Nasıl bir dünyada yaşıyoruz! Yaşadığımız dünya ne kadar güvenli? Yaşananlardan ders çıkarmamız gerekiyor. Neslimizi bu asır korumak bir hayli zor!... İşte size yaşanmış acı hikaye... Bir genç cumartesi gecesi bir partiye gidiyor. Çok eğleniyor, birkaç bira içiyor. Partiden tanıştığı bir kız ondan çok etkilenmiş görünüyor ve onu başka bir partiye davet ediyor. Hemen kabul ediyor ve diğer partinin gerçekleştiği yerde birkaç bira daha içiyor ve daha sonra anlaşıldığı üzere birileri buna uyuşturucu veriyor (hangi uyuşturucu olduğu bilinmiyor). Daha sonra bu genç uyandığında içi buzla doldurulmuş bir küvette çırılçıplak olduğunu anlıyor. Hala içkinin etkisinde olduğunu hissediyor ve etrafına baktığında yalnız olduğunu anlıyor, etrafına bakıyor göğsünde rujla yazılmış bir kâğıt olduğunu fark ediyor Kâğıtta şöyle yazıyoror: "112'yi ara yoksa öleceksin!". Küvetin yakınında bir telefon görüyor ve hemen 112'yi arıyor Ama nerede olduğunu, ne içtiğini, kimlerle olduğunu bilmediğini söylüyor. Operatördeki ses hemen ona küvetten çıkmasını ve bir aynanın karşısına geçmesini söylüyor Genç, göğsünde hiçbir anormallik görmüyor ama operatördeki ses, sırtına bakmasını söyleyince, sırtında iki büyük yarık olduğunu fark ediyor. Bunun üzerine operatördeki ses onu yönlendiriyor, onun tekrar buz dolu küvete dönmesini ve orada ambulansı beklemesini söylüyor. Hastanede yapılan incelemeden sonra, onun iki böbreğinin çalınmış olduğu anlaşılıyor. Her bir böbrek karaborsada 10.000 Dolar ediyor. Gencin bundan habiri yok tabii. Daha sonra anlaşıldığına göre: Verilen parti tamamen sahte, bu işe karışan insanların çok iyi tıbbi bilgileri var ve verilen uyuşturucu eğlence amacını içermiyor Şu anda bu genç hastanede, onu yaşamda tutan bir alete bağlanmış durumda ve hala dokularına uygun bir böbrek bekliyor. Mafya profesyonellerle çalışıyor. Büyük şehirlerde aktif durumda çok böyle grup olduğu biliniyor. New Orleans, New York ve bir söylentiye göre İstanbul ve Ankara'da da faaliyet gösteriyor Bu mafya çok iyi örgütlenmiş ve finanse edilmiş. 112 bu suçu artık tanıdığından dolayı, kişileri hemen aynaya yönlendirerek, olayın boyutunu anlamaya çalışıyor. İkinci yaşanmış hikaye ise şöyle: Bir erkek delikanlı Sultanahmet civarında bir çay bahçesinde oturmuş ve bir çay söylemiş. Yan masaya iki adam oturmuş ve onlar da çay söylemişler. Çaylar gelmiş, çayı iki adama uzatan garsona, adamlar 'yok' demişler, 'delikanlıya ver', daha önce geldi kendisi, diyerek güya nezakette bulunmuşlar. Delikanlı, 'yok, siz için' vs. gibisinden ufak şakalaşmalar olmuş. Çaylar yudumlanırken iki adam yemekte oldukları bisküvilerden delikanlıya uzatıp 'buyurun, alın'demişler. Delikanlı da kıramamış ve birkaç tane alıp yemiş. Daha sonra otobüsüne binmek için oradan kalkmış. Otobüse bineceği sırada uykusu gelmeye başlamış, etrafına baktığında çay bahçesindeki adamların kendisini izlediğini fark etmiş ve telaşa kapılmış. Daha önce duyduğu böbrekleri çalınması olayı hatırına gelmiş. Hemen kendisini alması için arkadaşına telefon etmiş. Arkadaşı gelmiş ve hastaneye gitmişler. Doktorun sözleri: "Eğer eve gitmiş olsaydın bir daha uyanamazdın. Çünkü sana verilen uyku ilacı dozajı öldürücü düzeyde!" Evet iki olayında bize verdiği mesaj açık ve net: Aman dikkat, gittiğimiz ve geldiğimiz yerleri iyi bilelim, her ikram edileni almalayım. Kötü insanlar her an görev başında... Hayatımız o kadar ucuz değil. Aman gençler dikkat!...