Geçen hafta, büyük kızımın okulundan bir ödev vermişler; tema ayakkabı bağcığı ve ödev ise ayakkabı bağcığı ile dünyanın sorunlarından birine çözüm bulacak bir buluş gerçekleştirip okulda sunumunu yapmak.

Dünya sorunlarına çözüm bulmak denince, büyüğümüz küçüğümüz hep olağanüstü şeyler yaratılması gerektiğinden bahsediyor, yapabileceğimiz küçük şeylerin (!) farkındalığını kaçırıyoruz. Ne de olsa olağanüstü şeyleri gerçekleştirememek egomuzca anlaşılabilir ancak küçük şeyleri yapmadığımız için bu hallerde olduğumuzu kabullenmek daha zor.

Elinde iki ayakkabı bağcığı olan kızım, çevre kirliliğini mi çözsün, küresel ısınmaya mı değinsin, geri dönüşüm olayına mı dokunsun yoksa sanayiye yeni bir kazanım mı sağlasın diye düşünürken kaybolmuştu ve oldukça gergindi. Onun gerginliği üzerine konuşurken, konu gerginliğini ifade edebilmeye geldiğinde, “keşke ayakkabı bağcıklarımız duygularımıza göre renk değiştirse ya da biz hakkında konuşmak istemediğimiz duygularımızı, bağcıklarımızı anlamı bilenen renklere boyayarak ifade etsek” dediğimde hoplaya zıplaya odasına doğru kayboldu.

Bir süre sonra, elinde sayfalar dolusu yazısıyla geri geldi. Dünya’daki ve yaşadığımız ülkedeki kişilik bozuklukları, depresyon ve anksiyete oranları ile karşımdaydı. Yazdıklarını okudukça daha da heyecanlanıyor, anlattığı nüfusun yarısından çoğunu geçen oranlar karşısında, eşim de dinlerken hop oturup hop kalkıyordu. Ardından nüfus ve suç oranlarına geçti. Sayılar ürkütücüydü, artışlar üzücüydü. Mutlulukla gözlerimin içine bakıp çözümünün nasıl olduğunu sordu oysa ben ortada sadece sorun ve verilerden başka bir şey göremiyordum ve bunu da ifade ettim.

“Anne!” dedi, “çok basit, kendimizi ifade edemediğimiz, duygularımızı yaşayamadığımız için hastalanıyoruz, fiziksel ya da ruhsal fark etmez. Hastalıklarımızı konuşamadığımız, yaşayamadığımız için de uzaklaşıyor, zararlı olmaya başlıyoruz. Bütün bunları birkaç renk bağcıkla çözebiliriz. En utangaç insana bile kendini sessiz de olsa anlatma şansı verebiliriz.”

Kendimizi ifade edebilmenin, duygularımızı yaşayabilmenin, gerçek olabilmenin dünyaya böyle bir katkısı olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz?

Ben bu yazımızı yazarken tarih 20 Kasım ve Dünya Çocuk Hakları günü. Evet, 2019 yılında hala dünyamızda yaşamak için su, yiyecek, giyecek, başını sokacak yaşamaya elverişli bir ev, dünyaya pencere açacak bir temel eğitim bekleyen çocuklarımız var. Çocuk gelinler, tacizler, tecavüzler, namus başlığı altında cinayet ve saldırı var. Daha çok edinim daha çok ego için açtığımız savaşlarımızla, yersiz, yurtsuz, geçmişsiz, kimsesiz bıraktigimiz çocuklarımız var. Çocuk eğitimimizde dayak var, ceza var, hakaret var, ödül (!) var. 

Kadını koruyamıyoruz ki anneyi koruyalım! Çocuklarımızdan annelerini alıyoruz. Kastım sadece kişisel çıkar çatışmaları nedeniyle boşanma sırasında annelerinden / babalarından koparılan çocuklarımız değil. Gizlice sistemler söküp alıyor anneleri çocuklarından. Çocukların eğitimi de yine bir güzel sistemlere kalıyor. Aile düzenine saygı gösterilmiyor, aile kavramı korunamıyor, beyni 24 saat gelecek için çalışan, bedeni çoğunlukla onlarsız seyahat eden ebeveynler bırakıyoruz onlara.

Bizler, kendi içimizdeki zincirleri kırmadan, kapıları açmadan, kendi gerçeğimizi bulup potansiyelimizi yaşamadan, sadece bunları tavsiye ettiğimiz sözlerimiz ve kâğıt üzerinde anlaştıklarımızla çocuklarımıza iyi bir gelecek sunamadığımızı kabul etmeliyiz artık. 

Maddi ihtiyaçlarını karşılayabiliyoruz diye arkamıza yaslanmayalım. Bırakalım çocuklar özgürce büyüsün, kendileri olmaktan, kendilerini ifade etmekten, istediklerini yaşamaktan korkmasınlar. Vakitleri olan, dikkatleri olan, kendileri ve çevreleriyle barışık sevgi dolu ebeveynleri, akraba ve arkadaşları olsun. Böylelikle her şeyin insan için olduğunun bilinciyle hayatın tadını çıkarsınlar, düştüklerinde bir daha ayağa kalkacak gücü, kendi içlerinde bulsunlar. Salt edinimler peşinde ömür tüketmesinler, bir düşen yaprağın, bir damla yağmurun tadına varacak ruhları olsun. Gökkuşağın her rengini görüp keşfetmeye cesaret ve imkânları, sonra kendi renklerinin farkına varacak yürekleri olsun.