Rumeli sözcüğü, Rum sözcüğü artı eli sözcükleriyle oluşmuş bir birleşik sözcüktür. Rum diyarı, Rum memleketi anlamına ve İmparatorluğun Balkanlardaki topraklarına verilen bir addır. Rumeli türküleri söz konusu toprakların Türkler tarafından ele geçirmelerinden sonra özellıkle serhat kentlerinde yaratılan Türk Halk Musikisi üzerlerine verilen bir addır.

Rumeli coğrafyası fetihlerle gelişmiş, 17. yüzyıl sonralarından beri alanı bakımından gerilemeye başlamış ve daralmıştır. Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu topraklarına verilen Diyar-ı Rum (Rm Diyarı, Rum Ülkesi) adından türeyen bu deyim önceleri devletin Anadolu topraklarını kapsamına alırken, Osmanlıların Avrupa’nın kesimindeki toprakları ise Rumeli adıyla anılmaya başlamıştır. Bu iki ad Osmanlı Devletinin iki mülki-idri birimi olmuştur. Anadolu Eyaleti ve Rumeli Eyaleti. Rumeli Eyaleti her zaman öncelikli olmuştur.

14. Yüzyıl sonralarından 16. yüzyıla kadar devletin Avrupa’daki tüm toprakları Rumeli Eyaleti (Beylerbeyliği) sınırları içine alınarak sancaklara bölünmüştür. Ancak İmparatorluğun sınırları Balkanlar dışına taştığında Rumelı Eyaleti dışına taştığında Rumelı Eyaletı dışında başka eyaletler (Bosna, Budin, Tımışvar, Özi) kurulmaya başlamıştır.

19. yüzyılda Balkan Yarımadası topraklarını kapsayan Rumeli aynı yüzyılın ortalarına doğru küçük küçük vilayetlere bölündükten sonra Rumeli idari-mülki anlamına yitirmiştir. Rumeli deyimi bazen Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa’daki topraklarının tümü için Rumeli-i Şahane adı biçiminde de kullanılmıştır.

Bulgar, Yunan, Sırp çetelerine karşı Avcı Taburları’yla başarılı bir mücadele veren Osmanlı, Avrupa ülkelerini karşısına almamak için Balkan topraklarını birer birer masada kaybetti.

Osmanlı İmparatorluğu'nun, 14. yüzyılın sonlarında İkinci Bulgar İmparatorluğu'nun dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan daha küçük krallıkların fethinden başlayıp, 1878'de Bulgaristan'ın bağımsızlığına kadar yaklaşık 500 yıllık bir zamanı kapsamaktadır. 93 Harbi'nin sonuçları ile beraber, işlevsel olarak bağımsızlığını kazanan yarı bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulmuştur. 1885'te Doğu Rumeli'yi içerisine alan özerk Bulgaristan Prensliği, 1908 senesinde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Mareşal Fevzi Çakmak Balkan Savaşı'nın ardından 10 yıl geçtikten sonra genç Cumhuriyetin Genel Kurmay Başkanı sıfatıyla Harp Akademileri'nde Balkan Savaşı'na tanıklık etmiş biri olarak çok ciddi eleştirilerde bulunur ve yarına dönük mesajlar verir. Sonrasında burada yaptığı konuşma kitap haline getirilir ama pek ilgi çekmez.

İş bankası kültür yayınları içinde yer alan kitaptan yararlanarak özetler çıkarttım.


Mareşal Çakmak, Balkan Harbini yalnız bir askeri mesele değil, "namus lekelerinin sürüldüğü" bir olaylar zinciri olarak ele alır. Ordunun temel disiplin ilkesinin, bireysel siyasi tercihlerinin öne çıkarılmasıyla nasıl alt üst olup bozulduğunu, işlevini tamamen kaybetmesini anlatırken duygularını saklamaz: "1'nci Tümen, 1912'de İstanbul'dan Arnavutluk'a geldiğinde, o vakte kadar görülmemiş bir disipline, düzene sahipti. Bu düzenli tümen, iç siyasetle uğraşan birkaç subayın kışkırtmasıyla çürüdü, inancı bozuldu. Askerler subaylarını, subaylar komutanlarını tanımamaya başladı. O düzenli birlik rezil oldu..."

Balkan Harbi öncesinden siyasi iradenin zayıflığının orduya da sirayet ettiğini anlatır. 1912 Haziran'ında iktidara gelen Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükümeti ordunun önemli bir kısmını oluşturan 1908 girişli nizamiye askerlerini terhis etti.

Seferberlikten önce Trakya ve Makedonya'daki askeri kuvvetimiz düşmanlarımızın iki katıydı. 70 bin asker terhis edilince barış zamanında düşmanlarımıza karşı mevcut olan üstünlüğümüzü kaybettik.Zeki Paşa anılarında şöyle anlatıyor "Ordu ve halk arasında Makedonya'nın Arnavutluk'un bağımsızlığı bir oldubitti gibi kabul edildiğinden dolayı, harbin lüzumsuzluğuna bile inananlar vardı.

Bir savaşın kazanılmasında nicelik değil nitelik önemlidir. Çakmak olayı şöyle anlatır "Müttefiklerin subay sayısına oranlanırsa bizim ordunun subayları iki buçuk kat fazladır. Bizim Ordu bütçesi, Bulgar Ordu bütçesinin dört, müttefiklerin Ordu bütçelerinin toplamının iki katıydı.

Orduların ayakta durmalarını sağlayan temel unsur; disiplindir. Balkan harbinde ordunun mahvolmasının en büyük sebebi, disiplinsizlik olmuştur. Disiplinsizlik önce zihinlerde başlamış, ardından eylem halinde hayata geçmiş ve bütün unsurları sarmıştır.

Namus lekelerinden en büyüğü tek kurşun atılmadan Selanik'in teslimi olmuştur. İşkodara'da Esat Toptani Paşa'nın şahsi bir siyasi hesapları uğruna Hasan Paşayı katlettirip, burayı Karadağlılara sunması tarihin en acı sayfalarından birini teşkiletmektedir.

Balkanlardan geri çekilirken açlık ve sefalet manzarası korkunçtu. Askerler sokaklarda dileniyor, çamurların içinde düşüp kalkıyorlardı. Hepimiz ağır ağır açlığa sürükleniyorduk. Bunun neticesinden Başkomutanlığa ateşkes yapılması teklifinde bulunduk.

19 Haziran 1913 tarihi, Mareşal Fevzi Çakmak'ın askerlik hayatında unutmadığı günlerden birisidir. "19 Haziran 1913 sabahı Karadeniz gemisi, akşama doğru da Gülcemal vapurundaydım. Batı Rumeli'de 500 yıllık Türk hakimiyetine veda ettik. Güneş batarken Arnavutluk kıyıları da yavaş yavaş gözümüzün önünden siliniyordu. Atalarımızın asırlar boyunca kanlarıyla suladığı eski ve yeni şehitlerimizin gömüldüğü vatan parçasının terk edilmesi kalplerimizde giderilmeyecek acılar, hasretler meydana getiriyordu..."

1.Balkan savaşı Osmanlı imparatorluğu açısından oldukça ağır sonuçlar doğurmuştu. Yapılan Londra antlaşması ile birlikte Bulgaristan ile bir sınır çizgisi belirlendi. 1. Balkan savaşı sonucunda Bulgaristan diğer devletlere karşı daha fazla toprak kazanmıştı. Bundan dolayı bu diğer Balkan ülkeleri arasında hoşnutsuzluk yaşanmasına neden oldu.

Osmanlı imparatorluğu da Sırbistan başta olmak üzere diğer Balkan ülkelerinin Bulgaristan'a karşı başlatmış olduğu savaşı fırsat olarak bilmiş ve Edirne, Kırklareli'ne sahip olabilmek için 2. Balkan savaşında Bulgaristan'a karşı olan devletlerin yanında olmuştur. Çünkü kaybedilen toprak olan Edirne aynı zamanda Osmanlı imparatorluğuna uzun yıllar başkentlik yapmış bir şehir idi. Bu şehrin kaybı sadece bir toprak kaybı olarak değil aynı zamanda bir itibar kaybı olarak görülmekteydi.

İkinci Balkan Savaşı I. Balkan Savaşı'na katılan devletlerin, Yunanistan Krallığı, Bulgaristan Krallığı, Karadağ Krallığı, Arnavutluk Krallığı, Sırbistan Krallığı, Osmanlı İmparatorluğu ve sonradan katılan Romanya Krallığı'nın aralarında yaptıkları savaşlardır. Bu savaş ile Edirne ve Kırklareli, Osmanlı'nın eline geçmiştir. Londra Konferansı'nın hükümleri kısmen değişmiştir.

Balkan devletlerinin başlatmış olduğu savaşta Bulgaristan birden fazla cepheden mücadele etmek zorunda kaldı. Bundan dolayı da başarılı olması oldukça zordu. Bunun sonucu olarak da Edirne ve Kırklareli Osmanlı devleti ordusunun gayreti ile geri alınmaya başlamıştı.

İlk Osmanlı ordusu taarruzu ile birlikte Bulgar ordusu ağır kayıplar veriyordu. Bulgar ordusu Osmanlı ordusuna karşı mukavemet gösteremiyor birden fazla cephede savaşmak zorunda kaldığı için Edirne ve Kırklareli cephelerinde fazla da asker bulunduramıyordu. Savaşı ağır kayıplarla kaybeden Bulgar ordusu elindeki topraklarının da çoğunluğunu kaybetmişti. Sonunda ise diğer balkan devletleri ve Osmanlı imparatorluğunun da içinde olduğu Bükreş antlaşmasını Bulgaristan imzalamak zorunda kaldı.

Osmanlı imparatorluğunun Balkanlardan tamamen çekildiği son savaştır. Bu savaş sonucunda ise yıllardır Osmanlı devleti başkenti olarak kalmış olan Edirne'de geri alınmış ve Osmanlı kaybettiği itibarını tekrardan kazanılmıştır.