SEVGÜL EROĞLU

İSTANBUL

Livaneli’nin ilk tiyatro oyunu ‘Duvar’ da tanıştım onunla. Saçı başı dağılmış, sahneden başka bir konuya dikkatini veremeyen, heyecanlı, zaman zaman gülen, sonra hemen yüzündeki tebessümün yerini sert çizgilere bırakmaya gayret eden bir hali vardı. Çünkü disiplin gidiyorum demez.

Etkilendim. 

Livaneli’nin ilk tiyatro oyunu, benim ise ilk kez bir tiyatro yönetmeni ile tanışmamdı.

Anladım ki bir sinema yönetmeni ile tiyatro yönetmeni farklı idi.

Hemen daldım.

• Tiyatro yönetmenliği nedir?  Her metin sahnelenebilir mi? Sizce tiyatro sanatının en önemli unsurlarından biri nedir? 

Tiyatro yönetmeni, yani rejisör, metne hayat veren, oyundaki çalışmaları yöneten kişidir. Dramatik metni sahneleyerek, oyunu hayata geçirir. Oyuncuların rollerini dağıtıp, oyunu düzenleyen, metin, yorum, dekor, kostüm, müzik, efekt gibi ögeler arasındaki birliği sağlamaya çalışır. Sağladığı birlik de yönetmenin üslubu olur. Her metin tabii ki de sahnelenebilir. Burada önemli olan seçim yaparken neye dikkat ediyorsunuz. 

Tiyatro sanatının tüm unsurları önemlidir. Birini diğerinden ayırmak zordur. Hepsi birbiriyle var olur, bütünlük oluşur ve seyirciye ulaşır. Burada, yine önemli olan seçimdir. Her yönetmen yöneteceği metni seçtiğinde, kendi dünyasına göre, estetik anlayışına göre sahneler. 

• Tiyatro yönetmenliği için yorumlayıcı sanatçı diyebilir miyiz?  Bir eseri sahneye aktarırken nasıl sorunlarla karşılaşıyorsunuz?

Tabii ki diyebiliriz. Eğer metni yorumlayıp, konsept oluşturursa yorumlayıcı sanatçıdır. Aslında yönetmen de odur. Yönetmen mesleği, tiyatro sanatında yeni bir meslek sayılır. Ve bunun karşılığı da tam olarak yorumlayıcı sanatçıdır. Metinle buluşur, metni kendi dünyasına yerleştirir, kendi estetik anlayışı içinde ve kendi reji üslubu doğrultusunda sahneler.  Diğer türlü metni sahneye aktarmak olur. Ona da yorumlayıcı sanatçı diyemeyiz, çünkü yönetmen mesleğinden önce, oyunlar, bu şekilde sahnelenirmiş. Hatta yazarlar o yüzden, her ayrıntıyı parantez içi yazarmış. 

• Siz ve tiyatro… tanışma öykünüz desem… Bilge Emin çocukluğundan itibaren nasıl bir yaratım süreci geçirdi ve nasıl bu başarılı şekillenişe geldi? Yani kısaca bu işe sevdanız nasıl başladı? Karar verirken nasıl bir süreç yaşadınız? Ailenizin bu konudaki yaklaşımı nasıldı?

Deniz Çınar: Eski Şarkılar Daha Duygulu Ve Samimi Geliyor Deniz Çınar: Eski Şarkılar Daha Duygulu Ve Samimi Geliyor

Tiyatroyla, çocukluğumda tanıştım. Üsküp’te doğdum. Tabii o zaman Yugoslavya’ydı. Babam, o dönemde Üsküp Halklar Tiyatrosu’nda genel müdürdü. Tiyatroda büyüdüm, diyebilirim. Özellikle klasik metinleri, daha ilkokul, lise yıllarında okuyup, merak salmıştım. Balkanlarda köklü bir tiyatro geleneği var. Orada tiyatro bir kültür sanat aktivitesi değil. Hayatın parçası olarak görülüyor. Benim çocukluğumda, mutlaka haftada bir gün tiyatroya gidilirdi ve tiyatroya gitmeden önce, oynanacak oyunun metni okunurdu. Oyunu gördükten sonra da iş bitmezdi. Herkes evde, okulda sokakta izledikleri oyunları tartışırdı. Bu tiyatro hareketliliğini biraz da tarih boyunca yaşadığı hareketliliğe bağlıyorum. Balkan coğrafyası, belli aralıklarla hep savaş coğrafyası olmuş. Bir de, Balkanlar, batıdan doğuya geçiş noktasının ucunda da olsa duygu olarak doğu kültürü, biçim olarak batı kültürü üzerinde şekillenir. Tiyatro hayatındaki biçimsel hareketlilik, Avrupa’daki tiyatro kültürünün hareketliliğiyle paralel ilerler. 

• Olmazsa olmazınız var mı?  Çok okur musunuz? Ne tür kitaplar ilginizi çekiyor? 

Olmazsa olmazım kitap, film ve sanat müzelerini gezmek. Özellikle yurt dışına gittiğimde önceliğim, şehirdeki tüm müzeleri ziyaret etmek, sonrasında oyun izleyip, kitapçılara gitmek.

• Bir tiyatro eserinin sahnelenme anlayışı nedir?   Sahnelenmek üzere kaleme alınmış bir metin sahne trafiğinde nasıl bir armoniyle yürür?

Bir tiyatro eserininin sahnelenme anlayışı, sanatçının yaşamla birlikte değişen bakış açısı olmuştur. Yüzyıllar önce insanının yaşama bakışı hayatta kalmaktan ibaretken, günümüz sanatçısı hayatı felsefi açıdan birçok bağlamda sorgulamaktadır. Yönetmenin de sahneleme anlayışı, kendisinin içinde bulunduğu dönemi algılama şeklinin bir dışavurumudur. Bu algılama biçimiyle, yönetmen, kendi üslubu çerçevesinde, kendi yöntemi doğrultusunda, bir metnin sahne trafiğini biçimlendirir. Benim, bir tiyatro eserini sahneleme anlayışım, Sait Faik’in ‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ cümlesindeki yalınlık, gerçeklik, derinlik ve anlamlılık gibidir. Çünkü hayata ve sanata o şekilde bakan biriyim.

• Türk tiyatrosunda yönetmen kavramı nasıldır? Batı ile Çağdaş Türk tiyatrosu arasındaki farkları nasıl yorumlarsınız? 

Türk tiyatrosunda yönetmen kavramı pek oturmuş bir olgu değil. Nedeni de tiyatro reji eğitimi olmadığından. Yani, yönetmenlik eğitimi yok dediğimde, bölüm olarak açıldı, kapandı. Fakat, benim bahsettiğim, oyunculuk eğitimi gibi, reji eğitimin de rejisörler tarafından, reji kuramsal kitaplar desteğiyle, reji yöntemleri ve kavramları ile gerçekleşen bir tiyatro yönetmenliği eğitimi olmaması. Ana fark budur.

Bir de, batı tiyatrosunda yönetmen tiyatrosu vardır, ülkemizde o noktaya maalesef gelemedik.

• Her bir yazarı kendi diliyle okumak mesleğinize bir katkı mıdır? Tercüme yapıyor musunuz?

Eseri orijinal dilinde okumak büyük bir zenginlik. İyi bir çeviri de okumak aynı keyfi vermekte. Fakat, çevirinin çevirisi olunca ya da kötü çeviri olunca, okuma zorlaşıyor. 

Evet, tercüme yapıyorum. Balkan oyunları, Türk halkının  duygularını yansıtıyor, onu gördüm. Çok yakınlar ve aynı duyarlılıkta duruyorlar. Belki de, hem kendi derdimi anlatmak, hem de bir kültürü diğer kültüre aktarırken sorunların da aynası olmak adına çeviriye karar verdim. Önce klasik metinleri ele aldım. Lyubomir Simoviç’in yazdığı ‘Hasan Ağanın Karısı’ ve Meşa Selimoviç’in yazdığı ‘Derviş ve Ölüm’, dünyaca birçok dile çevrilmiş olan bu iki metinle çeviriye başladım. Balkan dillerinden çevirdiğim, sahnelenmiş ya da sahnelenmeyi bekleyen  bir çok oyunum var. Onlardan bazıları: Duşan Kovaçeviç’in yazdığı “Profesyonel”, “İntiharın Genel Provası”, Deyan Dukovski’nin yazdığı “Boş Şehir”, Almir İmşireviç’in yazdığı “Eğer Bu Bir Film Olsaydı…”, v.s…

• Frued, Young, Adler, Kafka, Çehov… bu tür beslenmenin sanatsal akımınızın oluşmasında size nasıl adımlar attırdı? Kişisel meslek tarihinizde sizi etkileyen hangi isimler sanat anlayışınıza yol verdi?

Freud’un psikanalitik yaklaşımı, Yung’ın ele aldığı eğitim ve kişilik sorunları, Adler’in Sahip Olmak ya da Olmak kavramlarını irdelemesi, Kafka’nın yabancılaşma, sosyal dışlanma, kimlik sorunları, reji çalışmalarımda her zaman beslendiğim alan olmuştur. Özellikle kişisel meslek hayatımda en çok etkilendiğim üç isim vardır: Anton Pavlovich Chekhov, İngmar Bergman ve Hieronymus Bosch.

Çehov'un oyunlarında seyircinin ilgisi, hareketten çok kişinin iç dünyasına, olaylardan çok psikolojik mücadeleye kaydırılmıştır. Ben de , yönettiğim oyunlarda bu tarz metinler seçip, karakterin psikolojik derinliğini incelemeye çalışıyorum. Aynı zamanda, Çehov, oyun kahramanlarının duygu ve düşüncelerini sadece sözcüklerle ifade etmenin yeterli olmadığını belirtmiştir. Ben de, buradan yola çıkarak az sözle çok şey söylemek yoluna gittim.  

• Reji çalışmaları ile  sahne görüntüsü oluşturmak nasıl olur? Ne bileyim orada ayağa kalkacak bir metin var. Ve siz neresinden başlarsınız?

Metinden başlarım. Metnin analizini yapıp, metinle buluştuğum noktayı bulurum. İkinci aşamada, bu metni sahneye koyarken hangi sanat akımından besleneceğime karar verip, kendi reji üslubum (minimalizm) doğrultusunda konsept kurarım. Ondan sonrası malum. 

• Oyun ve oyuncu seçimlerinizde neye göre karar veriyorsunuz? Oyuna göre oyuncu mu yoksa oyuncuya göre oyun mu?

Genellikle oyuna göre oyuncu seçerim. Şu ana kadar hep istediğim metinleri sahnelediğim için, metinden yola çıkarak oyuncu seçimini yaptım. 

• Dünyayı algılama biçiminizden bahsetsek ve ‘Duvar’ üzerine yoğunlaşsak biraz. Livaneli’nin ilk tiyatro metnini yönetme fikri nasıl bir duyguydu?

Bu oyunun bende uyandıran duygular, aslında herkesin yaşadığı duygular. Sadece bunların farkındalığına varmak gerekir. Ve bu oyun da tam bunu anlatıyor. Önyargının farkında olursan, karşıdaki insanı dinlemeye başlarsın. Dinlemeye başladığında da düşünmeye başlarsın. Düşündükçe de anlamaya….

Yönetmenin ruhu sahneye yansırmış. O yüzden, oyunda benden bayağı izler görülecek.

• Duvar, ne kadar bir sürede hazırlandı ve sahnelendi? Oyunun yazarı ile bu sürede iletişimde oldunuz mu?

Metin çalışması 3-4 ay sürdü. Zeynep Avcı’nın da katkılarıyla metin tamamlandı. Zülfü Livaneli, ben ve Zeynep Avcı bu süre içinde sürekli iletişim halindeydik. Provalara 19 eylül başlandı ve 31 ekim prömiyer yaptı. Zülfü bey provaya geldi ve sürecin her aşamasında destek oldu.

• Genellikle oyunların pekişmesi kaçıncı oyundan sonradır. Hani ‘oturmuş’ derler ya halk dilinde. ( Gülüyoruz)

Aslında oyunların pekişmesi, seyirciyle buluştuğu an itibarı ile başlar. Her oyunun da kendi iç ritmi farklı olduğundan, kesin olarak şu kadar zamanda oyun “oturur” diyemeyiz. Fakat, söyleyebileceğim tek şey, her oyunun pekişmesi için bir süreye ihtiyacı vardır. 

• Oyunun son provasında başarılı bir performans gördüm. Oyunun karakterleri ve verdiği mesaj hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?

“Duvar” oyunu, Zülfü Livaneli’nin yazdığı ilk tiyatro metni.  Oyunun hikayesi ön yargı kavramı üzerine işlenmiş. Yönetmen olarak, yaptığım tüm oyunları bir konsept üzerine kurarım. Bu da benim dünyamı yansıtır. Oyun bir bütün olarak var olur. Konsept ve reji anlayışım üzerine kurulur herşey. Konsepti Yin Yang felsefesi üzerine kurdum. Her şeyin ayrılmaz ve çelişkili karşıtlar olarak var olmasıdır. Dekor ve kostüm tercihi de bu yüzden siyah beyaz. Fakat, her siyahın içinde beyaz, her beyazın içinde de siyah vardır. Ve karakterlerin hikayeleri üzerinden, siyaha beyaz, beyaza siyah bulaşacak mı? Ön yargılar kırılabilecek mi sorusunu işledim. Reji anlayışım da minimalizm ve sembolizm olduğu için, hem oyunculuk, hem de oyunun tüm görsel ve işitsel unsurlar bu doğrultuda işlendi. Sadelik, gerçeklik, yalınlık ve işlevsellik izlediğim en önemli rotadır. Bu rotaya da karakterlerin iç dünyası, yalnızlıkları, hayalleri, düşünceleri ve hüznü eşlik eder. Batı Berlin’den gelen anne karakteri Karin,  karanlık, durağan, negatif ve soğuk iken, Doğu berlin’den gelen kızı Marion, pozitif, aydınlık, mantıksal ve sıcaktır.  

• Sizce gençliğimde hit olan ve de klasikleşen  Pink Floyd’un ‘Another Brick in the Wall’- Duvar parçası ile kurgu olarak bir yakınlık var mıdır?

Kesinlikle var. “Another Brick in the Wall” parçası, sadece eğitim sistemine değil, insanları 'duvardaki birer tuğla' haline getiren sisteme karşı etkili çıkışıyla, milyonlarca insanın isyanına ses oldu. “Duvar” oyunu da, duvardaki birer tuğla haline gelen insanların, bu kez kendilerine birer duvar örmesini anlatır.

• Sizce tiyatronun toplumsal olarak yararı nasıldır? Son yıllarda ülkemizdeki seyirci profili, ilgi ve etkileşimlerini nasıl değerlendirirsiniz? Geçmişle arasında bir fark var mı? 

Tiyatronun toplumsal olarak yararı çoktur. Fakat, bunu nasıl ve ne şekilde yapılacağı çok önemlidir. Maalesef ülkemizde, tiyatronun geldiği nokta, düşündüren ve empati yaşatan bir olay değil, eğlendirici görevini üstlenmiş gibi.

• ‘Her oyun her sahnede sergilenmez’ desem. Cevabınız ne olurdu? 

Kesinlikle sergilenmez, olurdu.

• Her yönüyle baktığımızda yönetmekten en keyif aldığınız oyununuz? Ve bu konuda tam tersi bir hüsranlığınız oldu mu?

Her oyun benim birer çocuğum. O yüzden her çocuğumdan çok keyif aldığım gibi, her çocuğumdan da az ya da fazlası hüsranlığım oldu.  

• Tiyatroda ortaya çıkan eser kollektif olarak gerçekleşir. Böyle bir çalışma da başarılı bir iş ortaya çıkarmanın sırrı sizce nedir? 

İnanmak, disiplin, saygı ve uyum.

• Ne tür bir tarz, yönetilmesi en zor oyundur? 

Zor oyun yoktur, her oyunun kendine göre biraz ya da fazla zoru vardır. Yönetmenin yatkınlık gösterdiği oyun tarzı olur. 

• Yönettiğiniz yeni bir oyun var mı? 2023 için yeni planlarınız nelerdir?

Şu anda, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda, Doruntina Basha’nın yazdığı, “Parmak” adlı oyunu yönetiyorum. Prömiyer, 24 Aralık günü Garibaldi sahnesinde gerçekleşecek.

2023 yılı için ise, Üsküp Türk Tiyatrosu ile anlaştım. 

Çok teşekkür ederim…