DEMOKRATİK ANAYASA PLATFORMU’NA CEVAP

Ece Hanım’ın tenkitleri:

• Başkan – takdirine kalmış bir kararla – Meclisi tekrar seçime gönderebiliyor (fesh edebiliyor demek), Başkan tarafından her an fesh edilme riski altında bir Meclis güçlü/bağımsız olabilir mi?

• Meclisin Başkanı azil yetkisi çok kısıtlı/fiilen işlemez halde – Hatta en yeni açıklamalarda “Başkan Meclis tarafından görevden alınamaz” deniyor. Azil prosedürünün tamamen kaldırılması söz konusu.

• Başkan, “genel siyasetin yürütülmesi için”, sınırları/kapsamı oldukça belirsiz “Başkanlık Kararnameleri” çıkarabiliyor,

• Başkan (hiçbir denetime tabi olmadan), Üst yargıyı şekillendiriyor: AYM, Danıştay ve HSYK Üyelerinin yarısını atama hakkına sahip, Başkanın şekillendirdiği bir Yargı, bağımsız bir erk olabilir mi? Bir kişinin, hiçbir denetim mekanizmasına tabi olmadan (Ortak Akıl aranmadan) yargıyı, kabineyi, bürokrasiyi, diplomasiyi ve eğitimi şekillendirebilmesi sağlıklı mı?

• Başkan; Rektörleri, Büyükelçileri, Bakanları (vs) hiçbir onay/denetim mekanizması olmadan atama hakkına sahip, bu temel hususlar, demokratik bir Başkanlık sistemi ile bağdaşmıyor. Bırakın ABD’yi, Latin Amerika Ülkelerinde dahi Başkanlarda bu kadar geniş yetkiler yok! 

Sıra numarasına göre cevaplarımız şöyledir:

• Bir defa Cumhurbaşkanı’na Meclisi gerekçesiz fesh etmek yetkisi verildiği iddiası akıllara ziyan bir tespittir. Bu yetki 1982 Anayasasında yazdığı gibi yeni düzenlemede de yer almıştır. Cumhurbaşkanları 1982’den beri Meclisi fesh ederek seçim kararı kaç kere alınmıştır? Bu yetki keyfi kullanılmış mıdır? Hangi durumlarda Cumhurbaşkanları Meclisi fesh ederek seçim kararı almıştır? Bu yetkinin suiistimal edilmesine imkân var mıdır? Son anayasa değişikliğinde bu yetkinin genişletilmesine dair herhangi bir ilave hüküm getirilmemiştir. 1982 Anayasasının bu güne kadar uygulanmasında böyle bir durumla karşılaşılmamıştır. Aynı şartlarda aynı hükümler ve aynı yetkiler muhafaza edildiğine göre Ece Hanım ve ona bu notları dikte ettirenler bu varsayımı neye dayalı olarak üretmiştir anlamak mümkün değildir! 

• Meclis tarafından Cumhurbaşkanı ve Bakanlar hakkında soruşturma ve azil uygulamasının kaldırıldığına dair bir düzenleme de yapılmamıştır. Hatta Anayasa değişikliğinin 106. Maddesinde Cumhurbaşkanı, Yardımcıları ve Bakanlar hakkında nasıl soruşturma açılacağı teferruatlı olarak düzenlenmiştir. Olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek, iddia etmek ahlaki bir tutum değildir.

• Cumhurbaşkanı Kararnamesi; parlamenter sistemde Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı kararname ve tüzüklerin yerini almıştır. Sıkıyönetimin adı olağanüstü hal olarak değiştirilmiştir. Eski anayasada kararname ve tüzük geçen yerlere Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ifadesi konulmuştur. Mevcut hükümlerin işlevi nasıl olmuşsa bundan sonra da aynı olacaktır. Sırf tenkit olsun diye yapılanları art niyetli olarak göstermek, demokratik eleştiri hudutlarını aşan kötü niyet göstergesidir.

• Sn. Avukat Hanım’ın bu maddede gösterilen tenkitleri de mesnetsizdir. İlgili kurumlara yapılan atamalar ister hükümet tarafından ister Meclis tarafından yapılmış olsun Cumhurbaşkanı’nın onayını alarak yürürlüğe girebiliyordu. Bu gün de aynı şey geçerli olup herhangi bir yetki artırımı söz konusu değildir. Burada yapılan şudur: Yasama, yürütme ve yargı kesin hatlarıyla birbirinden ayrılıyor. Yürütmedeki yetki bölüşümü ve çift başlılık ortadan kaldırılıyor. Bu konuda örnek aldıkları referans M. Kemal ise burada da büyük yanlışlara düşüyorlar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması, M. Kemal’in emri ile Fethi Okyar Hükümeti’nin görevi bırakması, 1937’de İsmet İnönü hükümetinin görevden alınması, yerine Celal Bayar’ın getirilmesi demokratik kararlarla mı olmuştur? Bunlar yetkisiz ve tarafsız bir Cumhurbaşkanı’nın yapacağı işler midir?

• Av. Hanım’ın bahsettiği sistem davul birinin boynunda tokmak başkasının elinde olduğu sistemdir. Hâlbuki yapılan değişikliklerle Başbakan ve Bakanlar kurulunun yetkileri Cumhurbaşkanı’na geçiyor. Devlet iki başlılıktan kurutularak, idare tekleşiyor. Yetki ve sorumluluk belirginleşiyor. Şu soruyu sorduğumuz zaman yapılanların ne olduğunu daha iyi anlıyoruz: Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı olduğu döneme Atatürk devri mi diyoruz, İnönü Hükümetleri devri mi diyoruz? 1939 den 1950 kadar olan döneme İnönü devri mi diyoruz, “Şükrü Saraçoğlu, Refik Sağlam, Recep Peker, Hasan Saka Hükümetleri dönemi mi adını veriyoruz? Demokrat Parti’nin iktidar dönemine Celal Bayar veya Menderes dönemi ismi vermekten öte Demokrat Parti dönemi adını veriyoruz. 1960’dan sonra iktidarların Cumhurbaşkanı’nın ismine göre mi, iktidar partisine göre mi, başbakana göre mi anılacağı belirsiz hale gelmiştir. Çünkü yetki ve sorumluluk paylaşımı güçler hiyerarşisi kaybolmuştur. Hatta 1960 Anayasası ile getirilen devlet içinde devlet özerk kurumlar uygulamasıyla yürütme gücü darmadağın edilmiş, devlet yönetilemez hale getirilmiştir. 1982 Anayasası ile yürütme gücü birçok sınırlamaya tabi tutularak kısmen etkinlik kazanmış, devlet bu günlere kadar gelebilmiştir. Düzeltilen budur. Düzeltilen devletin hızlanması, yetki gücünün belirlenmesi, yürütmenin asli kimliğine kavuşması olayıdır. Yapılan da budur.