Günümüzde birçok insanın yaşadığı ruhsal çöküntülerin sebeplerinden biri de yetersizlik duygusudur. Kişinin hiçbir eksiği olmamasına rağmen huzur arıyorsa yaşantısında da mutlu değildir. Onun huzurlu olma arzusu huzurlu olmadığı anlamına gelir.

Çünkü dışına ördükleri, içine attıkları, sırtında taşıdıkları ağır gelir rahat vermez. Mutsuzken kaybedeceği bir şey yokken bu kez onun elinden kaçmasından, kaybetmekten veya hayattan ve ölümden korkar. İnsan korktuğu sürece onları besleyip hayat verir, olanın korkularından dolayı meydana geldiğini anladığı zaman onu yok eder.

İsteklerini elde ettiği oranda huzursuzluğu artan insanın reçetesi; evrensel dengeyi her nede ve nerede buluyorsa oradadır; çünkü hayat yanlış yapmak için çok kısadır.

Pek az kimse nasıl yaşayacağını bilir. Hayatının sorumluluğunu üstlenen bir insan, iç dengesini de yakalar. Böylece hayatın özünün farkına varır, bu farkındalık teslimiyettir.

Teslimiyet, bu anı, bu hayatı kabul etmektir. Teslimiyet, yüreğin bilgeliğidir. Teslimiyet, pasif bir boyun eğme değildir. Teslimiyet, her zorluğun farkında olmaktır.

Yaşamak için pek çok inanca ihtiyaç var. Sadece inanç kişiye insan kalmanın sırrını öğretebilir. Böylece yenilenir. Her yenilikten başka bir yenilik ortaya çıkar. Öğrenir, öğrendikçe gelişir. Bilgi sonsuz bir evrendir. İnsan ne kadar çok bilgiden beslenirse dünyayı o kadar az tüketir.

Ancak insanlıktan söz etmek bireye sorumluluk yükler. Alçakgönüllü, adımlarını ölçen biri olmasına neden olur. Evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni gözlemeyi değil, bir oyuncu olup fark yaratmayı seçer. Sahip oldukları potansiyellere ve biricik olmaları nedeniyle diğerlerine saygı duyar. Başka insanlarında en az kendisi kadar değerli olduğu gerçeğini bilir.

Zamanla yeni yetişen neslin evreni yeniden biçimlendiren ütopistler olarak gelecek vaat etmesinde ümit var. Yaşamı devralan emanetçilerin buna olan inançları, dünyada yaşanan tüm olumsuzlukların üstünde yer alır.