Şu ülke bu kadar, bu ülke bu kadar, şu su çok iyi, bu su zararlı, bunları ye, bunları yeme ve çokça benzeri öğüt, önerilere tabii olsak ta realite belli, dünya da ki insanın yaşam yılı optimum bir asır değil, altında bir süre yaşıyoruz. Çokça sorunlarını halletmiş Japonya gibi ülkelerde doksan yıldan bahsedilirken, Türkiye, ülkemizde 74 yaşam yılı ortalaması kabul edilmekte. Elbette ülkemizde ki sürenin altında olan, açlıkla, yoklukla ve terörün göbeğinde, savaşın içinde yaşayan halklar, milletler de var. Yaşam süremizi optimum süre kabul edip dimağımızı da öncelikler sıralamasına uygun doldurursak, daha randımanlı, verimli bir hareketin ilk adımını atmış oluruz. Yaratılan ve Dünyamızı paylaştığımız canlı türlerinin birmilyonikiyüzbin olduğunu söylüyor bilimsel proje grupları, sadece bu isimlerle dahi dimağımız dolmaz mı?
..
Geçmiş vakitlerin birinde alimin biri, boğazın öbür yakasına geçmek için bir sandalcının yanına gelerek ona sorar:
– Karşıya geçirmek için ne kadar para alıyorsun?
– Garşuya bir liraya geçürüm efendü.
Alim, sandalcının bu bozuk Türkçe ile verdiği cevabı beğenmez.
– Bu ne biçim konuşma böyle? Yoksa sen dilbilgisi bilmiyor musun?
– Yok ağam, güççükken haytalık ettük, okuyamaduk!
– Tüh, yazık sana! Desene gitti hayatın dörtte biri!
Bir müddet gittikten sonra dil alimi tekrar sorar:
– Allah bilir şimdi sen, matematik de bilmezsin!
– Yok beğüm! Onu da bilmem! Dedik ya, güççükken haylazluktan okula gidemedük!
– Tüh yazık, yazık! Hayatının dörtte biri daha boşa gitti!
Bir müddet daha yol aldıktan sonra alim, tekrar sorar:
– Sakın fizik ve kimya okumadum deme!
– Belki hayatımın dörtte birü daha boşa getti; ama o dediklerini de bilmem efendü, vaktinde öğrenemedük işte!
– İyi de sandalcı! Dilbilgisi bilmezsin; matematik, fizik ve kimya da bilmezsin; sen ne diye yaşarsın?
Bu arada hava bozulmaktadır. Sandalcı büyük bir fırtınanın geleceğini anlar. Alime sorar:
– Efendü, yüzme bilüsünüz deel mi?
Dil alimi, sandalcının bu sorusundan endişeye düşer, bir korkudur başlar. Sandalcıya yalvaran gözlerle cevap verir:
– Sandalcı ağa! Ben yüzme bilmiyorum! Çocukluktan beri o ilmi öğren, bu ilmi öğren derken yüzme öğrenmeye fırsat bulamadım.
– Aha! N’apcan şimdi! Şimdiden başla dua etmeye! Çünkü gittü hayatunun dörtte dördü!
..
Pratik ve taşıma kolaylığı sebebiyle pek çoğumuzun cebinde ya da çantasın da, çekmecesinde bilgi deposu ( flaş disk ) vardır. Bilgisayarımızda olduğu gibi yanımızda da olmasını istediğimiz bilgileri ve görselleri bu mini bilgi bankasına aktarırız. Bilgi deposu ya da bankasının yüklenme kapasiteleri vardır, 2gb, 4gb, 16gb, 32gb gibi, pek çoğunuz kullanmış ve kullanıyordur. Kapasitesi ne ise o kadar alır, 2gb olana 2,01gb bilgi ya da görsel yükleyemezsiniz, almaz, kabul etmez. İnsan beyninin çok azını kullandığı malumumuz. Beynimizi çok az kullanmamız tembel ya da zeki olmayışımız meselesi değil, işletim sistemi böyle, % 100’lük kullanımı yaratılışımıza aykırı ya da meseleyi bilimsel araştırmalar tam çözümleyemedi. Organ ve damarlarımız, kaslarımız, hücrelerimizde beynimizin bir bölümünü kullanmaktadırlar sanırım. Bilimsel bir yazı değil bu, neyse o, öyledir. Bilmemiz gereken okuduğunuz esprili hikâye de olduğu gibi öğrendiklerimizde de hayatilik önceliği, yaşama becerileri önceliği, doğru yaşama, doğru beslenme, doğru hareketler ve sosyal sevgi ve saygınlık önceliği verdikten sonra, edebiyat, astronomi, matematik, fen, felsefe vb. sonraki sıralarda. Öyle ya tarihsel tüm bilgilerle dimağımızı doldurursak yaşamsal gerekli bilgi ve becerilerle hayatımızı kolaylaştırıp, sevgili ve saygın olmamızı sağlayacak bilgilere yer kalmaz.
Mir Murat Demir