Biz hayvan oğlu, yirmi beş köpek birlikte Ankara’nın ilçesi Yenimahalle BATIKENT’te yaşıyorduk. 

İnsanlara zararımız yoktu. Birlikte yürür birlikte beslenirdik. 

İnsanların köşe başına koydukları mama ve sudan beslenirdik.

Hayvan oğullarını seven o canım hayvan severler beni ve arkadaşlarımı çok seviyorlardı. 

Acıkıp susadığımızı hissettiklerinde bizlerin dolaşıp barındığı yerlere mama getirip bırakıyorlardı.

 Ankara’nın soğuk ayazına aldırmadan sıcak evlerinden çıkıp gece karanlığında bizler için emek veriyorlardı.

Kar kış, yağmur sağanakta iyi bilirim bizler için barınma kulübesi yapıp sıcak battaniyelerle donatıp getirdiklerini.

 Bizleri ısıtmak için yağmurda ıslandıklarını kaç kez gördüm. Seviyorlardı bizleri…

İçgüdüsel dürtümüzden “nankör” değiliz. 

Asla bize yardım edenleri unutmaz, elinden ekmek yediklerimize bir ömür boyu sadakatli oluruz.

Biz hayvan oğulları hiçte bu vefa özelliğimizden dolayı pişmanlık duymadık. (Allah’a şükürler olsun.!)

 Batıkent’te yaşayan yerliler gibiydik. Bizde insanlar gibi o bölgeyi seçmiş mutluyduk.

 25 kişi içinde bizimde bir liderimiz vardı. İçimizden en güçlüsü,en yaşlısıydı Paşa!

 Paşa hepimizi iyi yönetiyordu. Tehlikeli yerlerden uzaklaştırıp sakin yerlere gitmemiz için yol gösterirdi.

İnsanoğlu gibi birbirimizin kuyusunu kazmaz.

Çıkar için sevgi göstermez.

Saygı duyarız hemcinslerimize, hayvan ırklarımıza.

Kıskançlık, kin öfke de yoktur.

Haksızlığı sevmeyiz.

Kendimize gösterdiğimiz korumacılığı siz insanoğluna da kalpten yaparız.

Sizi korumak bizim en büyük meziyetimizdir.Hele de sahibimiz varsa ona ömür boyu minnettar kalırız.Yaşamımız boyunca onu diğer tehlikeli insan arkadaşlarından korumayı görevimiz kabul ederiz. 

Kendimden ve hayvan ailemden çok söz ettim.Birazda son zamanlardaki yaşadığım hislerimden söz edeyim.

Baharın gelmesiyle Batıkent’te tabiat canlandı. Sürü başkanımız Paşa, bizi geniş havadar alanda gezdirip akşam insanların bulunduğu bölgeye getiriyordu.

Bir akşam sonu sürümüz le barınma yerimize geliyorduk.

Canım hayvan severlerimiz bize taze mama getirmişlerdi.

Yanımıza yaklaşan bir aracı hissettim.İçinden üç büyük adam çıktı. Yüzleri çok çirkin kalpleri ise kapkaraydı. Bize bakıp bir şeyler konuşuyorlardı.

İçime bir sıkıntı girdi.

Hemen Paşa’nın yanına gittim.Bu insanların kötü olduğunu hissettiğimi söyledim.

Babacan Paşa; “sen rahat ol biz kötülük yapmadık ki onlarda bize kötülük düşünsünler’’dedi.

İnandıramamıştım Paşa’yı.!

Çirkin yüzlü üç adam beyaz bir arabaya binip gittiler. O gece sezilerimden ama gidememişlerdi. Bu insanların bana ve arkadaşlarıma zarar vereceklerini düşünüyordum.

İşin açıkçası ölmekten korkuyordum. Yaşamak benim de arkadaşlarımın da hakkıydı.

“Hem biz Allah’ın sessiz kullarıydık! Canımızı sadece Allah alabilirdi!”

Hem daha uzun yaşamalı bize iyilik eden hayvan sever dostlarımıza sadakatle sevgi göstermeliydik. Onların bize yaptıkları iyiliklere sevgimizi fazlasıyla ödemeden ölmek istemezdim.

Bir kaç gün sonra çirkin yüzlü adamların yanında birkaç insan daha vardı.

Yine gece uykusundayken bizleri uzaktan seyrediyorlardı. Bu kez tek ben değil sürüdeki tüm arkadaşlarımız kötüleri anlamış havlıyorlardı.

Paşa’yı telaş sarmıştı. Bir yandan bağırıyor diğer yandan bizleri korumaya çalışıyordu.

“Kaçın kötü insanlar bizleri öldürecekler.!’’ diyordu.

Ellerinde silah ve öldürücü madde olmadığını gören arkadaşlarım onların Batıkent’in güzel köpeklerini öldüreceklerine inanmak istemediler. Onlara doğru yürümeye başladılar.

Hayvansal dürtümüz yemeyi sevmemizden hepimizi buram buram et kokusu sarmıştı. Hele de o kırmızı et kokusu yok mu bizim doyum bilmeyen doyumsuz duygularımızı yemek yeme komutunu veriyordu.

Bir kaç köpek ve Paşa kaçmaya başladılar. Her şeye rağmen et kokusundan kaçıp kötü ruhlu insanların tuzağına düşmek istemiyorlardı. Israrla bizim de yanlarına gitmemizi istiyorlardı.

Hem kaçmak hem de et kokusuna dayanamıyordum.

Tam kaçmaya karar verdim.Çok sevdiğim arkadaşım Lord’un et yemek için kötü adamların yanına doğru ilerlediğini gördüm. Bir yandan arkadaşımı kurtarmak bir yandan da bende et yemeliyim diyordum.

Yanlarına yaklaşınca o adamlar kötü  sözler konuşuyorlar,gözlerimizin içine baka baka gülüyorlardı.

Caniydiler..

Katil yüzlüydüler.

Bunlar ne insan ne hayvandılar. Başka yaratık olmalıydılar.!

Etleri keyifle gülerek yediriyorlardı.Belli ki bu biz hayvan oğluna yapılan toplu bir katliamdı.

Neden?

Niçin? 

Bilemiyorum.!

Dedim ya; bunlar kesinlikle başka tür yaratıklardı.

Çok yemesem de dayanamayıp ucundan yediğim bir iki parça et ile ağzımda acı bir tat oluştu. Zehirlendiğimi anlamıştım.

Bir kaç arkadaşımın yerde ölü gibi yattığını gördüm.

Canım acıyordu, kalbim çarpıyordu.

Koşarken ayaklarımda güçlük hissediyor soluk alıp vermede zorlanıyordum. O an bayıldığımı hissediyorum.

Ertesi güne doğan güneşle sevgili hayvan severlerin arkadaşlarımın 13 tanesini ölü ben ve yedi arkadaşımın baygın olduğunu diğer arkadaşlarımızın ise kaçmayı başardıklarını öğrendiğimde hastanedeydim.

Bizleri zehirleyen o kötü yüzlü insanlara inat bizim için ağlayan sayısız insan çığlığı kulağımda,onlar üzüldüler diye  üzüldüm.

Yaşamla mücadele eden ben ve arkadaşlarım adına Batıkentl'i hayvan sever dostlarımdan özür diliyorum.

Daha çok sevgi gösterecek daha çok sizlere sadakatli kalacaktık. Fakat çirkin ruhlu, kalpli birkaç insan bizi sizlerden ayırdı.

Batıkent’liler affedin!

Sizlerle daha uzun zaman beraber kalamadık.

Sevgimizle daha çok sizi ısıtamadık.

Bize yardımlarınız için size minnettarız.

Biz köpek dostlarınız için gösterdiğiniz sevgiye,duyarlılığa çok teşekkür ediyorum.

Ölmek istemeyen ben yani “PATİ!”