08.11.2017, saat 13.28 i’tibariyle yorum yapan, sarîh ismini, müste’âr ismini ve remzini vermeyen-veremeyen Kardeşimiz. Yorumunuzu, buraya aynen alacağım, sonra da, cevabını vereceğim. 

“UYARI! UYARI! UYARI!... İyi niyetli kardeşler. Bu zât yazılarını izin almadan yazmaktadır. Merkeze bağlı kardeşler bu zatın yazılarını okumasınlar, cevap vermesinler. İstişâre sünnettir. Bu yazılar istişaresizdir.” 

Aziz Kardeşim. Bu zemin vâsî bir istişâre zeminidir. Dileyen herkes, hiç çekinmeden, yutkunmadan, fikir’lerini burada serd edebilir. Zâtıâlîleri gibi, en absürd, en saçma fikirlerin sahipleri bile, burada, kendilerine yer bulabilirler. 

Aziz Kardeşim. Yazmak, tıpkı, ders okutmak, va’az etmek, sohbette bulunmak gibi, bir tebliğ vasıtasıdır. Bu vasıta’lardan birisini, ihtiyar edenler, sizin mantığı’nıza göre, birilerine sormadan, istişâre etmeden, yazı yazmamalı, va’az etmemeli, ders okutmamalı, sohbet etmemeli. Söyler misiniz, bendeniz, hafta’da, iki gün yazı yazıyorum, Cum’a günleri va’az ediyorum, haftanın belli günlerinde mu’tâd toplantılarım, sohbetlerim var. Nasıl yapacağım? İşâret ettiğiniz zât, bir taraftan, Devâsâ, Ticârî şirket’lerin, sağlık kuruluşlarının ve herhangi bir zaman takvimine bağlı kalmaksızın, 24 saat yerine, 48 saat mesâiyi gerektiren, aslî hizmetlerle meşgul iken, acabâ, benim ve diğer zevât’ın, istişâre taleplerine nasıl cevap verecektir? Düşündünüz mü? 

Aziz Kardeşim. Bütün yazıların, bütün konuşma’ların, bir merkez’den kontrol edilmesi, faşist diktatör’lerin idare ettiği, ülkelere, idarelere mahsustur. İhtilâl dönem’lerinde, va’az hülâsalarının üç nüsha hazırlanarak müftülük’lere va’az etmeden önce bizler’den istenirdi. Çok şükür bu devir, çok gerilerde kaldı. 

Aziz Kardeşim. Siz, Kardeş’lerimize, “Ey Kardeşler! Siz, gözünüzü, güneşe ay’a ve yıldızlara kapatırsanız, dünya’yı karartırsınız. Siz, tâbi olmazlar ya, -Zirâ, insanoğlu, tabiatı i’tibariyle, me’nolunana, daha ziyâde harîs’tir. Sizin bu ikazınız üzerine bu köşe’yi daha dikkatlice okuyacaklar, yorumlarını hiç aksatmadan yapacaklardır.- Farazâ, bir kaç kişi size uydu, diyelim, siz, güneşi, ayı, yıldızları, dünya’yı, karartamazsınız ama, kendi karanlık dünyanızın karanlığı’nı, zifirî karanlığa çevirirsiniz. Takdîr, elbette sizin... 

Aziz, “İSTANBULLU”, remzini kullanarak yorum yapan Kardeşimiz: 

Du’â, niyaz, temennî ve selâmlarınıza, Tahiyyatımla, du’â’larımla mukabele ederim. Yorum’larınızı harâretle beklediğimi de, ifade edeyim. 

Muhterem, ERTUĞRUL Beyefendi Kardeşimiz. 

“Yorumcu’lara Cevaplar ve Mutala’alar!... (4/03)” serisiyle alakalı olarak, 12.11.2017, saat 14.32 i’tibariyle, yaptığınız yorumun cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Yeryüzünde, ibâdet kasdıyla yapılan, ilk beyit, Semâ’daki melek’lerin ibâdet, zikir ve tesbih mekânları, Beytü’l-Ma’mûr’un, izdüşümünde, Mekke’de, inşa ettirilen Ka’be-i Muazzama’dır. Ka’be-i Muazzama’nın bulunduğu Mekke, arz’ın Merkezi ve “ÜMMÜ’L-Kurâ,” bütün karye’lerin anasıdır. Onun için, Cenab-u Hakk, bütün Peygamber’leri, ya Ümmü’L-Kurâ’da, ya da, Ümmü’l-Kurâ’ya yakın bölgelerde ve şehirlerde göndermiştir. 

Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmiller, Medâr Mürşid ve Müceddid’ler, Hâtemü’L-Enbiyâ, Efendimizin vârisleri olduğu için, tecdid, irşâd ve ihdâ’ları Cihanşümûl’dür. Vazife’lerini şu memlekette veya bu memlekette izhâr etmeleri, Sell-i Seyf etmeleri mühim değildir. Tecdid, İhyâ, İrşâd ve İhdâ’ları Cihanşümûldür. Silsile-i Zeheb-Silsile-i Saâdât’ın, ilk’leri, halife ve sahabî, tabi’în’den olanlar, Hicaz’da, Kahir ekseriyyeti, Orta Asya, Türkistan, Mâverâü’n-Nehir, şehirleri, Buhârâ-Semerkand’de, zuhur etmiştir. Hicrî 2. Bin öncesi ve sonrası, zuhur edenler, aşağı kıt’a, Hindistan’da zuhur etmişlerdir. Hâlen, tasarrufu, bitemâmihâ ve bikemâlihâ devam etmekte olan, Silsile-i Zeheb-Silsile-i Saâdât’ın, 33. ve son halkası, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretlerinin, en son halka olup-olmadığı, kendisinden sonra, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve müceddid gelip-gelmeyeceği, yalnız Allah’ın ilmi dahilindedir. Dünya’nın herhangi bir beldesinde, biri zuhur eder, vazifesini izhar eder, Sell-i Seyf eder ve bu vazifesini tasarrufları ile isbat ederse, elbette ki, Mürşid-i Kâmil ve Müceddid, O’dur. Ümmetten, muhatap olanlar, bu takdirde kendisine tâbi olurlar ve kapılanırlar. Böyle bir zât zuhur edinceye kadar, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddidimiz, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazretleridir. İrtibatımız, şeksiz, şüphesiz, devam edecektir. 

Aziz Kardeşim. “Allah’a Ulaşan Yollar, Mahlûkattan Her birinin alıp-verdiği Nefes Kadardır,” Fahvasınca, dünya’nın herhangi bir kıta’sında ve köşesinde, Sahibizamanın, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil’in, Müceddid’in tebliği kendisine ulaşmayan birisi, “Rabbim, Kıyâmete kadar, yeryüzünü tebliğsiz, müceddid’siz bırakmasın. Şu andaki Sahibizaman ve müceddid her kim ise, onu kendime vesiyle ittihaz ediyorum, diyerek, gıyâbında, ruhâniyyetinden, üveysî, olarak istimdad eder ise, bi’izni’llâh! Seyr-i Sülûkünü tamamlar, Ruh-u Melekî’sini yükseltir, nefsini tezkiye eder, en az, Nefs-i Mu’tmainne mertebesine yükseltebilir. 

Değer’li Kardeşim, Farûk Karabey Beyefendi. 08.11.2017, saat 13.33 i’tibariyle Yorumunuzun Cevabıdır: 

Aziz Kardeşim. Bizim, yâni, ehl-i Sünnet akidesine ta’vizsiz bağlı, İmam-ı Rabbânî Evlâdı’nın ziyadesiyle hassas olduğu mevzu’lar, zevât vardır. Haz. Üstaz’ımızın, Üveysî olarak, Mürşidi, Müceddidi, Silsile-i Zeheb-Silsile-i Saâdât arasında 4.Kutbu’L-AKTÂB, Müceddidiye Kolu’nun bânisi, ilk Şeyhi, İmam-Rabbânî, Müceddid-i Eyf-i Sânî, Ahmed-ü Fâruk es-Sirhindî (K.S.) Efendi Hazret’lerine birisi kalkar, hâşâ! “O bir sahtekâr idi, o bir câhil idi,” derse, “Oh! Aferin, ne güzel söylemişsin” mi diyecektim? Aklıma gelen bütün zem ifade eden sıralayacaktım, öyle de yaptım. Yarası olan gocunur. Bir densiz-denî’ye, söylenenler niçin değer’li okuyucularımıza hakaret olsun, ki?!... 

Azîz Kardeşim. Benim rahatsızlığım, Ortopedist’leri alakadar eden bir rahatsızlıktır; Trafik kazası geçirdim, gerekli tetkikler, tedâvî’ler, Cerrâhî müdâhale’ler dâhil, her şey yapıldı. Diğer taraftan Allah’ımıza sonsuz hamd ve şükür ki, aklî Meleke’lerim yerindedir. Fakat, Zât-ıâlî’niz, en kısa bir müddet zarfında, bir psikiyatrist’e görünmelisiniz. 

Genç’liğimiz İstanbul’unda, anormal konuşmaları ve hareketleri olanlar için, “Mazhâr Osman, Rahmi Dumanlık,” denilirdi. Geniş bir zaman’da, nasip olursa, İnşâ Allah! Mazhar Osman ve Rahmi Duman’ı da sizlere tanıtırım.)... 

13.11.2017, saat 13.49 i’tibariyle yorum yapan ve fakat, sarîh ismini ya da remzini belirtmeyen Kardeşimiz, “ERTUĞRUL’a,” diye başladığı yorumunu şöyle devam ettirmiştir; “Ertuğrul sen olayı anlayamamışsın. 33. Silsile kimdir? Sen daha neyi beklersin? Tatminsizliğinizin sebebi.... “Zirâ, kalpler ancak Allah’ı zikirle tatmin olur,” âyetindeki sırra vâkıf olmamak, olsa gerek... 

Aziz Kardeşim, yorum ve sual, Ertuğrul Kardeşimize tevcih edildiğine göre, Ertuğrul Kardeşimiz kendisine bir cevap verecektir. Bendeniz, bu hususlarda ne düşündüğümü, pek çok Kardeşimizin yorumlarına ve tevcih ettikleri suallere verdiğim cevaplar’da, açıkça ifade ettim. Bu yazının yukarıdaki paragraflarında bile izahat vardır. 

Değer’li Kardeşimiz, Osman KARAMAN Beyefendi. 13.11.2017, saat 15.48 i’tibariyle yaptığınız Yorumunuzda, “Ben’den evvel Pîrân uhdesinde bulunan vazife’yi vefat etmeden evvel, kendisi gibi başka bir zâta tevdî etmiştir. Ancak, Cenab-u Hak, benim vefatımdan sonra, 40 yıl daha, bi’iznillâh, tasarrufu bizim yedimiz’de devam ettirecek”, ifadesini kanaatimce iyi tahlil etmek lazım. Gerçi Mustafa Hocam bu beyana mesâfeli duruyor ama bu müdellel bir hâkîkattir. Binâenaleyh, şifre bu ifade’de olmalı diye düşünüyorum,” buyuruyorsunuz. 

Aziz Kardeşim, ben, hiçbir zaman bu beyana mesâfeli olmadım. Benim mesâfeli kaldığım, aslâ, katılmadığım yorumlar. “Vâris-i Nebî böyle buyurduğuna göre, 40 yıl dolduğunda, tasarruf nihayete ermiştir. Zâten Haz.Üstaz’ımız, Silsile-i Saâdât’ın son halkasıydı, V.B.” tarzındaki yorumlardır. 

Haz.Üstaz’ımızın irtihalinin üzerinden 40 yıl geçmiş olmasına, üstüne bir de, kırk yıla, bir 17 yıl daha geçmiş olmasına rağmen, kıyâmet kopmadığına göre, -Ki, ba’zıları Haz.Üstaz’ımızın Pîran’ın en sonuncusu olduğunu, kendisinde sonra müceddid gelmeyeceğini ve kıyâmetin vuku bulacağını iddia etmişlerdir.- bu zaman zarfında, dünya’nın herhangi bir yerinde, bir mürşid-i Kâmil ve müceddid de, çıkıp, Sell-i Seyf edip vazifesini izhar etmediğine göre, “İrtihalimden sonra tasarrufum, 40 yıl devam edecek,” kelâmı’nın, zahirini, sarahatini değil,” uzun yıllar, ilâ Mâşâ Alla!” demek olan, kinâye ve mecazi’sinin kasdedildiği ortaya çıkar. Aksi halde, Hâşâ! Mürşid-i Kâmil ve Mükemmile, Müceddid’e, Vâris-i Nebî’ye, “Geleceğe dâir, doğru çıkmayan bir haberi vermek isnad olunmuş olur ki, bu, Haz.Üstaz’ımıza, bühtan-iftira olur. 

Netice-i Kelâm! En küçük bir şüphe ve tereddüde yer yoktur ki, Haz.Üstaz’ımızın tasarrufları, bitemâmihâ ve bikemâlihâ, el-yevm, devam etmektedir ve ilâ mâşâ Allah! devam edecektir...