Bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum: “Lakerda, Tütün Balığı-Uskumru-Turşusu-Çiroz” vs. bu çeşit; “tuz ve duman isinde” pişen çiğ balık türünün imalcileri Bizanslılar yânî Rumlar ve onlardan öğrenmiş olan Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi “Türkiye-Ermenileri” olmuştur. Yanî; İspanya’dan bir fakir Yahudi balıkçı ve Yunanistan’dan da yine bir başka Yahudi göstermeye kalkmak ve böylece dünya üzerinde her ne nesne var ise, külliyen Yahudiliğe mal etmeğe çalışmak, emin olun İsrail oğullarına hemen hiçbir kazanç sağlamaz. Kazandırsa, kazandırsa buna kazanç denemez; başka milletlerin haklarına tecavüz etme kazancı olur ki, bu zaten günümüz dünyasında hemen her sahada kendisini göstermektedir!... Günümüz İsrail’inin Cihan hâkimiyetine giden bir siyasî strateji takip etmesi ve bu yolda hayli yol almış bulunması, onun nasıl bir teknoloji ve stratejik güce haiz bir modern ordu ile birlikte; Dünya Milletleri arasında olağanüstü bir siyasî kuvvete haiz bulunduğunu da ayrıca anlatmaya lüzum bulmuyorum. Zira, cümlece malûmdur!.. Benim aklımın almadığı, İsrail Devleti’nin Türkiye’deki Ermenilere karşı niçin bu derece kin duymakta oluşudur?!... Gerçekten bu beni çok düşündürmektedir?... Öyle sanıyorum ki, bunun alt yapısının doğrudan “Türk-Ermeni Münasebetlerinde” Türklerin, Ermenileri medyadaki bütün kışkırtıcı ajanlara rağmen, tercihen kendi içlerinde bulundurmaları. İsrail’in Türkiye politikasına her daim ters düşmüş ve hâlâ öyle olmasına dayanmaktadır!.. Yoksa başkaca bir sebep olamaz? Şimdi soruyorum: (Lakerdacı Karakaş Biraderler; “Meşhur olanı büyüğüdür.” Lakerdacı Melik, Lakerdacı Vlângalı Sinan, Lakerdacı Sarı, Lakerdacı Erdoğan, Lakerdacı Ğoren, Lakerdacı Migoğos, vs.) Ayrıca, şu hususu da zikretmek isterim ki, mezkûr konuda önemlidir: Kum-Kapu balıkçıları ve bütün balıkçılar gayet iyi Lakerda basarlardı. Meselâ; Yeşilköy’ün balıkçılarından Hasan ve Meyhaneci Ogün- “Onnik” öylesine mükemmel Lakerda basarlardı ki, dış ülkelerden sipâriş alınır ve özel ambalajlarda gönderirlerdi. Anlamadığım veya anlayamadığım şudur: İsrail Oğulları kendi menfaatlerine zarar verebileceğine inandığı hemen her kavime bir şekilde musallat olmakla neler kaybettiğini hiç fark edemiyor mu?!.. Ve kendilerini süper akıllı sanan bizdeki bazı sivri akıllılar, kendilerine her ne kazandıracaksa; Dünya’daki bütün buluşları topyekûn Musevilere mal edebilmenin çabasını vermektedirler. Bu nasıl bir düşüncenin, nasıl bir duygunun tezahürü ise gerçekten bilinmez?!.. Dahası: Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde dahi, İstanbul’un ilk sakinlerinin Museviler olduğu kaydı geçmektedir!... Hemen her alanda böylesi kayıtlar bir diğerini kovalamış. Emin olsunlar böylesi taktikler sadece hüsran doğurur; ama bugün, ama yarın veya bir başka meçhul gün. Muhakkak hüsranla neticelenecektir. Bu değişmez bir kuraldır. Çünki; Ne iyilik ve ne de kötülük hiçbir zaman ilelebet gizli kalmaz ve kalmayacaktır da!.. Sadece, Dünya’ya dil çıkaran adam olarak, ilim adamı olmasından ziyade nam salmış bulunan fizik alimi Albert EİNSTEİN (1879-1955) dahi lüzumundan ziyade abartılmış bir kimliğe sahiptir. Meselâ, Einstein’ın “izafiyet teorisinin” günümüz alimlerince eksik bulunduğu ile birlikte, kendisinin tam bir Siyonist olarak muhtelif operasyonlara, Şarlo ile birlikte imzasını bastığını vs. günümüz insanları tarafından kaç yüz kişi de değil, kaç bin kişi bilir?... Başka ülkelerin varsa, yanlışlarını, kusurlarını veya dikta idarelerini vs. anında gözler önüne seren Dünya Medyası, iş İsrail’e gelince dut yemiş bülbüle dönmekte, yuvarlak laflarla işi geçiştirmeye çalışmaktadırlar... Acaba bu neden böyledir?... Meselâ; bilhassa (24 Mart’larda) gazete, TV, herhangi bir üniversite vs. benimle temas kurup röportaj yapmak isterler. Ne gariptir ki, gazeteci olan hiçbir Musevi’den, İsrail hakkında herhangi bir bilgi sorulmamakta, röportaj yapılmamaktadır. Bunda bir gariplik yok mudur?!... Herhangi bir Devlet büyüğümüz ABD Devlet Başkanı ile görüşmek istediğinde, daha evvel New-York’a uğrayıp, oradan gerekli talimatı veya yardımı almadan, ne Baş-Kent Washington’u ve ne de Başkanlık köşkünü asla göremez!.. Kayda geçtiğim bilgiye sahip olabilmek için profesyonel casus olmaya lüzum yoktur. Zira, günlük gazetelerde bu gibi haberler bulmak hiç de zor değildir. Meselâ, dünya üzerinde “Siyonist güç ve kuvvetinin” ölçüsünü tespit için uzun araştırmalar hiç lüzum yoktur. Zira, gazetemizin sahibi ve Baş-Yazarı tarafından dikkatlere çeken şu değerli makaleleri yeteri derecede bilgi sunmaktadır. Buyurun okuyun: (Alman’ların Yahudi soykırımını kabul etmelerinden itibaren İsrail’e her yıl (500 milyon dolar) tazminat ödüyorlar. İsrail’in iddiası 6 milyon Yahudi’nin katledildiği yönündeydi. Soykırıma uğrayan nüfus hesabına göre Almanya bugüne kadar İsrail’e 50 milyar dolar ödedi. Bu ödeme 2030 yılına kadar devam edecek ve toplam 100 milyon dolara ulaşacak.) Bir başka numune de; Necmi GÖÇER refikimizin enteresan yazısıdır. O’nu da aynen geçiyorum: (İkinci Dünya Savaşı’nın soykırımından kurtulanların torunları, kendilerine Nazi Almanya’sı tarafından yapılanların tamamen aynısını Filistinlilere yapıyorlar... İnsanları hapsetmek için tel örgüler ve duvarlar inşa ediyorlar.) ABD’DEKİ EN BÜYÜK YAHUDİ TEŞKİLÂTI ün, 400 bin üyesi var. Ulusal Direktörü, Abraham Foxman: Yahudi-Lobisi’nin kilit isimlerindendir. Mezkur Örgüt’ün ABD’deki tesir durumu ise özetle şudur: “Yönetimde, Kongrede, İş-Dünyasında ve Bilim Çevrelerinde” olmak üzere birinci derecede söz sahibidirler. Görülüyor ki, ülke idaresinin en hayati sahalarında kilit noktalarını ele geçirebilmiş durumda olmakla birlikte, ayrıca belli konularda karar alma mekanizmasını istediği gibi yönlendirebilen özelliklere sahiptir. Ben bu satırları şikâyet babında yazmamaktayım. Tam aksi taktir etmemek elde değil!.. Ancak, bunca güce sahip bir kavim, nasıl oluyor da “Benim Lakerdama da göz dikebiliyor!..” İşte beni şaşkına çeviren asıl nokta budur?!.. Gelelim W.Harlitt’in şu meşhur tespitine: Türkiye’de “Rum ve Ermeni” yaşamış mı, yaşamamış mı. Hiç mi hiç belli değil?.. Dahası şayet böyle gidecek olursa, zaman içinde hemen hiç mi hiç Ermeni kalmayacak endişesi beni gerçekten sarmış, daha doğrusu aynı zamanda sarsmış durumdadır!... Merhum büyüklerimizden, çilekeş Gomidas Vartabed- “Rahip” bu durum ne güzel dile getirmiş: “Gurunk mer aşğarhı” – “Göçmen kuşu bizim dünyamız.” Saygıdeğer okuyucularım, inşallah yeni bir yazımda buluşabilmek ümidi ile hepinize mutlu tatiller ve başarılar diliyorum efendim. Not: (Bu makale 14 Mart 2011 Pazartesi günü yazılmıştır.)