Artık yeni bir başlangıca taş atıyorsun.

Bilmelisin ki bu göl diğerinden farklı.

Bilmelisin ki buradaki kurbağa seni beklemiyordur.

Uzattığın yanağa; prenses pembe dudakları ile umut taşımayacak

Belki gözlerini buğulanmasını; yaşadığın hüsranın kirleri toz bulutu gibi saracak.

Nefesin özgürlük kokacak.

Yüreğin akortsuz çalacak.

Düşlerin hücrede yalnız kalan mahkûmun yüreğinin ateşini, kış günü soğuk ıslak battaniye ile söndürmek gibi

Sevdan çaresiz.

Sen yalnız kurt.

Sevdan dağda esir.

Sen kendini kendi sandığında, terk etmiş.

Ve suçlayacak kimsen de yok.

Kuyruğunu geçmişinin sönük bedenine kıstırmış,

Can havliyle “Havar! Havar!” diye. 

Koşarsın gelecek sandığın geçmişe.

Aşksızlık ilk susuzluk yaparmış.

Su su diye,

Canını,

Etini,

Tenini ısırarak,

Susuzluğunu gidermeye çalışırsın.

Nafile nafile artık.

Diş izim artık sinene mühür gibi izini çıkarmıyordur.

Çıkmaz yolda, yolunu bularak kompozisyonun konusuydun.

Kaybolmak senin için var olmaktı.

Seni var kılan beyaz tende,

Var olup susuzluğunu gidermekti.

Bir şehir çıkar bedenimden…Ruhum Paydos!

Aşksızlık susuzluğun ilk belirtisidir.

Ya kana kana sensizlik içeceğim.

Ya da sen; bensizlikle susuzluğunu gidereceksin.

Ve sonra teslim olacaksın.

Yaşam seni esir alacak.

Her zaman siyahı seveceksin.

Sonra yığınlaşacak ve kalacaksın.

Bedenini bir mezatta bulacaksın.

Terk edilmiş.

Artık paydos…

Sahipsizlik.

Sensizlik.

Sessizlik.

Bensizlik.

Ve komşusu kabir olan yerde bekleyeceksin

Gözünde mavimsi bir göz yaşı

Ve yanaklarında sille yemekten kızarmış yanağı,

Öpücükten bıkmış gibi.

Sanarak yüzünü dönüp çekip gideceksin.

Yer yüreğim.

Yön ben.

Bulduğun; çıplak bir bedenin mum gibi yanan gözün çırasında kaybolmuş bir hayat.

Bir şehir çıktı, bedenimden…Ruhum Paydos!

Saygıyla