Bayram, yeniden hortlayan korona, aşırı sıcaklar derken bir ay sonra şükür yine birlikteyiz. İlginizi çekmek adına kısa yazmaya devam diyorum!
Zamanı geri sarıp okul çağına döndüğümde Amerika’dan ülkemize yardım adı altında gönderilen süttozu, peynir ve benzeri malzemelerle tanışıyorduk. Yardımın en ilgi çekici yanı, kutularının dış yüzündeki Türkiye- ABD birlikteliğini simgeleyen amblemdi!
Aslında Amerika, soğuk savaş döneminde ( 1945-1990 ) Türkiye dahil 16 stratejik ülkeyi komünist bloğa kaptırmamak için çıkar eksenli çalışmalarına hız vermekteydi.
Amblemde yazılanların ne kadar doğru tespit olduğunu ancak yıllar sonra anlayabilmiştik.
Aslında yardımların altını biraz eşelediğimizde insanın aklına bazı şeyler takılmıyor değildi.
Örneğin, nasıl oluyordu da süt tozları okullarda çocuklara zoraki içiriliyordu! Verimli meralarımızda otlayan hayvanlarımızın bırakın bizi tüm dünyayı besleyebilecek sütü mü tükenmişti? Gayeleri neydi doyumsuz batının ve ülke yönetimine getirdikleri içimizdekilerin!? ( Acaba beynini kullanamayan, bilgi yoksunu, vasıfsız ve etkisiz bir nesil olmamız mı isteniyordu, hedeflerine ulaşmaları için?! )
Konu piyon ülkeleri sömürmek olunca, Osmanlı’nın icraatlarını da yabana atmayalım. Şaşaalı döneminde uygulanan sömürü prensipleri bugünlerin küresel güçlerine kısmen de olsa ders ve yön verecek nitelikteydi. Zira Osmanlı’lar da sömüreceği ülkelerin aklen, fiziken ve ruhen sivrilen çocuklarını ailelerinden koparıp kimilerini bürokrat, kimilerini ise asker olarak eğitiyor ve imparatorluğun ‘önemli mevkilerinde’ görev veriyordu.
Ancak günümüzde küresel batı, gücünü, gelişen teknolojiyle bütünleştirerek fark yaratmayı kafasına koymuştu. Bu maksatla harp silah, araç ve gereçlerdeki gelişmeleri yakından takip ediyor, teknolojiye uygun yaptığı silahları savaş alanlarında kullanarak adeta tüm dünyaya “ ben sizin babanızım ben be dersem o olur” mesajı veriyordu.
Dünyayı tek başına yönetme konusunda ne kadar kararlı olduğunu, acımasızca insanlara uyguladığı sayısız vahşetten ( katliam) anlamak mümkündür.
Çünkü her nesil, teknolojik gelişmeleri bir önceki nesle göre daha iyi değerlendirerek başarıya ulaşıyor. Yani “boynuz kulağı geçiyordu.”
Batının kan emicileri, sömüreceği stratejik ülkeleri günümüzün savaşıyla, (Psikolojik Harp/ Asimetrik Savaş ) etkisiz hale getirmek konusunda Osmanlıyı fersah fersah gerilerde bıraktığını söylemek yanlış bir tanımlama olmaz.
“ Büyük devlet olmanın, ve daha da önemlisi büyük devlet olarak kalmanın en önemli şartıydı, çıkarları için hegemonyası altındaki ülkelere baskı uygulayarak emellerine ulaşmak!.”
Yine Osmanlı hükümranlığında olduğu gibi askerlerle birlikte siyasetçileri, sendikacıları, sanatçıları, diplomatları O belirliyor, eğitiyor ve o ülkelerin önemli mevkilerine getiriyordu.
Şimdi sizleri, Amerika’nın ‘dünyaya hakim olma projesini’ hiç çekinmeden dile getiren zamanın etkin bir ismi olan Henry Kissinger’in sözleriyle baş başa bırakıyorum!
1973-1977 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Henry Kissinger, Rockefeller Vakfı’ndaki konuşmasında şunları söylemişti: “Amerika olarak neden güçlüyüz biliyor musunuz? Bizler aramızdaki vatan hainlerini hemen öldürürüz. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini ise, kahramana dönüştürüp, o ülkelerin üst yönetim konumlarına getiririz.”
Amerika’nın sömürü stratejisini uzun uzadıya anlatarak yine ana konudan saptığımı biliyorum. Hani diyordum ya “ dostu ve düşmanı tanımak başarının yarısıdır” diye…
O nedenle beni bağışlayınız olur mu?!
Aslında Amerika’nın çıkar amaçlı yardımları başka bir yazının konusudur. Yalnız önemsediğim bir hususu daha sizlere aktararak kafalardaki soru işaretlerine naçizane çözüm olmak isterim.
Zamanınız olursa Yılmaz Özdil’in 10 Şubat 2016 tarihinde Sözcü Gazetesinde kaleme aldığı “ süt tozu” başlıklı aşağıdaki yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Süt tozu - Yılmaz Özdil - Köşe Yazıları – Sözcü (sozcu.com.tr)
RUS –UKRAYNA SAVAŞI: 6 BÖLÜM SONU.. DEVAM EDECEKTİR.