Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki:  “Bize sorgusuz, sualsiz biat eden, cahil bir gençlik değil; neye inandığını, neyi savunduğunu, neyin mücadelesini verdiğini bilen, bunun için gereken her türlü donanıma sahip bir gençlik lazımdır. 15 Temmuz gecesi gördük ki işte bu vasıflara sahip gençlik, gerektiğinde ülkesi ve milleti için, istiklali ve istikbali için gözünü kırpmadan canını dahi ortaya koyabilmektedir” 

Bir ağacın yapraklarında eğer sararma varsa, bu sararmayı itekleyen ya da destekleyen bir kök sistemi var demektir." (MOTTO )

Osmanlı saraylarında, başta Padişah devlet büyüklerine saygı gösterme anlamında da olsa, el etek öpme yanında; “kulunuz, köleniz, hak-ı payiniz” yaklaşımları BİAT ETME KÜLTÜRÜ nün başka bir türünü oluşturmaktadır. “Devletli, inayetli, merhametli efendim. Kimsesiz dalkavuk kullarınızın arzuhalidir” diye başlayan Osmanlı Hükümdarı I.Mahmuta yazılmış bir dilekçe BİAT ın Osmanlı döneminde hangi boyutlarda olduğunun resmi belgesidir. El etek öpmenin, normal sayıldığı Saray protokolünde padişahın yanına yakın durma hakkına sahip olanlara “ileri gelenler” denirdi.

Cumhuriyet’le birlikte el etek öpmenin biçimi ve içeriği değişti, bu kez de Devlet ve hükümet sorumlularının, Genel Başkanların, Milletvekillerinin, İl ve İlçe Başkanlarının, Bakanların, Genel Müdürlerin, Valilerin, Belediye Başkanlarının, medya Patronlarının Vb. “gözüne girme” dönemleri başladı. El etek öpenler ile birlikte çanak tutanlar da toplumun yozlaşmasında etken olmaktadırlar. 

Biat kültürünün olduğu yerde adalete de vicdana da yer yoktur. Haklılık haksızlık aranmaz. Tartışma, sorgulama, eleştiri kabul edilmez. “YA TARAF OLURSUN YA BİTARAF” söylemi… Biat kültürü, analitik düşünme yeteneğinin yok olması demektir. Böyle olunca artık toplum  güdümlenmeye, yönetilmeye hazır hale gelmiş demektir ...

Tarihsel sürece  baktığımızda ise, biat geleneği olan toplumlarda insanlar hep bilinçsiz olarak yönlendirilmiş,  güdümlenmiştir. Toplum adeta hipnotize edilmiş, insanlar olayları anlamlandırma ve analiz etme yeteneğinden mahrum hale gelmiştir. Yani bir anlamda, toplumca bir şuursuzluk hali içinde olmuşlardır.

Feodal yapılarda yaygın olan biat, çoğu kez rızaya dayansa da bazen zorla da yaptırımlar söz konusu olmuş. Cemaat, tarikat, teba, tabiyet, gibi sözcükler de aynı kökten geldiğini, birisine biat eden, ona tabi halegelen; toplulukları ve yaşam öykülerini yazar Tarih kitapları... 

Küresel oyun kurucuların, yerel toplum mühendislerin asker, bürokrat, akademisyen, gazeteci, sanatçı, din adamı vb.aracılığı ile, küresel sermayenin ve onun uzantılarının çıkarlarını garanti altına almak, bu çıkarları maksimize etme arzularına dayalı ekonomik modeli zorla kurma, zorla modeli revize etme girişimi Ülkemizde de Biat Kültürünü oluşturmuştur. 

Demokrasiden kopartılarak revize edilen Hak hukuk ve adaleti hiçe sayan bu ekonomik model; doğal olarak, zamanla üst yapının kendi arzu ettiği formatta, forma sokmuş, işin en acı yanı ; bu süreç demokrasi, hak, hukuk ve adalet kavramlarını hiçe sayan iktidar sahiplerinin de devam ettirdiği bir yönetim sistemi olmasıdır.

Sonuç olarak gelinen noktada içinde bulunduğumuz, yaşadığımız, yaşamak zorunda kaldığımız, yozlaşmış, kadim milli değerlerimizden yoksun şapır, şapır her yanı dökülen bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.

Yüce Milletimiz, Ulu devletimiz Hak etmediğimiz bu yönetim sistemi ile, BİAT kültürü ile yönetilemez. Dileğimiz odur ki Acilen İktidarıyla muhalefetiyle devlet adamlarımız bir araya gelerek hak ettiğimiz EN İLERİ DEMOKRASİYİ inşa ve inkişaf ettirmelidirler