Yaşadığımız sürece her zaman aslında bir misyonumuz bir de vizyonumuz vardır...Belki vizyonumuz şu soru ile başlamıştır. Büyüyünce ne olacaksın? Sorusuna verdiğimiz cevap bizim ilk vizyon kararımızdır. Bunun üzerine, bu amaç için yaptığımız her hareket bizim misyonumuzdur. Misyonumuz kararsızlık gösterebilir değişik adımlar atabiliriz. Bu bizim vizyonumuza ulaşmak için uyguladığımız taktiklerimizi stratejimize uygun olmak kaydıyla vizyonumuza ulaşmada belki erken veya geç bırakabilir döneme özgü bir sonuç olur. Yargılanmaz. Sadece ders çıkarılabilir.

Vizyonumuz iyi bir insan olmak ve mutlu olmak. İyi bir insan olmak mutlu olmaktan geçer. Mutlu olmayan insan iyi bir insan olabilir mi? Bilmiyorum. Ama sanırım mutlu olmayan bir insan iyi bir insan olamaz. Çünkü mutsuz bir çevresine iyilik yapamaz. Zaten kördür. Mutsuz biri çevresine karşı duyarlı olamaz. Çözümün değil sorunun bir parçası olur. 

Mutsuz biri kör olduğu için vizyonsuzdur. Misyonu sadece vizyona bitişik durur. Yani ancak ayağının ucunu görür. Karşısında kim var? Yanında kim var? Bilemez. Bilemediği için sezgisini güçlü sanır. Ve hayalini güçlü tutmaya çalışır. Reel durumdan kopuktur. İnancı zayıflamıştır. Çok konuşur ama akıcı değil , her kelimesini karşısındakine çakıl taşı gibi fırlatır. Mutsuz birini gördüğünüz zaman eğer başınız ağrıyorsa bundandır.

Gözlerinize karşıya gideceğiniz noktaya diktiğiniz zaman, hisleriniz yanınızdaki dostunuzun güçsüzlüğünü, karşınızdaki düşmanınızın güçlü yanını bilmeniz ve ona göre tedbirinizi almanız ve taktikleriniz, sizin , bir yokuş yukarı ağır yükle çıkan hamalın varış noktası sevincindeki, burnundan çıkan sıcak nefesi ensende hissettirsin. İşte siz o zaman yıkılmazsınız. Zaferinize yaklaşmışsınızdır. Mutluluk üreten fırınınıza, bir misyon ağacı daha atarsınız. Yani taktik her zaman stratejiye feda edilir. Taktik her zaman stratejinin kölesidir. Karakterimizin esas kaptanı vizyonumuzdur.

Bir çocuk büyümeye başlayınca çevresinde olan biten her olgu , her olay onun için birer. Misyondur. Ama misyon değil birer vizyon gibi görür. Yani ayak ucu onun vizyonudur. Biraz kafasını kaldırınca babasının gözler ile kesişir hayatı. İşte şimdi vizyonu babasının gözleri olur. Çevresine bakınır ve ailesi onun ,babasına erişmede bir misyonu olur. Ne zaman ki babasından ayırır gözlerini, ceylanın avcının tüfeğinin ucundaki parıltıyı kilometrelerce uzaktan görüp kaçmasındaki heyecanla kaçırır gözünü , direk bakar güneşe .İşte o zaman yürür. Yalnız, Cesur, Vizyonu oluşmuştur. Ayakları, gözüne hürmet ederek hedefe gider.

İşte şimdi bir sevdası vardır. Bir aşkı olacaktır. Sevdasına hürmeten...

Saygıyla