Çocukluk yıllarım Kuzguncuk’ta Boğaza bakan bir köşkte geçmişti. Pencereden Boğazı seyrettiğim bir gece bütün gemilerin renk cümbüşüne dönüştüğünü, küçük takaların bile bayraklarla donatıldığını, vapur düdüklerinin çaldığını gördüğümde büyüklerime bunun nedenini sormuştum. Onlar da bugün 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj bayramı demişlerdi.

Yıllar sonra Kabotaj Bayramının ne olduğunu ve cumhuriyetimiz için ne kadar önemli olduğunu öğrenmiştim. Basına girdikten sonra da 1 Temmuz’da  Kabotaj Bayramı için bir yazı yazmayı adet edinmiştim.

Cumhuriyetinin kurulması,  İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun emperyalist güçlerden kurtarılması kadar denizlerimiz üzerindeki haklarımızı geri alınması da o derece önemliydi. Cumhuriyetin en büyük kazanımlarının başında gelen Kabotaj Bayramının ne olduğunu, okuyup yazanlar, düşünenler biliyor da; anlamak istemeyenler çıkarsa onlara söyleyecek sözümüz yok…

Türkiye dünyada en çok bayramı olan bir ülkedir. Bunlar milli ve dini bayramlardır. Bu bayramlardan bazılarını önemser, bazılarını da dostlar alışverişte görsünler kabilinden kutlarız. Oysa hepsi birbirinden önemli bayramlardır. 

Bayramlarımızın en önemlilerinden biri olan  Kabotaj Bayramının ne olduğunu acaba kaçımız  biliyor?

Gazetecilik içgüdüsüyle merak edip sorup soruşturdum ve o zaman acı gerçekle karşılaştım. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu Kabotaj Bayramının ne olduğundan haberleri yok…

1 Temmuz günü yayınlanan gazetelere her zaman merakla bakmışımdır.  Yazılı, görsel ve internet basını bu bayramdan söz etmez, bazen de önemsemediklerinden veya bilmediklerinden küçük bir haber olarak bir köşede yer verirler.  

Kabotaj ne anlama geldiğini araştırdım. Fransızca “Cabotage”  sözcüğü ile bir ülkenin kendi limanları arasında gemi işletme hakkı olduğunu öğrendim. Türk Hukuku da Kabotajı kendi karasularında, akarsu ve göllerinde gemi bulundurma, onlarla gidiş geliş ve taşıma yapabilme hakkı olarak tanımlanmıştır.

Devletlerin kendi limanlarında, karasularında bayrağını dalgalandıran gemileriyle ulaşımı sağlama hakkının uluslararası ticarette büyük önemi vardır. Ülkeler bu hakkı kullanarak vatandaşlarının yararlanmasını ve ekonomilerine katkı sağlamak amacıyla yabancı gemilere yasak koymuşlardır. Deniz hukuku ve ticareti yönünden devletler Barcelona’da 1921’de bununla ilgili bir sözleşme imzalanmış, ardından II. Dünya Savaşı sırasında 1944’de Chicago Konferansına katılanlar da bu yönde önemli kararlar almışlardı.

XVI. yüzyılın ortalarında İngiltere Deniz Ticaret Hukukuna dayanarak ilk kez Kabotaj hakkını kullanmış ve onu diğer devletler izlemiştir. Avrupa’da deniz hukuku yönünden ve kendi çıkarları doğrultusunda böylesine gelişmeler olurken, Osmanlı devleti bu hakkını geleceği düşünmeden ve hep güçlü kalacağını sandığından 1535’de kapitülasyonlar yoluyla bu hakkı önce Fransa’ya tanımış, ardından Venedik ile Cenevizli tüccarlar da ondan yararlanmaya başlamışlardı. Böyle olunca da Osmanlıların Selanik, İstanbul ve İzmir limanları tamamen yabancıların elinde bulunuyordu. Yabancı ülkelere tanınan bu ayrıcalıklar ülkeyi ekonomik yönden gözle görünür şekilde dar bir boğaza sokmuş,  deniz ticaretinin de önünü kesmişti.  Türkiye’de üretilenlerin yurt dışına gönderilmesi, ülke içerisinde yolcu ve yük taşınması, hatta posta seferleri bile yabancı devletlerin tekelinde bulunuyordu.

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye’nin elinde yalnızca geçmişten kalma 23.000 tonilatoluk gemilerin kaldığı denizcilikle ilgili kaynaklardan öğrenilmiştir. Türkiye’de İstanbul, İzmir ve Mersin limanlarının yanı sıra Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’de sadece küçük iskeleler bulunuyor, yabancıların büyük çaptaki gemileri bu limanlardan çoğuna yanaşamadığı için yolcuların yanı sıra yükleme- boşaltma, mavnalarla ve kayıklarla yapılıyordu.

İzmir'in kurtuluşundan beş ay sonra, Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından da dört ay önce, yeni Türkiye Cumhuriyeti için son derece önemli olan İktisat Kongresi 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılmış ve önemli kararlar alınmıştır. Bunlar daha sonra “İktisat Esaslarımız” isimli bir kitapta toplanmıştır.

Denizcilik ve deniz ticaretinin ağırlık verildiği kongrede Atatürk, ülke sorunlarına  ayrıntılı biçimde değinirken Türk denizciliğine de önemli bir vurgu yapmıştır:

“Efendiler… Bahriyemizi köklü ve ciddi bir biçimde düzeltip geliştirmeyi düşünmeliyiz. Bu konuda ağırlıklı konu özellikle seçkin kişileri gerekli donanımla yetiştirip, ondan ülkenin ivedi gereksiniminde yarar sağlamaktır. Bunu yaparken de her halde ülkenin gücü üzerinde hayale dayanan düşüncelerden uzak kalmaktır. Bu arada denizciliğini güçlendirmek, gemi satın alarak ya da üretilerek ülkenin gereksinimleri için kullanmalıyız. O zamanki deyimle, Türk bahriyesini dünyanın güçlü bir noktaya getirmek; üç yanı denizlerle çevrili olan ülkede deniz ticareti ve taşımacılığından en yüksek verimi elde etmek…” 

Türkiye menfaatleri bozulan yabancı devletlerin karşı çıkmalarına karşı kabotaj hakkını bütünüyle elde etmeye kararlıydı. Kısa süren bir geçiş döneminden sonra. Lozan Barış Antlaşmasının ardından 19 Nisan 1926’da kabul edilen 815 Sayılı Yasa ile “Türkiye Sahillerinde Nakliyat-ı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dâhilinde İcra-i Sanat ve Ticaret Hakkında” kanun yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 

Bu kanun bir bakıma Kurtuluş Savaşından sonra Türk ulusunun denizlerde kazandığı bir başka zaferi olmuş, Osmanlının vermiş olduğu kapitülasyonlara dayanan bu hakkı tanımayarak denizlerine ve limanlarına hâkim olmuştur. Böylece yabancı gemilerin dış ülkelerden aldıkları yük ve yolcuları Türk limanlarına getirmeleri ve yalnızca dış ülkelere götürebilmek için yük ve yolcu alabilmeleri yasallaşmıştır.

1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu ile 8333 Km’lik kıyı şeridi olan ve üç yanı denizlerle çevrili Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı yalnızca Türk gemilerine verilerek denizlerinde bağımsızlık sağlanmıştır.

Bütün bunları göz önüne alarak Kabotaj Bayramı Türkiye Cumhuriyetinin en büyük kazanımlarından biridir ve çok zor eldi edilmiştir. Bunun değerini bilerek bu bayramımızı her yıl içtenlikle kutlamalıyız.