiddin-i Arabî Hazretleri üzerine aldı. Çok iyi bir tahsil gördü. Kelam ve tasavvuf üzerine birçok kıymetli eser yazdı. Sonraları Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'yle birlikte önce Halep'e, sonra Şam'a gitti. 

Tasavvuf terbiyesini bu zattan aldı. Hayatını ibadet ve riyazetlerle zenginleştirdi. Bir gün yöre hanımları Sadreddin Konevî'nin annesine gelerek şöyle dediler: "Sen zengin, itibarlı bir kişinin hanımı iken şimdi bir Mağripli ihtiyarla evlendin. Ne durumdasın? Hayatından memnun musun?" O da: "Halimden memnunum. Geçimim de iyidir. Fakat gözümün nuru oğlum sıkıntılar içindedir. Gecesi de gündüzü de yoktur. Efendim Muhyiddin-i Arabî kuş eti yer, bal şerbeti içer. Fakat ciğerpareme bir parça arpa ekmeği bile vermez. Yememek ve içmemekten bir deri bir kemik kaldı. Üstelik kimseye de görünmez oldu. Uykusu gitsin diye zembile koyup, bir yere asar" dedi. 

O akşam Muhyiddin-i Arabî Hazretleri yine hanımından bir tavuk istedi. Yemekten sonra hanımına: "Tavuğun kemiklerini bir yere topla" buyurdu. Kadıncağız kemikleri bir yere topladı. O zaman Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: "Bismillah! Kalk git ey tavuk" buyurdu. Allahü Teala'nın izniyle tavuk et ve kemiğe büründü ve kanatlanarak uçtu. Bunun üzerine Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: "Hanım! Oğlun böyle olduğunda ancak tavuk etini yiyecek" buyurdu. O sırada hanım, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin ellerine kapanarak özür dileyerek, tevbe ve istiğfar etti. 

Bundan sonra Sadreddin Konevî Hazretleri, tasavvuf mertebelerini bir bir aşarak büyük veliler arasına katıldı. Sadreddin Konevî Hazretleri anlatıyor: "Hocam Muhyiddin-i Arabî hayatta iken, benim yüksek makamlara ulaşmam için çok uğraştı. Fakat sonuca ulaştırılması mümkün olmadı. Vefatından sonra bir gün kabrini ziyaretten dönüyordum. Birden kendimi geniş bir ovada buldum. O anda Allahü Teala'nın muhabbeti beni kapladı. Birden Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin ruhunu çok net ve güzel bir şekilde gördüm. Tıpkı saf bir nurdu. Bir anda kendimi kaybettim. Kendime geldiğimde onun yanında olduğumu gördüm. Bana selam verdi. Hasretle boynuma sarıldı ve: "Allah'a hamdolsun ki, perde aradan kalktı. Sevgililer kavuştu, gayret ve niyet boşa gitmedi. Sağlığımda kavuşamadığım makamlara vefatımdan sonra kavuşmuş oldum" buyurdu. 

Sadreddin Konevî Hazretleri, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin vefatından sonra, büyük velilerden Evhadüddin Kirmani Hazretleri'nin sohbetleriyle şereflendi. Ondan da yüksek dereceli bilgiler tahsil etti. Sonra hac dönüşü Konya'ya gelip, yerleşti. Orada güzel halleri ve kerametleriyle çok meşhur oldu." Bir gün büyük bir ilim meclisi kurulmuş ve Konya ileri gelenleri orada toplanmışlardı. Sadreddin-i Konevî Hazretleri de orada bir seccade üzerinde oturmuştu. 

Mevlana Hazretleri içeri girince seccadeye oturmasını rica etti. Bunun üzerine Mevlana: "Sizin seccadenize oturursam, kıyamette bunun hesabını nasıl veririm?" dedi. Sadreddin Konevî Hazretleri de: "Senin oturmada fayda görmediğin seccade bize de yaramaz" deyip, seccadeyi oradan kaldırdı. Mevlana, Sadreddin-i Konevî Hazretleri'nden önce vefat etti. Vasiyeti üzerine, cenaze namazını Sadreddin-i Konevî Hazretleri kıldırdı. Sadreddin-i Konevî Hazretleri'nin kabrini ziyaret edenler, onun feyzinden istifade ederler.

 Onu vesile yaparak yapılan dualar. Allah'ın izniyle kabul görür. 1899 yılında, Sultan İkinci Abdülhamid Han, şahsî parasıyla, Sadreddin Konevî Hazretleri'nin camisini ve türbesini imar ve ihya edip canlanmasını sağladı. Sadreddin-i Konevî Hazretleri'nin eserlerinden bilinenleri şunlardır:

*Nusûs  *Hukuk  * Tebsiratü’l-müptedî ve tezkiretü’l-müntehî, *İ’câzû’l-Beyân fî tefsiri Ümmi’l-Kur’ân, *En-Nefehâtü'l-İlâhiyye  *El-Müraselât beyne Sadreddin Konevî ve Nâsirüddin Tûsî, *Ehâdîs-i Erbain
*Mefâtihu'l-ĞaybFatiha, * Şerhü esmâ’illâhi’l- hüsnâ, *Tefsiri Şerh-u  * El-Fükûkfîesrâr-ı müstenidâtı hikemi’l- Füsûs, *Mir’âtü’l-ârifîn, * Vasiyyetü’ş-Şeyh Sadrüddin İnde’l vefat dir.

Hadis ve tasavvufda ünü dünyaya yayılan Sadreddin-i Konevi, Konya’da Hoca Cihan’ın kendisine hediye ettiği konakda otururdu. Bu ev, Çeşme Kapısı denilen Konya sur kapılarının birinin dışında ve şimdiki türbesinin bulunduğu yerde idi. Konya’da binlerce talebe yanında pek çok da hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Mevlana’nın da kendisinden feyz aldığı rivayet olunur.

Ahmet Eflaki, Menakıb’ül-Arifin isimli eserinde Mevlana ile aralarındaki münasebet ve dostluğa ait pek çok menkıbe nakleder. Ayrıca Mevlana, cenaze namazının Sadreddin-i Konevi tarafından kılınmasını vasiyet etmiştir.

Sadreddin-i Konevi, hocası Muhyiddin-i Arabi’nin kendisinin yüksek makamlara kavuşması için çok uğraştığını, vefatından sonra da üzerinde tasarruflarının devam ettiğni uzun uzun anlatır. Sadreddin-i Konevi, 673 Hicri, 1274 miladi yılı Muharrem ayının 16. pazar günü vefat etti. Türbesi II. Abdülhamid Han zamanında ve onun direktifleri ile Konya Valisi Ferid Paşa tarafından, 1899 yılında yeniden imar ve ihya edilmiştir.