YORUMCU’LARA CEVAPLAR VE MUTALA’LAR!... (2/51) 

Muhterem Kardeşimiz, Değer’li Kâmil Çayır Beyefendi. Bizim Matbuat Mâcera’mız, 1940’lı, 1950’li yıllar’da, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’e günlük, zaman zaman da, haftalık çıkardığı, BÜYÜKDOĞU Gazetesi’ne yaptığı, dudak uçurtacak bir servet mesabesindeki yardımlarından sonra, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’in sık sık “Ah! Bizim de bir Gazetemiz olsaydı,” buyurması, bizim için bir “Kızılelma,” ulaşılması gereken bir hedefti. 

1960’lı yılların ortalarına geldiğimizde, görüldü ki, Tedrisat Sisteminde mübaya’a ettiğimiz kitaplar, önemli miktarda meblağ’lara bâliğ oluyordu. Her yıl, başka müessese’lerden 500 bin civarında takvim alıyor, Yurt-Kurs’lar vasıtasıyla dağıtılıyordu. Bu kitap’ları biz niçin bastırmayalım, ya da niçin bir ihâle açarak toptan alıp daha ucuza mal etmeyelim. Bu maksad’la, 1960’lı yıların sonlarında, Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketini kurmuştuk. 1970 yılının Ağustos Ayı’nın ilk haftasında, Haftalık UFUK Siyâsî Gazete’yi çıkarmaya başlamıştık. Kasım 1971’de de, Bâbıâlî’de Sabah Gazetesi’nin İmtiyaz ve Neşir hakkını satın almıştık. 1970’li yılların ortalarına kadar, Sultanahmed İnciliçavuş Sokak’taki Mi’mârî olarak, dev baskı makinesi rotatif ve diğer makine’lere uygun, özel projelendirilmiş, bina’mız ve bir gazete için ihtiyaç duyulan entegre tesisler, devrine göre en modern şekilde tamamlandı. Fikirdaş olduğumuz diğer gazetelerle birlikte Yurt Haber Ajansı’nı kurduk. Kurduğumuz tesislerde, kendi gazetelerimizi ve takvimimizi bastığımız gibi, başka gazete’leri ve takvimleri de dizip-basıyorduk. Ankara, İzmir, Adana, Konya, Trabzon gibi bütün büyük iller’de bürolarımız, bütün il ve ilçe’lerde, muhabirlerimiz vardı. Günlük Bâbıâlî’de SABAH Gazetemizin tirajı, takrîbî, 100 bin adet, Haftalık UFUK Siyâsî Gazete’mizin tirajı, 50 bin adet, yurtiçi-yurtdışı abone, 50 bin adet, bayi satışı olmak üzere, toplam 100 bin adet idi. Haftalık bir gazete için bu tiraj, Türk Matbuat tarihinde bir rekor idi ve bu rekor, bugün dahî, kırılamamıştır. 

Ortalama Müessese’lerimizde 250 kişi istihdam ediliyordu. 15 yıllık vetire’de, yaklaşık iki bin kişiye iş-aş vermişiz. Her birinin sosyal hakları, ücret’leri zamanında ödenmiş, vergi-sigorta’ları zamanında yatırılmış, emekliliklerine geldiğinde, herhangi bir sürpriz’le karşılaşmadılar. Bu müddet zarfında, iki Darbe-i Hükûmet’le karşılaştık. (12 Mart 1971, 12 Eylül 1980), Bu darbeler sırasında gazete’lerimiz Sıkıyönetim Komutanlıkları tarafından uzun sürelerle kapatılmıştır. 

Bir taraftan Tedrisat hizmetleri, diğer yandan Neşriyat hizmetleri bütün hızıyla devam edip, zirve noktalara ulaştığında, o zamana kadar görülmemiş bir fitne zuhur etmiş, tabiatı i’tibariyle fitne’nin zararları yalnız fitneye sebep olanlara değil, bütün Câmia’mıza isabet etmiştir. Gerek bu Fitne-i Uzmâ ve gerekse, 12 Eylül 1980 Darbe-i Hükûmetinin sonrasındaki hâdisât, Sabah ve Ufuk gazete’lerinin kapanmasına müncer olmuş 1983 yılının yine bir sonbahar ayında kapanmıştır.   

Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi, (bu satırların Yazarının da aralarında bulunduğu, 33 kişi tarafından bir milyon TL. sermâye ile kurulmuştu.) Kitap neşriyatı (Basım-dağıtım) ve Takvimcilik işini devam ettirmektedir. 

Destansı romanlara konu olabilecek, bizim Bâbıâlî Mâcerâ’mızı, eğer nasîp olursa, “BİZİM BÂBIÂLÎ MÂCERÂ’MIZ,” adını vereceğimiz kitabımızda bulacaksınız... 

Pek Değer’li Ahmed remzini kullanan kardeşimiz. Bravo size ki, bir cümleden ne ma’nâ’lar çıkarmışsınız. Keşke biraz bekleseydiniz de, daha sonraki yazıları da okuyup ona göre bir hüküm verseydiniz. Diğer kardeşlerimizle de diyaloğunuz, haşin son derece kırıcı Nihâî yorum’da özür beyan etmeniz yine de Kemâl’inize delâlet ediyor, bu bakımdan sizi tebrik ediyorum. “Hata’dan dönmek fazilettir,” “El-Aczü an derki’l-İdraki İdrâkün,” (Anlamaktan acziyyetin anlaşılmış olması bizâtihî idraktir). 

Muhterem Osman Ertürk Beyefendi Kardeşim. Hüsn-ü Zannınıza, temenni, niyaz ve du’â’larınıza aynen iştirak ediyor, bu zemin’e katkılarınızın devamını diliyorum. 

Değer’li Kardeşim, hattâ Size Değer’li Yeğenim, diye hitap edebilirim. İyi dilek ve temennileriniz için çok teşekkür eder, Muhterem Pederinize de selâm ve hürmetlerimi sunarım. Lütfen tebliğ buyurunuz... 

Pek Değer’li, Nimay Remzini kullanan Kardeşimiz. 

Tabiî ki, zaman zaman, Medrese Arkadaşlarımı muhtelif vesiylelerle burada anıyorum. İkaz ve ihtarınıza çok teşekkür ederim. İnşâ Allah! bundan sonra daha sık zikrederim. Yorumunuzu veya suallerinizi tamamlayamadığınızı düşünüyorum. Lütfeder, sualler sorar veya yorum yaparsanız, zevkle cevaplandırır veya mutala’a serdedebilirim. Katkılarınızın devam etmesini ümid ederim. 

Pek Muhterem Osman Baş Kardeşimiz. Teşvîk ve cesaretlendirmeleriniz, dilek ve temennileriniz için şükranlarımı sunar, dilek ve temennilerinize mukabele ederim. 

Pek Muhterem Mehmed Baştemir Beyefendi Kardeşimiz. Çok haklısınız. Tasarruf-u Hakîkî, Allah’a ve Resûlü’ne ve Pîran’a istinad etmiş bulunan, Müdşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid’in elindedir. Ona biy’atini devam ettiren zâhirî idareciler de şüphesiz, onun adına hareket etmektedirler. Tartışılmaları dahî abestir. 

Değer’li Kardeşim Ertuğrul Bektaş Beyefendi. Elbette her mevzu’da aynı fikirde olmamız hiç önemli değildir; “İsâbet Buyurdunuz, Zât-ı Âlî Penahınız her zaman ve her hususta haklısınız,” demek yerine, “Siz böyle düşünüyorsunuz ama, işin bir de şu şıkkı vardır,” diyebilmeliyiz. İmam-ı Â’zam Ebû Hanife Hazret’lerine pek çok fıkhî mes’ele’de, en yakîn talebe’sinden, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ebû Yusuf ve İmam-ı Züfer, (Allah cümlesine rahmet eylesin!) ihtilâf etmişlerdir. Eğer, “Hoca’mıza karşı çıkarsak ayıp olur, Hocamıza hürmetsizlik olur,” diye ihtilâf etmemiş olsalardı. Fıkhî hükümler, bu kadar genişlemez, Ümmet-i Muhammed için kolaylıklar ortadan kalkar idi. Esasta, ittifak halindeysek, teferruatta ve özellikle siyâsî mes’ele’lerde ihtilâf etmiş olmamız zenginliğimizdir. 

Pek Değer’li ve Muhtereme, Gülsüm Ağdacıoğlu Hanımefendi Kardeşimiz. Siz, bu zemini ziyâret eden ve katkı veren Nâdire hanımefendilerdensiniz. Sizin görüş, düşünce, yorum, ikaz ve ihtarlarınıza çok ihtiyacımız var. Lütfen, daha sık aralıklarla yorumlarınıza devam buyurunuz, Efendim. 

Aziz Kardeşim M.ÖZTÜRK Beyefendi. Bizim yıllardır yazdıklarımızı şimdiler’de, başkalarının da yazmaya başlamaları bizleri te’yid ettikleri için elbette sevindiricidir. Bugün yazdıklarımıza dudak bükenlerin, yıllar sonrası aynı duruma düşeceklerinden şüphe yoktur. Tıpkı, 2005 yılının Kasım ayında yazdığımız, üst-üst “YAMAN TAKİYYECİ” Serlevhalı dört yazıya karşı, “Arkadaş! Dünya çapında İslâm’a hizmet eden, Türk Bayrağını, dünya’nın dört bir tarafında dalgalandıran, muhtelif dil konuşan dünya çocuklarına İstiklâl Marşını terennüm ettiren, bu zât’dan, ne istiyorsun?” diyenlerin bugün, âhirzaman Deccâllerinden olan bu zata nasıl la’net yağdırdıkları gibi... 

Gelecek haftalar’da, Cum’a Sohbeti Köşemiz’de, açacağımız, Diyânet Dosya’sında, F.T.Ö., P.D.Y. çete başısı, şerir, mevzu’unu anlatırken, tabiî olarak Yaşar Tunagür de nasibini alacaktır. Lütfen ta’kip buyurunuz. 

Değer’li Kardeşlerim Osman Baş ve Halil Mollaoğlu Beyefendiler: İzmir’li yıllarım gerçekten benim en saâdet’li yıllarımdır; bir taraftan 12.000 kişilik bir Askerî Birlik’te, 57. Top.Eğitim Tugayı’nda, Başimam olarak, yurdumuzun muhtelif illerinden gelen vatan evlâdına, Zarûrât-ı Diniyye’den Tefsir ve Usul-ü Fıkıh’a kadar eğitim verebilme lütfuna mazhar olmak, bunlar arasında sayıları az da olsa –her ne kadar az dedimse de yine bir kurs talebesi kadar, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’na muzâhir olabilme şerefine nâil olmuştum. 

Yine bildiğiniz gibi, çok rahat şartlarda bir askerlik hayatı geçirdiğim için, hafta sonları İzmir ve civarı illerdeki kurslarımızı ziyaret etmek, hafta için her gün, Bornova, haftanın üç günü Balçova Kursumuzda ders okutma nasip olmuştu. 

Askerlik sonrası, 1969 yılı sonuna kadar Balçova’da kaldığım, İzmir’li yıllarım, “Yad’ı Cihâne Değer,” nîce hatıralarla doludur. Bu hatıralar içinde belki de sizlerin de yeri vardır. 

Lütfen, bizimle münasebetlerinizi kesmeyiniz. İkaz, ihtar, irşâd, yorum ve suallerinize devam buyurunuz, Efendim...