ŞUBAT AYI BAŞINDAN BU YANA KUZEY AFRİKA’DAN BASRA KÖRFEZİ’NE UZANAN COĞRAFYADAKİ ARAP ÜLKELERİNDE YAŞANMAKTA OLAN AYAKLANMALAR, ASLINDA LİBYA’NIN İŞGALİNE MEŞRUİYET KAZANDIRACAK BİR KAOS, BİR İÇ SAVAŞ ORTAMI YARATMAK ÜZERE ORGANİZE EDİLMİŞ BİR TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ UYGULAMASIYDI. ASIL HEDEF, LİBYA’NIN ÇOK DÜŞÜK ORANLI KÜKÜRT İÇERMESİNDEN DOLAYI KOLAYCA RAFİNE EDİLEBİLEN “TATLI” PETROLLERİYDİ. BİRBİRİNİ TETİKLEYEN HALK AYAKLANMALARI, ASIL AMACIN KAMUFLAJI OLARAK KULLANILDI. OPERASYON BAŞARIYLA YÜRÜTÜLÜYOR. Muammer Kaddafi, 42 yıldır yönettiği Libya’da başkent Trablus ve Zaviye kentinde sıkıştı. Kaddafi akılalmaz derecede çılgınlaştı; son kalelerini de kaybetmemek için, sokaklarda ve balkonlarda görülen herkesin vurulması için emir verdiği söyleniyor. Kendi halkını kendi ordusuna kırdıran Kaddafi’nin, petrol ihraç liman Ras Lanuf’u göstericilerden geri almak için daha büyük çılgınlıklar yapmasından korkuluyor. Buna karşı isyancılar, Ras Lanuf üzerinden başkent Trablus'a doğru yürüyerek Kaddafi'nin son kalelerinden biri olan Sirte'yide de ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Sirte Kaddafi'nin doğum yeri olduğundan, ordu tarafından çokiyi korunuyor. Burada çıkacak çatışmada da çok sayıda Libyalının öldürülmesinden endişe ediliyor. ABD’nin 6 Filo’suna ve İgiliz donanmasına bağlı savaş gemilerinin Libya açıklarında dolaştıkları biliniyor. Obama’nın Kaddafi’nin gitme zamanının geldiğini defalarca belirtmesine, Dışişleri Bakanı Clinton’ın “Her seçenek masada” demesine rağmen, ABD, Libya’ya müdahale konusunda aceleci davranmıyor. Ülkenin iç çatışmalarla iyice zayıflaması, kaosa sürüklenip dış müdahalenin zorunlu hale gelmesi ve Libyalıların işgalcileri bir kurtarıcı olarak karşılayacakları bir ortamın oluşması bekleniyor. Bu arada, Libyalı isyancılarla temas kurmak amacıyla Bingazi yakınlarına helikopterle indirilen İngiliz SAS komandolarının ve M16 gizli servis üyelerinin isyancılar tarafından yakalanıp tutuklanmaları, Libya Büyükelçisi Richard Northern’in isyancıların liderleriyle görüştükten sonra serbest bırakılmaları, Ortadoğu Müslüman coğrafyasındaki hareketlenmelerin gerçek aktörlerini ortaya koyması açısından çok çarpıcı bir gelişmedir. İngiliz Dışişleri Bakanı Wililam Hague olayı, “Küçük bir İngiliz diplomasi ekibi muhalefetle temas için Bingazi’ye gittiğini doğrulayabilirim. Bazı zorluklar çektiler, ama sorun çözüldü” şeklinde açıkladı. Kuzey Afrika’dan gelen son haberler, Libya’nın adım adım acı sona yaklaştığını gösteren böyle bir tablo ortaya koyuyor. Son zamanlarda Kuzey Afrika'dan Basra Körfezi'ne uzanan geniş coğrafyada yaşanan hareketlenmeleri, "Halklar demir yumruklu diktatörlere karşı ayaklandılar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" şeklinde değerlendirenler, olan bitenin arkasındaki asıl yönlendirici gücü, aktörleri ve gerçek hedeflerini görmen şaşkınlığını yaşıyorlar. Tunus’ta Yasemin devrimi ile başlatılan ve Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne uzanan coğrafyadaki ülkelerde oluşturulan halk ayaklanması görüntülerinin Libya’nın işgalini kamufle etmek amacıyla düzenlenmiş bir toplum mühendisliği operasyonu olduğu bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. “Mısır’da ne değişti?” ve “Libya ne zaman işgal edilecek?” başlıklı yazılarımızda bu küresel yağmalama operasyonuna dikkat çekmek istemiştik. Tunus’ta bir işportacının kendisini yakmasıyla başlatılan halk hareketlerinin onlarca yıl Batı destekli diktatörler tarafından yönetilen Arap ülkelerinde, özellikle de Mısır ve Libya’da benzer dalgalanmalar yaratması, “Yasemin Devrimi”nin domino etkisi” olarak yorumlandı. Gelişmelerin nedeni, dünya kamuoyuna, “küreselleşen dünyada gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri sayesinde insanlar özgür dünyayı tanıdılar ve onlar gibi yaşamak için ayaklandılar” şeklinde duyuruldu. Demokrasi deneyimi yaşamamış, toplumu yönlendirecek liderleri, örgütlü muhalefeti olmayan ülkelerdeki halkların bir devrim yaratmalarının mümkün olmadığı gerçeği hep göz ardı edildi. “Halklar ayaklanıyor, diktatörler tek tek devriliyorlar” deniyordu; gazetelerde, televizyonda hep aynı hikayeler anlatılıyordu. Gelişmelere Batı medyasının gözümüze taktığı gözlüklerle baktık, Batı medyasının kulağımıza üflediklerini tekrarlayıp durduk.400 yıl yaşadığımız coğrafyada yaşanan hareketlenmenin gerçek nedenini ve hedefini yüksek sesle anlatan bir bilim adamımızın, bir Ortadoğu uzmanımızın çıkmamış olması da ayrıca düşündürücüdür. Tunus’ta gerçekleştirilen “Yasemin Devrimi” sonrasında Zeynel Abidin Bin Ali, Mısır’da gerçekleştirilen “Nil (Deve) Devrimi” sonrasında da Hüsnü Mübarek devrildi, gitti. Peki, Tunus’ta ve Mısır’da ne değişti? HEDEF LİBYA’NIN “TATLI” PETROLLERİYDİ Aslında, Kuzey Afrika’da bir şeylerin değişmesi beklenmiyordu ki.. Hedef, petrol rezervlerinin giderek tükendiği bir dönemde, kükürt oranı çok düşük olduğu için kolayca rafine edilebilen Libya’nın “tatlı” petrolleriydi. Kaddafi’nin ortaklık teklifleri artık cazip değildi; ortaklık belgesi değil, tapu isteniyordu.Küresel emperyal sistem açısından Libya’nın “tatlı” petrol rezervleri, Kaddafi’ye kaptırılmayacak kadar önemli bir hazine haline gelmişti. Mutlaka ‘kontrol altına’ alınmalıydı. Tunus’ta “Yasemin Devrimi” ile düğmeye basıldı. Kuzey Afrika coğrafyası dalgalandırıldı. Suudi Arabistan’da, Katar’da, Yemen’de benzer, ama cılız hareketlenmeler yaşandı. Bizdeki “Ortadoğu uzmanları”(!) bu hareketlenmeyi büyük bir sevinçle karşıladılar, demokrasi, özgürlük adına ayaklanan bu halklara Türkiye’yi örnek ülke gösterdiler. Çok geçmeden, Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne uzanan coğrafyadaki halk hareketlenmelerinin grafiğinde ilginç değişimler yaşanmaya başlandı. Ayaklanmaları diğer Arap ülkelerinde hız kesmesine rağmen, kişi başı milli gelirin en yüksek olduğu Libya’da giderek şiddetlendi. ‘İsyancılar’ kaşla göz arasında baştan aşağı silahlanıverdiler. Başkent Bingazi dahil Libya’nın her kentinde sokak çatışmaları yaşandı, ülke hızla kaos ortamına sürüklendi. Bütün ülkede bir otorite boşluğu doğdu. Yeraltına giren Kaddafi yalnızca iki kentte duruma hakim gibi görünüyor. Ülkenin diğer kentlerine kimler girip çıkıyor belli değil. Libya’nın önemli bir bölümü örtülü işgal altında. Bir süre sonra ülke kan gölüne döndüğünde, BM kararı ile NATO kuvvetleri duruma müdahale edecek ve “Libya kurtarılacak!” Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında boy gösteren “Ortaduğu uzmanları”, Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne uzanan bölgedeki Arap ülkelerinde yaşanan ayaklanmaların, aslında, Libya’nın işgalini hedef alan bir operasyonun kamuflajı olarak kullanıldığını göremediler. Göremediler ya da gerçeği göstermek istemeyenlerin piyonu oldular. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçek hedefi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu petrollerinin, Doğu Akdeniz’de varlığı saptanan yeni doğalgaz ve petrol yataklarının, Süveyş’in, Nil sularının ve de Libya’nın “tatlı” petrollerinin kontrol altına alınmasıydı. IRAK’TAN SONRA LİBYA “KURTARILACAK” Günümüzde Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da enerji ve su kaynaklarını hedef alan küresel çapta bir kapışma yaşanmakta olduğu doğrudur. Fakat, şubat ayı başlarında Tunus’ta “Yasemin Devrimi” ile başlatılan ve sözde yarattığı domino etkisiyle Mısır’da, Bahreyn’de, Yemen’de, Cezayir’de ve Libya’da insanların özgürlük adına sokağa dökülmelerine neden olan hareketlenmeyi organize edenlerin asıl hedefi Libya’ydı. Libya’nın düşük kükürt içeren, rafinerisi kolay olan “tatlı” petrollerinin kontrol altına alınmasını sağlayacak bir operasyona meşruiyet kazandıracak bir kaos, bir iç savaş ortamı oluşturmak isteniyordu. Operasyon başarıyla yürütülüyor; koşullar oluştuğunda Libya halkı Kaddafi’den kurtarılacak. Aynen, Irak halkının Saddam’dan kurtarıldığı gibi. ABD ve İngiltere, Libya açıklarına çektikleri savaş gemileriyle müdahale koşullarının olgunlaşmasını bekliyorlar. Ülkeye sokulan ajan provokatörlerin operasyonları ile Kaddafi tahrik edilecek, “Deli Kaddafi” elinde kalan son kaleleri de kaybetmemek için daha fazla kan dökecek, böylece, dünya kamuoyunun da onay vereceği bir dış müdahale için koşullar oluşmuş olacak. Ve… Libya’nın “tatlı” petrollerine el koymak için Libya açıklarında bekleşen 40 Haramiler, Libyalılar tarafından, ellerinde çiçeklerle bir kurtarıcı olarak karşılanacaklar! Kaddafi ise, halk isyanını bastırma adına attığı her adımla daha çok batmakta, ülkesinin "tatlı" petrollerine el koymak için fırsat kollayanlar için arayıp da bulamayacakları güzellikte işgal gerekçeleri hazırlamaktadır. Bölgenin tarihini, dinamiklerini, sosyolojik yapısını bilenler açısından, Libya'nın ilk karıştığı günlerden itibaren, ayaklanmaların belli bir amaca yönlendirildiği bir sır değildi. Bu konuda yazdığımız yazılarda, gelişmelerin bu noktaya gelecek şekilde yönlendirilmesinden endişe duyduğumuzu belirtmiştik. Genişletilmiş BOP coğrafyasında, küreselleşme sürecinde, ‘yeni dünya düzeni’nin hayata geçirilmesi bağlamında, küresel kriz paralelinde, zaman zaman silahlı müdahalelerin de söz konusu olduğu müthiş bir toplum mühendisliği uygulaması yaşamaktayız. Daha önceleri Balkanlarda, Doğu Avrupa’da, eski Sovyet coğrafyasında yaşanan renkli, çiçekli devrimlerin Ortadoğu versiyonu hayata geçiriliyor. Küresel emperyal sistem, Afganistan ve Irak’tan sonra, Libya’da da olayları yöneten orkestra şefi olarak öne çıkarak imajının daha fazla erozyona uğramasına neden olmak istemiyor. Hedeflerine, perde arkasından organize ettiği halk ayaklanmaları üzerinden yürüyor. 11 Eylül İkiz Kuleler şoku eşliğinde yeni dünya düzenini hayata geçirmek üzere yola çıkanların Irak'ın zengin petrol rezervlerini, Kuzey Afrika'nın (Libya, Tunus Cezayir) "tatlı" petrollerini, Akdeniz'in, Süveyş Kanalı'nı ve Nil sularını kontrol altına almayı hedefledikleri biliniyordu. Dünyanın en önemli petrol rezervlerini barındıran Irak'ın hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilip üçe bölünmesinden sonra, sıranın, dünyanın en kaliteli "tatlı" petrol rezervlerine sahip olan Libya'ya geldiğini tahmin etmek zor değildi. 9/11'de Başkan W. Bussh'un, "Haçlı Seferleri başladı!" çığlıklarını duyanlar için, I. Dünya Savaşı sonrasında sınırları harita üzerinde cetvelle çizilen yapay devletçiklerinin, yeni dünya düzeni bağlamında yeniden dizayn edilmek istenmesi şaşırtıcı olmamalıdır.Irak, Osmanlı döneminde olduğu gibi, Musul, Bağdat ve Basra olarak üçe bölündü. İşgal sonrası Libya da, Trablus, Bingazi ve Fizan olarak üçe bölünecek. İŞGALCİLER ÇİÇEKLE KARŞILANACAK, ÖMER MUHTAR’LARIN KEMİKLERİ SIZLAYACAK Yakın bir zamana kadar, Büyük Ortadoğu Projesi başta olmak üzere, bütün bu söylediklerimizi "paranoya" ya da "komplo teorisi" olarak değerlendirenler, BM Güvenlik Konseyi'nin Libya'yla ilgili aldığı kararlar sonrasında, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un, "Bütün seçenekeler masada" açıklamasının ardından, küresel emperyal sistemin gerçek hedefini görmüş olmalılar ki, "Libya'nın "tatlı" petrolerini BM ya da NATO üzerinden 'kontrol altına alma' girişimlerinin büyük bir direnişle karşılaşacağını söylüyorlar. Hayır, tam tersi bir tablo ile karşılaşacağız. Çünkü, eşi benzeri az görülen bir toplum mühendisliği sonucunda işgalciler, Libyalılar tarafından, ellerinde çiçeklerle, bir kurtarıcı gibi karşılanacaktır. Psikolojik Harp tekniklerinden haberdar olmadığımızdan, Libya halkının işgalcileri nasıl kurtarıcı olarak algılayacak duruma getirildiğini, dünya kamuoyunun bu işgale nasıl alkış tutmaya hazır hale getirildiğini anlamakta zorlanıyoruz. Kuzey Afrika’da, Ortadoğu’da olan biteninin perde arkasını doğru okumalıyız. Bu yangın, yüzyıllar öncesinde, küresel emperyal sistem tarafından, benzer nedenlerden dolayı, bizim coğrafyamızda başlatılmıştı. Yüzyıllar öncesinde yüreğimizi dağlayan bu yangına karşı bağışıklık kazanmış olduğumuz söylenebilir mi? Uyanık olmazsak bu ateşin bizi de sarabileceğini unutmayalım. Küresel emperyal sistem, “Saltanatımı sürdürebilmem için, 5 bin devletçikten oluşan bir dünya haritası oluşturacağım” derken, “Türkiye bu hesabın dışındadır” demiyor. Ülkemiz, stratejik konumuyla, tarihi ve kültürel mirasının kazandırdığı stratejik derinliği ile, yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle küresel çapta hesabı olanların her zaman hedef tahtasında olmuştur . Bu gerçeği hiçbir zaman unutmayalım.