Şayet yurt eskilikle edinilen bir şey ise o zaman toprakların gerçek sahibi insanlar değildi. Yani bulunduğun toprakta sadece oturmakla oranın sahibi olunmuyor. Kim korudu, kim canı pahasına savundu ise o toprakların asıl sahipleri de onlardır. Bu gün bu toprakları çok kolay, çok hoyrat harcıyoruz. Ekim alanlarına ayrılan araziler hızla kentleşiyor. Önceleri ekili alanlar olarak hatırladığımız sulu topraklarda binalara bakarak yeşilin her tonunu boşuna arıyoruz. Ülkemizde tarım arazilerinin en temel sorunları arasında erozyondan sonra tarım arazilerinin tarımsal amaçlar dışında kullanılması geliyor. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı; nüfus artışı, yaygınlaşan plansız kentleşme ve gelişen endüstrileşme ile birlikte artıyor. Bu arazilere oto yollara yakın olmasından rağbet ediliyor. İşgal edilen araziler tarımsal potansiyelini kaybederek sulama dışı bırakılmış. İyi nitelikli araziler üzerinde yoğunlaşan kentleşme, tarımı daha düşük nitelikli arazilere doğru kaydırmakta. Tarımsal arazilerin amaç dışı kullanımı, ülkemizin değişik kesimlerinde farklı boyutlarda. Sadece Erzurum ovasında meydana gelen tarımsal gelir kaybı 2002 yılında, yaklaşık 2,5 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’de endüstrileşmenin iyi nitelikli üretken araziler üzerinde kurulduğu ve bu endüstriyel kuruluşların çevresinde kentleşme olgusu geliştikçe iyi nitelikli tarım arazileri azalarak niteliklerini kaybedecek. Gelecekteki nesiller, tarıma elverişsiz alanlarda tarım yapmak zorunda kalacaklar. Elden çıkarılan tarım alanlarına yarın ihtiyaç duyulduğunda nasıl bir yol izlenecek? Alternatif alanlar mevcutken, işlenebilir nitelikteki tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılması ne kadar savurgan davrandığımızın bir göstergesi değil mi?