İnsanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri, alkol ve uyuşturucunun tuzağına düşmek olsa gerek. Bağımlılık insan ayırt etmiyor çünkü. Zengini, fakiri, ünlüsü, herkes bu illetin pençesine düşebiliyor. Türkiye'de uyuşturucu ve alkol kullanımı o kadar çok artıyor ki sayısını bile kestirmek mümkün değil.

Hayatta çok kişinin kaderini belirleyen, yolundan alı koyan, genç yaşında hayata veda ettiren madde bağımlılığı "Uyuşturucu" genç yaşlarda yakalıyor insanı genellikle ve genç yaşımızın vermiş olduğu bütün güzellikleri alıyor elimizden. Peki neden oluyor bu, gençlerimiz ufacık çocuklarımız bu illete neden ve nasıl alışıyor? Tüm bu soruları ve merak ettiklerinizi (AYBUDER) Derneği uzmanlarından ve eski bağımlı olan Seyyide Yörük'e sorduk.



-- Merhaba. Okurlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?

Sanırım en zor şey kendini tanımaya/anlamaya çalışmak. Bir yolculuk… Anlatmaksa eylemsel bir zorunluluk bazen, bazen de kabaca bir toyluk hali gibi… Bende kendini, evreni, neden burada olduğunu anlamaya çalışan bir yolcuyum. Bazen de bütün cevapları arkasında bırakıp öylece yaşayan bir biriyim.

Klasik cevaplara gelirsek, Seyyide, bağımlılık alanında çalışmalar yapan ve işin içinden gelen bir uzmandır.

Bağımlılık Danışmanı ve Sosyal Hizmet Uzmanıdır.

Kendisi gibi iyileşmekte olan bağımlı ve bağımlı yakınlarıyla birlikte Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği (AYBUDER)'i kurdular.

Yol arkadaşlarıyla birlikte bu 10 yıl içinde binlerce bağımlı ve bağımlı yakınına destek oldular.

Son 2 yıldır da derneğin yönetim kurulu başkanlığını yapıyor.

Şu anda bireysel olarak online ve yüzyüze danışmanlık vermeye, yeni yeni eğitimler geliştirmeye ve savunuculuk kısmında çalışmaya devam ediyor.

Odağı insan onuru ve amacı da ona yaraşır bir yaşamı desteklemek.

--Uyuşturucu maddeyle nasıl tanıştınız?

16 yaşımda psikiyatrik ilaçları kötüye kullanmaya başladım ve sonrasında da alkol ile tanıştım.

Uyuşturucu ile de 20 yaşımda bulunduğum bir arkadaş ortamında tanıştım.

--Nelerden kaçmak için uyuşturucuya başladınız?

Bağımlılık yolun sonunda geldiğimiz yerdir. Buz dağının görünen kısmıdır. Altında pek çok şey olabilir. Kimse benim şu derdim var gideyim bir uyuşturucu kullanayım demez aslında bu kendiliğinden olur.

Ben içimde dolmak bilmeyen kocaa bir boşluk hatırlıyorum. Bir eksiklik, ait hissedememe hali, bir varoluşsal sancı, bir arayış, aradıkça kaybediş.

Bir yerden sonra da yaşamak için kullandığım, kullanmak için yaşadığım bir yer.

Dr.Gabor Maté ise hangi tür bağımlılık olursa olsun (internet, oyun, alışveriş, iş, ilişki, insan, uyuşturucu/alkol) bunların hepsi acıyı teskin etme/acıdan kurtulma denemeleridir der, katılıyorum.

--Aileniz ne zaman öğrendi ve nasıl tepki verdiler?

Uyuşturucu kullandığım yıllar boyunca ailem kullandığımı bilmedi. Ben muhafazakâr bir aileden geliyorum. Ailemde alkol veya herhangi bir bağımlılık sorunu olanda yoktu. Dolayısıyla yaşadığım süreçlerde bir sorun olduğunun farkındaydılar ama bunun ne olduğunu anlayamadılar ya da buna ihtimal vermek istemediler.

Ben iyileşmeye geçtikten sonra öğrendiler. Annem için kabullenme süreci biraz daha uzun sürse de iyileşme sürecimi desteklediler. Bağımlılık hastalığını anlamaya, süreci anlamlandırmaya çalıştılar.

-- O zorlu süreçte yaptığınız, daha doğrusu yapmak zorunda kaldığınız en kötü şey neydi?

Sanırım “kendimden vazgeçmek” yaptığım en kötü şeydi


--Kopma noktası ne oldu, ne zaman "Artık uyuşturucudan kurtulmam gerekiyor." dediniz?

Normal olabilmek, hayata devam edebilmek için evde tek başıma kullanmaya başladığım, 43 kiloya düştüğüm, bağışıklık sistemimin çöktüğü ve lenf kanseri olup olmadığımı anlamak için araştırmaların yapıldığı bir dönemdi. Canım acıyordu, nefes alamıyordum….

Bağımlılık büyük bir ızdırap gerçekten. Içimde bir yerde bu şekilde ölmek istemedim. Ama ne yapacağımı da bilemiyordum. Bu yaşadığım şeyi bir utanç ve bir iradesizlik olarak görüyordum. (Bağımlılık bizim ülkemizde maalesef bilinen bir hastalık değil.)

Sonra Eskişehir’de (daha sonra dernekte yıllarca yol yürüyeceğim) Yavuz hoca tanıştım.

Kendisi de iyileşmekte olan bir alkol/madde bağımlısıydı. Bunun ömür boyu süren bir hastalık olduğunu anlattı. Hiçbir şey kullanmadan nasıl yaşayabileceğimi anlattı. Bu süreçte bana rehberlik yaptı.

Gün gün, adım adım hiçbir şey kullanmadan 10 yılı bitirmek üzereyim. Mart 2023 de 11 yılıma gireceğim.

--Siz çok az insanda bulunan irade ve sabır ikilisi ile büyük bir savaşı kazanmış gerçek bir savaşçısınız. Kendi savaşınızı büyük bir başarıyla tamamlayarak "AYBUDER" Ayık Yaşamda Buluşalım Derneği’nin kurucularından biri oldunuz. Ve şimdi savaşı başka bağımlı kardeşlerimiz için veriyorsunuz. Bize çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?

Nazik sözleriniz için çok teşekkür ederim. Aslında bu sert ve ölümcül hastalıkla mücadele irade ve sabır ile maalesef çözülmüyor. İhtiyacımız olan şey bilinçlenmek ve doğru destek sistemini oluşturmak çünkü bunu tek başına yapmak çok zor. Sonrasında iyileşme yolunda kalmak için emek vermek.

AYBUDER yıllarca pek çok şehir ve bölgede saha çalışmaları yaptı. Binlerce bağımlıyı/ailesini İstanbul Sefaköy’de sonra Antalya Yavuz Baba’nın çiftliğinde misafir etti. Sosyal uyum süreçlerini destekledi. Lakin pandemi öncesi başlayan ekonomik darboğaz, bu konuyla ilgili sosyal politika olmayışı bizi maddi ve manevi olarak çok yordu. Pandemi ile misafir alımını bırakmak zorunda kaldık sonrasında kira olan çiftliğimizden de ayrılmak zorunda kaldık.

Şu an aktif olarak savunuculuk çalışmaları yapıyor, bağımlılıkla ilgili bir politika oluşturulması için çalışmalar yapıyoruz.

Bağımlı aileleri için Aile Rehberimiz Duru Hn tarafından her hafta çevrim içi destek toplantıları yapılıyor.

Bağımlı dostlar içinde çevrimiçi destek ve telefon desteği sunuyoruz.

--Okulların açılmasıyla ebeveynlerin korkuları, endişeleri haklı olarak arttı.

İzniniz olursa birkaç soruda ebeveynlerimizi aydınlatmak adına sormak istiyorum.

Gençler ve Çocuklar neden madde kullanma gereği duyuyor?

Elbette ebeveynlerin korkuları ve endişeleri o kadar anlaşılır ki. Zor bir dönemde yaşıyoruz. Tehlike; bazen bir dijital oyundan, bazen okulda sıra arkadaşının yaptığı zorbalıktan, bazen de televizyonlarda onların yaşına uygun olmayan içeriklere maruz kaldıklarında gerçekleşiyor.

Bağımlılık her ne tür olursa olsun (dijital, alkol/uyuşturucu, oyun, yeme….) bir sonuç.

Yani bir şeyler oluyor oluyor ve biz bunların sonucu olarak bağımlılığı görüyoruz.

Çocuğumuzu korumanın tek yolu aramızda o doğduğundan beri inşaa etmeye başladığımız sevgi dolu ve güvenli bir ilişkidir.

Kendinin farkında olan, başına bir şey geldiğinde ebeveynlerinden destek isteyen bir çocuk için yaşayabileceği her sıkıntı onu hayata karşı güçlendirebilecek bir aşıdır.

Aksi takdirde ailesinde görülmeyen bir çocuk, görünür olabilmek adına her şeyi yapabiliyor.

--Bir gencin uyuşturucu madde kullandığı nasıl anlaşılır? Belirtileri nelerdir?

Hal ve hareketlerinde değişimler başlar. Gözlerinde kızarmalar olabilir, gözbebeklerinin iğne ucu gibi, küçük olması (uyuşturucularda) ya da gözbebeklerinin büyümesi (uyarıcılarda), yemek yeme şeklinde değişimler, para harcamasının artması, öfke problemleri, uyku düzeninde bozulmalar, yalan söylemeye başlama, eve giriş çıkış saatlerinde tutarsızlıklar izlenebilir.

--Aile içi ilişkilerin bozuk olması madde bağımlılığına yönlendirebilir mi?

Yukarıda da değindiğimiz gibi bağımlılık aslında bir aile hastalığıdır. Aile içi ilişkiler çok önemli. Aile hastalandığında, çocuk da hastalanıyor.

Aile iyileşmeye başladığındaysa çocukta da ciddi değişimler oluyor.

--Uyuşturucu krizi esnasında birçok bağımlı genç, saldırgan tavırlarıyla etrafa korku salıyor. Bu gençlerden korkulmalı mı? Madde kullanan çocuk karşısında toplum ne yapabilir?

Son dönem hepimiz korkunç olaylar duyuyor, okuyor ve görüyoruz. Özellikle meth’in yayılması, meth kullanımına bağlı psikoz vakalarının artması çok ciddiye alınması gereken bir toplum sağlığı problemidir. Bu bir kırmızı alarmdır.

Maalesef bu süreçte bu sorunu yaşayan aileler çok yalnız kalıyor.

Hukuki anlamda elimiz boş.

Süreç yasalarla desteklenip bir politika oluşturulmadığı sürece de ne yaparsak yapalım bu alanda hareket edemiyoruz.

--Son olarak ne söylemek isterseniz anne ve babalara. Ve özellikle okul önlerinde satılan uyuşturucu tacirlerine karşı okul yönetimi ve öğretmenler nasıl bir tedbir almalılar, gözden kaçanlar nedir?

Ailelere ;

Bağımlılıkla mücadele de ilk ve en önemli adım bilinçlenmektir. Bilmediğimiz, anlamadığımız bir şey ile mücadele edemeyiz. İkinci önemli şeyse bağımlılığın bir hastalık olduğu, utanılacak bir şey olmadığıdır. Bu yüzden lütfen bağımlılığın bir hastalık olduğunu unutmayın. Bağımlılık tıpkı bir şeker hastalığı gibi ömür boyu süren bir hastalıktır. Bir irade meselesi değildir. O yüzden elalem ne der kıskacına girmeden, çözüm için adım atmak gerekiyor. Üçüncü önemli şeyse bir çözümünün olduğu, umutsuz olmayın.

Okul önleri ve tedbirler;

Bizler talep kısmını çözersek arz kısmında da düşüş olacaktır.

Yani bu ne demek, çocuklarımızı olası tehlikelere karşı güçlendirmek demek, çocuklarımızın problem çözme yeteneklerini güçlendirmek demek. Bu çocuğumuzun ‘hayır’ demesi demek, ‘istemiyorum’ demesi demek. Güçlü aile ilişkileri varsa gelip ailesiyle paylaşabilmesi demek, okulunda güvende hissediyorsa öğretmenleriyle paylaşabiliyor olması demek.

Ben 10 yıldır sahada çalışan bir uzmanım kardeşin kardeşi uyuşturucuya alıştırdığına çok kez şahit oldum ama okul önünde zorla uyuşturucu verilmeye çalışılmış birine hiç rastlamadım.

Hikâye okullarımızda ‘sorunlu’ dediğimiz disfonksiyonel bir aileden gelen çocuğumuzu fark edip onu güçlendirebiliyor muyuz?

Onu fark edebilecek uzmanlarımız var mı?

Çocuklarımızı yarış atı gibi o sınavdan bu sınava koşturduğumuz tekdüze bir eğitim sisteminde hepsinin biricik olduğunu, farklı farklı yetenekleri olduğunu onlara nasıl anlatabiliriz?

İşte gözden kaçanlar bunlar!

Seyyide Yörük

Bağımlılık Danışmanı

Sosyal Hizmet Uzmanı

https://www.instagram.com/seyyideyoruk/