Tarihi konuları yazmak kolay değildir; her şeyden önce bilgi ve birikim ister. Akıl ve bilimin öngördüğü şekilde kaynakları,  belgeleri inceledikten sonra kişisel, gerçekçi görüş ortaya konulmalıdır. Ülkemizde bu şekilde yazan tarihçilerimiz varsa da; bazıları siyasi iktidarların ve kendi saplantıların doğrultusunda tarih yazmaya çalışırlar. Okul kitaplarımız, televizyonlarda ahkâm desen akademik unvanlı kişiler(!)  bunun tipik örnekleridir. Ne yaparlarsa yapsınlar tarihi gerçeklerin üzerini örtemezler…

Bağımsızlık mücadelesini Samsun’a çıkarak başlatan Atatürk’ün bu girişimi ne yazık ki;  yakın zamanlarda bazen saptırılarak yazılıyor. Oysa 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında Atatürk’ü anmanın yanı sıra onun yaşamını ve devrimlerini öğrenmeye her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir.

19 Mayıs Türk(‘ün bağımsızlık mücadelesinin başlangıcıdır. 19 Mayıs ile insanlarımız padişahların kulluğundan kurtarılarak özgür bireyler haline gelmiştir.

19 Mayıs olmasaydı; Edirne’den Kars’a kadar Türk Yurdu dediğimiz ülke kimlerin olurdu?

19 Mayıs olmasaydı; emperyalizmin baskısı altındaki insanlarımızın vatandaş kimliği ne olurdu?

Bu konuyu akıl ve bilimin dışında eğilenler acaba 19 Mayıs olmasaydı ne olurdu diye düşündüler mi?

30 Ekim1918’de Limni adasını Mondros limanında Agamemnon savaş gemisinde imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında, Osmanlı silah bırakmış, İtilaf devletlerinin savaş gemileri Atatürk’ün destan yazdığı Çanakkale’den geçerek Dolmabahçe önlerinde demir atmıştı.

Atatürk 13 Kasım 1918’de çöllerden İstanbul’a dönüyordu. Haydarpaşa tren garından bindiği istimbot’da devasa yabancı savaş gemilerine hüzünle bakarak herkesin bildiği gibi “Geldikleri gibi giderler” demişti.

Atatürk İstanbul’da arkadaşlarıyla vatanını nasıl kurtarılacağını düşünüyordu. Hayal bile edilemeyen o günlerde bu nasıl olacaktı?

O sırada Doğu Anadolu’da Ermeni çeteleri Türk köylerini basıyor, İngilizler doğu Karadeniz’e egemen olmak istiyorlardı Buna karşılık az sayıda da olsa birleşen Türk milisleri onlara karşı koyuyordu. Bu durum İngilizleri tedirgin ediyordu. Bunun içinde Vahdettin ve Osmanlı hükümeti Sadrazamı Damat Ferit Paşa’ya ağır bir protesto vermişlerdi. Bunda Erzurum, Sivas, Erzincan ve Bayburt çevresinde silahlı birlikler kurulduğunu öne sürmüşler, bunun önlenmesini istemişlerdi.

Harbiye Nazırı Şakir Paşa 29 Nisan 1919 ‘da Atatürk’ü Harbiye Nezaretine çağırmıştı. Atatürk o gün yaşananları şöyle anlatmıştır:

“Bürosunda karşısında oturdum. Paşa bir tek kelime söylemeksizin bana bir dosya uzattı. Bunu okur musunuz dedi. Dosyayı okuduktan sonra Harbiye Nazırının yüzüne baktım. Emriniz paşam dedim.”

Harbiye Nazırı sözüne devam etti; “Ben sadrazamla görüştüm 9.Ordu müfettişliği için sizi uygun gördük.” Dedi.

Atatürk bu görüşme sonrasında; “Kafes açılmış önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmaya hazır bir kuş gibiydim” demişti.

Atatürk İngilizlere karşı Türklerin direnişini kırmak için Samsuna gönderiliyordu!...Bunun için Atatürk ve arkadaşlarını Samsun’a götürecek Kaptan İsmail Hakkı Bey yönetimindeki Bandırma  vapuru  ayarlanmıştı.

Atatürk ve arkadaşları Beşiktaş’tan askeri bir motorla Kızkulesi açıklarında bekleyen Bandırma vapuruna giderlerken ilk komutunu vermişti.

-Hedefimiz Karadeniz…

Bundan üç yıl üç ay sonra bir başka komut verecekti;

-Hedefimiz Akdeniz…

16 Mayıs’ta Atatürk ve arkadaşlarını Samsun’a götürecek vapur hareket etmiş, ancak Kavaklar’da İngilizler gemiye didik didik arayarak silah aramışlardı. Oysa giden silah değil; akıl, beyin ve askeri deha idi…

Atatürk ve arkadaşları harcırah olarak 1000 Osmanlı lirası verilmişti. Yakın tarihlerde bu olayı çarpıtmaya çalışan sözde tarihçi geçinenler Atatürk’ün 3000, bazıları da 40000 altın aldığını yazmışlardı. Oysa biraz matematik bilmiş olsalardı; 40000 altını taşımak için bir kamyon gerektiğini anlarlardı.

Yola çıkılmadan önce geminin batırılacağı ihbarı yapılmıştı. Ruslar Doğu Karadeniz’e İngilizlerin hâkim olmasını istemiyordu. Bu yüzden gemi değişik bir rota izleyerek üç günde Samsun’un o zamanlı iskelesi Tütüncü İskelesine geldi ve 19 Mayıs 1919’da Atatarak ve arkadaşları karaya çıktı. Kendisini karşılayanlar arasında İngilizler de vardı.

Atatürk’e sarayın verdiği emir emperyalist güçlere direnenleri kontrol altına almaktı Oysa tam tersi oldu; Anadolu’da direniş örgütleri birleştirildi, bunun için kendi deyişiyle telgrafın telleri kullanıldı ve Milli Mücadele başlatıldı

Atatürk Samsun’da altı gün kaldı ve Havza’ya geçtiğinde istediği ortamı orada buldu. Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetini kurdu ve ilk bağımsızlık mitingini de orada gerçekleştirdi. Mücadeleyi başlatan ilk genelgesini yine orada ilan etti. Bazılarının istediği mandacılığa karşı olduğunu açıkça ortaya koydu. Halkın işgalcilere karşı koymasını ve milli birliğin olmasını amaçlıyordu. Önce vatan emperyalistlerden kurtarılacak, sonra da milli bütünlük sağlanacaktı.

Milli Mücadele’nin başlangıç bildirgesini Amasya’da yayınladı. Bu genelgede vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığını öneriyordu. Ardından halkın ve askerin desteklediği Sivas ve Erzurum kongrelerini toplayarak ilk kıvılcımı ateşledi.

Samsun sonrasında olaylar peş peşe gelişirken Padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit Paşa ve yardakçısı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Atatürk’e savaş açtılar.  İngilizlerin isteği üzerine Önce Atatürk’ü geri çağırdılar gelmeyince Dâhiliye Nazırı Ali Kemal Atatürk’ün azledildiğini, hiçbir resmi sıfatı kalmadığını ve bildirilerinin dikkate alınmamasını, milli ordu kurmasının felaket olacağını duyurdu. Ardından da rütbeleri söküldüğünü, nişanlarının geri alındığını bildirdiler. Kısa bir süre sonra da onları Atatürk ve arkadaşlarının idam fermanı izledi. Oysa onlardan önce Atatürk 8 Temmuz 1919 günü başta Vahdettin olmak üzere Harbiye Nezaretine resmi göreviyle birlikte askerlikten ayrıldığını telgrafla bildirmişti.

Emperyalist güçlere, Osmanlı hükümetinin acizliğine karşı Türk’ün mucizesi işte böyle başlamıştı.

19 Mayıs 1919 da başlayan Türk’ün kurtuluşunu çok iyi anlamalı, bunun içinde Atatürk’ün Nutku çok iyi okunmalı, sonra da düşünülmelidir.

Türk’ün gurur kaynağı olan  19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını içtenlikle kutluyoruz.