8 Ağustos 1925 tarihinde Bosna-Hersek’teki Bosanski Şamats (Šamac) şehrinde Dünyaya gelmiştir. Köklü bir aileden gelen ve kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi, İstanbul’da Osmanlı ordusunda askerlik yaptı. Bu sırada Üsküdarlı Türk kızı Sıdıka Hanım’la evlendi.

Belgrad’da yaşayan Aliya’nın ailesi, Sava nehri üzerinde ki Osmanlı yerleşkesi olan Azîziye’ye taşınmıştı. Dedesi sonraları Bosanski Şamats diye anılan bu kasabada derebeyliği yapmıştı, Avusturya-Macaristan veliahd prensi Franz Ferdinand’a karşı bir suikast gerçekleştirildi suikast sonrası Aziziyede huzur kalmadı Aliya’nın ticaretle uğraşan babası Mustafa, çocuklarına iyi bir gelecek sağlama amacıyla, oğlu henüz iki yaşında iken ailesini alarak Saraybosna’ya taşındı.

Müslüman aile yapısına sahip Devlet kültürü alarak büyüyen Aliya, Saraybosna’nın eniyi okullarından biri olan Birinci Erkek Lisesi’ne girdi. Bu okulda eğitim görürken komünizmden oldukça etkilendi, din karşıtı komünist yaklaşımı kabul etmedi, tanrısız bir kâinat ona her zaman anlamsız gelmiştir. 

Kendisini en çok etkileyen üç eser Bergson’un Yaratıcı Evrim, Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi ve Spengler’in Batı’nın Çöküşü’dür.

Liseli yıllarda iken iken Genç Müslümanlar Derneği’ne girerek faal üyelerinden biri olan Aliya, bu grup içindeki çalışmalarının yanı sıra özellikle Doğu Bosna’dan gelen mültecilere yardım faaliyetlerine aktif biçimde katıldı. 1943’te liseden mezun oldu. 

Aliya Bosna Hersek’in 2. Dünya savaşı sırasında Bağımsız bir devlet olarak dünyada yerini alabilmesi için militarist çalışmalara bizzat katıldı Saraybosna’dan kaçıp Gradaçaç’a gitti. 1945’te Tito’nun liderliğindeki Partizan ordusu Saraybosna’yı aldığında geri döndü; Ancak Partizanlar’ın müslümanları tutuklamaya başladı. Aliya da sırp ordusundaki askerkik vazivesini bitirmek üzereydi, daha önceki İslâmî faaliyetlerinden dolayı 1 Mart 1946’da on dört arkadaşıyla birlikte hapsedildi. 3 yılın ardından Halide Hanım’la evlendi ve üniversite öğrenimini tamamlamaya çalıştı. İlk girdiği Ziraat Fakültesi’ni yarım bırakıp Hukuk Fakültesi’ne geçti ve 1956’da mezun oldu. Hayatının önemli bir kısmını değişik kurumlarda hukuk danışmanlığı yaparak geçirdi.

Aliya İzzetbegoviç, bir yandan çeşitli kitaplar okurken diğer yandan komünist rejimin baskılarına rağmen düşüncelerini kaleme almaya çalıştı, gençlerle ilgilendi. İlmî ve fikrî birikimi, entelektüel kapasitesi ve müslüman kimliğini yansıtan yorumlarıyla kısa sürede dikkati çekti. 

Avrupa’nın ortasında bilinçli bir Müslüman toplumu inşa etmek için verdiği mücadele ile adını duyurdu. Gençlik yıllarında Müslümanların eşit haklar elde etmesi amacıyla ‘Genç Müslümanlar’ teşkilatını kurdu.

İslâmî bakış açısıyla dile getirdiği düşünceleri, sadece Boşnaklar üzerinde değil eski Yugoslavya’daki farklı etnik gruplara mensup müslümanlar üzerinde de etkili oldu. Bu arada düşünce ve faaliyetleri sebebiyle yönetimin hedefi haline geldi. 

1970’te bir grup arkadaşıyla birlikte kaleme alıp yayımladığı “İslâm Deklarasyonu” başlıklı metin ülke içinde ve dışında büyük yankı uyandırdı. Bosna-Hersek ve Yugoslavya müslümanları yanında bütün dünya Müslümanların da içinde bulundukları dönemde insanlığa sorumluluklarını hatırlatan bu bildiri bir süre sonra onu hazırlayanların siyasal baskıya mâruz kalmalarına yol açmıştır.

Tito’nun 1980’de ölümünün ardından Yugoslavya’da şartlar daha da ağırlaşmaya başladı ve 1983’te “Saraybosna süreci” sırasında İzzetbegoviç tekrar tutuklandı. Onunla beraber birçok müslüman aydın yasal düzeni yıkmak amacıyla örgüt kurmaktan yargılanarak hapse mahkûm edildi; İzzetbegoviç de bazı suçluları ilk defa mahkemede gördüğü halde örgütün lideri olarak suçlandı. Yargılamanın ardından hapiste beraber bulunduğu arkadaşları, daha sonra başlatacağı siyasal bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin çekirdek kadrosunu oluşturdu. 

Bunlar arasında Ömer ve Salih Behmen, Hasan Čengić, İsmet Kasumagić, Džemaludin Latić, Mustafa Spahić, Edhem Bičakčić, Husein Živalj, Derviš Đurđević, Melika Salihbegović ve Đula Bičakčić gibi isimler sayılabilir.

On dört yıl hapse mahkûm edilen Aliya İzzetbegoviç, Foça Hapishanesi’ne kondu. 1987’de pişmanlık duyup af dilemesi ve bir daha siyasî faaliyetlere dönmemeye söz vermesi halinde serbest bırakılacağına dair kendisine yapılan teklifi reddetti. Komünist dünyanın dağılmaya yüz tuttuğu bir ortamda demokratik ülkelerle İslâm ülkelerinin baskıları sonucu 25 Kasım 1988’de serbest bırakıldı. Bu tahliyeye sebep olan siyasî gelişmeler İzzetbegoviç’i toplumsal sorumluluk almaya zorladı. Genç müslümanlar hareketinden arkadaşlarıyla birlikte Mart 1990’da kurduğu Demokratik Eylem Partisi’ni ülkede müslümanların etkin bulunduğu bölgelerde örgütlemeye çalıştı. 

"Allah’a yemin olsun ki köle olmayacağız"

Cephe komutanı olarak mücadele vermekten asla kaçınmadı. En yakın şahitleri de omuz omuza çalıştığı silah arkadaşları oldu.

Özellikle Boşnak ve Arnavut müslümanların geleceğinin ancak Yugoslavya’nın bir arada ve âdil bir şekilde yönetilmesiyle mümkün olacağını düşünen İzzetbegoviç, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde siyasete girerek 5 Aralık 1990’da yapılan seçimleri kazandı ve Bosna-Hersek cumhurbaşkanı oldu. 1 Mart 1992’de gerçekleşen referandumla Bosna-Hersek bağımsızlığını ilân etti. 

Ancak ülkesi Sırplar’ın saldırısına uğrayınca dirayetli ve temkinli bir siyaset izleyip silâhlı çatışmaları sona erdirmeye çalıştı. Bu mücadelesi, üç yıl devam eden kanlı savaşa 14 Aralık 1995’te son veren ve Bosna-Hersek’in bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlayan Dayton Antlaşması’yla neticelendi. Savaş sırasında ve savaşın ardından uluslararası baskılara mâruz kalsa da Bosna-Hersek’in bağımsızlığı için çok güçlü diplomatik ve askerî çabalar sarfetti. 14 Eylül 1996’da Dayton sonrası yapılan ilk seçimde Boşnak, Hırvat ve Sırp temsilcilerinden oluşan üçlü Başkanlık Konseyi’ne seçildi ve başkanlığı üstlendi. 13-14 Eylül 1998 seçimine katılmayı istememekle birlikte Demokratik Eylem Partisi Ana Komitesi’nin kararı doğrultusunda tekrar aday oldu ve seçimden galip çıkarak Başkanlık Konseyi’nin yöneticiliğine devam etti. Ancak sağlığının görevini sürdürmesine imkân vermemesi üzerine 2000 yılı Haziranında görev süresi tamamlanmadan devlet başkanlığından çekildi ve 19 Ekim 2003’te vefat etti.

Düşünceleri. Hakkında çeşitli dillerde birçok eser ve makale yazılan Aliya İzzetbegoviç siyasal kimliğinin yanında İslâmî fikriyatı ile de öne çıkar. II. Dünya Savaşı sırasında felsefe kitaplarını ısrarla okuması ve insanoğlunun varlığıyla ilgili sorulara cevap araması onu sonunda İslâmiyet’in erdemlerine ulaştırmıştır. En önemli eserlerinden biri olan Doğu ve Batı Arasında İslam, İzzetbegoviç’in felsefî derinliğini ve İslâm düşüncesine hâkimiyetini gösteren önemli bir çalışmadır. 1970’te yayımlanan ve İslâm perspektifinden tipik bir “siyasal manifesto”yu temsil eden İslâm Deklarasyonu’nda modern zamanda İslâm’ın ve müslümanların durumu hakkındaki kısım onun bu yöndeki düşünceleri için daha ileri bir merhale sayılır. 

İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam’ın kavramsal şekillenmesi ve hapiste geçirdiği zamanla İslâm Deklarasyonu’nun muhtevasını şekillendirdiği dönem arasında birçok makale yazmış, konuşmalar yapmıştır. Bu makale ve konuşmalar vasıtasıyla dinî düşüncelerini, siyaset ve diğer konulardaki görüşlerini topluma aktarmıştır. 1970’li yıllarda yayımlanan bu makaleleri “Müslümanlar Neden Geri Kaldı?”, “Kur’an’ın 1400. Yıl Dönümünde Düşünceler”, “İslâm ve Çağdaş Dönemi”, “İslâm Devrimi İçin”, “İslâm ve Müslümanların Millî ve Toplumsal Özgürlük Savaşı” gibi başlıklar taşır. İzzetbegoviç İslâmiyet’i bütün bir sistem, dinî ve maddî alanları birleştiren bir dünya görüşü olarak savunmuştur. 

Ona göre insan akıl ve bedenin iki kutuplu birliği, İslâm ise iki kutuplu dünya birliğidir. Doğu dünyası genelde ruhu, Batı dünyası maddeyi esas alırken İslâmiyet her ikisini birleştirir; orta hali, maddî/içtimaî hayatla mânevî/ferdî hayat arasında dengeyi temsil eder.

Din olmadan insan olmanın gerçekleşemeyeceğini düşünen İslâmiyet’i bir din olarak kendi algılarına göre seven ve yaşayan İzzetbegoviç, çerçevesini Kur’an’ın belirlediği, İslâm’ın tarihî tecrübesinden gelen sosyal boyutuyla daha çok ilgiliydi. İslâmiyet’in ortaya koyduğu ölçü ve ilkeleri açıklama, müslümanların içinde bulunduğu durumla ilgili yorumlar yapma tutkusu onu hiç bırakmamıştı. 

Kadının İslâm’daki yeri hakkında şöyle derdi: ‘’Biz kadının aile ve toplumdaki konumundan memnun değiliz, fakat Avrupaî olmadığı için değil yeteri kadar İslâm’a uygun olmadığı için.” 

Bosna-Hersek savaşı esnasında  açıkça düşüncelerini, 5 Kasım 1994’te bir Alman gazeteciye şöyle aktarmıştı: 

“Ben toleranslı isem önce müslüman olduğum için, sonra da Avrupalı olduğum içindir. Avrupa bazı yanlışlar yapmaktadır ve apaçık gerçeklere rağmen onlardan vazgeçmeyecektir. Meselâ bu savaşta Bosna’da yüzlerce kilise ve cami yıkılmıştır. Bunların hepsini Avrupalılar yok etmiş, Boşnaklar hiçbir eseri tahrip etmemiştir. Türk yönetimi pek ideal sayılmasa da hıristiyan halkı ve onların en önemli Ortaçağ mirasını 500 yıl muhafaza etmiş, Belgrad yakınlarındaki Fruşka Gora manastırları Osmanlı Devleti’nde 300 yıl ayakta kalmış, fakat Avrupa hâkimiyeti altında üç yıl bile korunamamış, II. Dünya Savaşı’nda yakılmıştır.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder ATATÜRK Aliya’nın en büyük rehberi, yol göstereni ve ışık tutanıdır. Müslüman modern olmalıdır, medeni olmalıdır.

Müslüman milletler tarihin bıraktığı tortulardan kurtulup asıllara, İslâm’ın temel kaynaklarına dönmelidir. ve kendi idealleri için aktif olmalıdırlar. İslâm’ın konumu her zaman evrenseldir, İslâm kültür ve medeniyeti bir zamanlar müslüman topraklarında çiçek açmıştır. Bu mekânlar “İslâmiyet’in Piyemontu” olup dünyanın diğer taraflarını ışıklandırarak medeniyetler arasında diyalog ve anlayış kuracaktır. “Kendini yeniden bulma” konusunda İslâm’ın başlangıcından beri yapılanlar yapılmaya devam edilmelidir. Bu ise iyi olan her şeyi benimsemekle mümkündür. İslâm dünyası Batı’dan organizasyon ilkelerini, bilimsel çalışmaları ve teknikleri kabul etmelidir;

Müslümanım diyen kişilerin iyi ahlaklı olması gerekir Müslümanlık asla gericiliği yobazlığı ve bağnazlığı bünyesinde barındırmaz Müslüman asla Biat etmez kula kulluk etmez hak hukuk ve adalet müslümanın en temel hedefidir.Anadolu İslam erenlerinin kültüründen gelen Aliya İslam dininin bir barış ve özgürlük dini olduğunu tüm eserlerinde ortaya koymuştur

Eserleri. 

1. Islam Izmedu Istoka I Zapada (Sarajevo 1988, 1990, 1995, 1996). 

2. Islamska Deklaracıja (Sarajevo 1970, 1990;( Adem-i İSLAM Deklarasyonu)  

3. Problemi Islamskog Preporoda (Sarajevo 1992, 2005; İslâmî Yeniden Doğuşun Sorunları 

4. Moj Bjeg u Slobodu (Biljeske iz Zatvora 1983-1988) Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar, 5. Sjećanja: Autobiografski Zapis (Sarajevo 2001; Tarihe Tanıklığım, İstanbul 2003; 

6. Cudo Bosanskog Otpora: Bosna Mucizesi: Konuşmalar, İstanbul 2003, 2004).

7. Robovi Biti Necemo: Govori 1990- Köle Olmayacağız, İstanbul 2007).

8. Dani Hladnog I Gorkog Mira: Govori 1996-2003 (Soğuk ve acı bir barışın günleri; Sarajevo 2005).

9. Na Razmedu Svjetova: Izjave, Obracanja, Poruke, Pisma 1990-2003 (Dünyaların birleştiği yer; 

Vefatının onuncu yılı münasebetiyle bütün eserleri, mektupları, konuşmaları, hakkında yazılanlar Arnavutça’ya çevrilip hayatına ve çalışmalarına dair geniş bir girişle birlikte yayımlanmıştır 

Aliya İZZETBEGOVİÇ’in tarihe geçen önemli sözleri

Hayvanlar açken tehlikeli olur. İnsanlarsa tokken tehlikeli oluyorlar.

Din ahlaktır; onu hayata geçirmek ise terbiyedir.

Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitaba uyacağız. 

Bir şahsın yüceltilmesi hadisesi, geçmişte ve bugün var ama İslam'a kesinlikle yabancıdır! Çünkü bu bir çeşit putçuluktur! 

Çok yaşadım ve çok yoruldum. Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum.

Özgürlük verilmez, alınır. 

Kur'an ve İslam sadece hocalara bırakılmayacak kadar önemlidir.

İyi insan olmadan iyi Müslüman olamayız.

Biz ölüyoruz ama onlar da kazanmıyorlar.

İlimle din, birbirinden ayrıldığı takdirde, din insanları geri kafalılığa, ilim ise ateizme sürükler. 

Düşmanına benzediğin zaman, savaşmanın anlamı kalmaz. 

Bu adil bir barış olmayabilir; fakat süren bir savaştan daha iyidir.

Bütün yücelik ve şükran Allah'a aittir ve insanların gerçek kalitesini ancak Allah tespit edebilir.

Ben Müslümanım ve Müslüman olarak kalmaya kararlıyım. Bu hayatımın sonuna kadar böyle devam edecek. 

Olduğunuz gibi kalın. Dininizi, milliyetinizi koruyun. Kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir.

Müslümanlar, hayatta nasıl uygulanacak sorusundan kaçmak için Kur'an'ın nasıl okunması gerektiği hususunda geniş bir ilim ürettiler.

Bazıları dini bağlılıklarının kendilerini tefekkürden azade kıldığına inanırlar.

Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip ERDOĞAN bir dergide yayınlanan ve İZZETBEGOVİÇ için kaleme aldığı yazısında şöyle demiştir.

"Merhum İzzetbegoviç'le, son olarak, vefatından kısa süre önce bir araya gelme imkanı bulmuştum. Avrupa'daki bir programdan Türkiye'ye dönerken, Saraybosna'ya inmiş, sağlık durumu ağırlaşan Bilge Lider'i tedavi gördüğü hastanede ziyaret etmiştim. Kendisi bu sohbetimizde ellerimi tutarak, bana önce “dualarımız sizinle" dedi, arkasından da şu vasiyette bulundu: “Bosna'mı koruyun, Bosna'ma sahip çıkın, o size emanet." Aliya vefat ettiğinde, ben Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'teydim. Daha sonra kendisini de kaybettiğimiz büyük yazar Cengiz Aytmatov'la, Aliya'nın anısı üzerinden, müşterek rüyalarımızla ilgili coşkulu bir sohbet gerçekleştirmiştik. Merhum Aliya'nın vasiyetini yerine getirmek için bugüne kadar tüm gücümle çalıştım, çalışmaya devam ediyorum. Aliya İzzetbegoviç, İslam coğrafyasının herhangi bir köşesinde ortaya çıkmış, herhangi bir siyasi lider değildir. Her şeyden önce, onun yaşadığı yer, geçtiğimiz yüzyılın en zor, en sıkıntılı, en acılı coğrafyalarından biridir. Aliya, fikri gelişimini, siyasi çizgisini ve liderlik konumunu, işte bu sıkıntılı coğrafyada, savaşların, katliamların, etnik ve dini gerilimlerin içinde yoğurarak zirveye çıkarmıştır."

Kendinden, inancından ve toplumundan emin bir lider

"Halkıyla birlikte yaşadığı acılara rağmen Aliya, “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız, kin ve intikam peşinde koşmayacağız" diyebilecek kadar kendinden, inancından ve toplumundan emin bir liderdir. Aliya, sadece kendinden emin değil, aynı zamanda gerçekçi bir liderdi."

Aliya'nın emanetine sahip çıkıyoruz

"Aliya'nın emanetine, devlet ve millet olarak sahip çıkıyoruz. Döneminin en önemli düşünce ve devlet adamları, mücadele insanları arasında yer alan, hepsinden önemlisi samimi bir Müslüman olan Aliye İzzetbegoviç'i rahmetle, şükranla yad ediyor, mekanı inşallah cennet olur, diyorum."