Yalan söylemeyi itiyat haline getirenler için söylenmiş, çoğumuzun bildiği bir söz vardır; O yalan bu yalan fili yuttu bir yılan…

Demokrasiye adımımızı attığımızdan bu yana çoğu siyasimiz propagandalarını yaparlarken hiç düşünmeden yalan söylediklerine hep şahit olmuşuzdur. Bazen gerçekleri yansıtırlar birbirlerini eleştirirken kantarın topuzunu kaçırıp sözlerini hakarete kadar vardırırlar. Böylece tartışılması gereken asıl konudan uzaklaşarak dikkatleri başka tarafa yöneltirler.

Almanya’da Naziler iktidara geldiklerinde Propaganda  Bakanı Göbbels yalan ne kadar büyük olursa insanların ona inanması çok daha kolay olur demişti. Nitekim II. Dünya Savaşında Sovyet tankları Berlin sokaklarında görülünceye kadar Alman halkının çoğu Göbbels’in propagandasının etkisinde kaldıklarından savaşı kazandıklarını sanmışlardı.

Sözlüklerin yaptıkları tanımlara göre; “Gerçekleri gizleyerek, çarpıtarak insanları aldatmak için söylenen sözlere yalan, bunu yapmayı huy edinenlere de yalancı denilmiştir.”

Sözlüklerimizde yalanla ilgili pek çok deyim veya yakıştırma vardır. Bunların başında “Onun yalanları bitmez”, “Yalanı ortaya çıkınca çok utandı”, “Bu dünya yalan, önemli olan öteki dünya”, “Bu yalan sözlerle kimi kandırmaya çalışıyorsun”, “Onun yalan dolanlarından bıktık”, “Yalan atmak”, “Yalan kıvırmak”,”Yalancı çıkarmak”,” Yalancının mumu”  bunların başında gelmektedir. Onların yanı sıra gerçeğine benzeyen veya benzetilen; daha doğrusu sahte olanların da başına yalan sözcüğü getirilmiştir. Yalancı elmas veya yalancı pırlanta, yalancı taş,  yalancı kemer, yalancı dolma, yalancı pehlivan, yalancı şahit gibi benzeri sözlerle her zaman karşılaşırız.

Yalancı kime denir?

Doğru olup olmadığını araştırmadan her işittiğini başkasına aktaran, bununla da yetinmeyerek eklemeler yapan kişilerde aramızda vardır. Böyle olunca da ağızdan ağza dolaşan bazı sözlerin veya haberlerin değişmiş olması da kaçınılmazdır.  Yalanlar bazen o anı kurtarmak için söylenir; onlara pembe yalanlar denir. Pembe yalanların pek fazla zararı olmamakla beraber yine de yalan yalandır. En tehlikeli yalan ise toplumu kandırarak kendi çıkarlarına ve amaçlarına yönelten yalanlardır.

Çeşitli dinler yalan söylenmesini yasaklamıştır. Örneğin Hz. Muhammed’in hadislerinde yalanla ilgili sözler vardır;  “Suçların en büyüğü yalan söylemektir”,“Hayır için söylenen yalan, fitne çıkaran doğrudan iyidir”; Hz. Ebubekir ise “Doğruluk, emanet, yalancılık hıyanettir” demiştir.  Şafilerin ise   “ Yalan, güven ve emniyeti, huzur ve itimadı yok eder.” gibi bir sözü vardır.

Eski Çağlardan günümüze uzanan zaman süreci içerisinde birçok düşünür ve yazar yalanın üzerinde durmuş, bununla da yetinmeyerek yalancıları yermiştir.

Hitopadesha “Bu dünyada insanlar bir kere aldatılınca, gerçeklere bile şüphe duyarlar.” Ezel “ Sakın! Sakın tek bir kelime edeyim deme! Sakın tek bir yalan daha söyleme. Niye biliyor musun  Çünkü İnanırım! “ ; Cüneyd Bağdadi “Sabır, hiç yüzü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmendir.” Dostoyevski ”N e garip. Sevdiğimiz insanın her yalanında bir doğru, Sevmediğimiz insanın her doğrusunda bir yalan ararız.”; William Shakespeare “Güven ruh gibidir, Terk ettiği bedene asla geri dönmez.”; Sıgmund Freud “Birinin yalan söylemesine kızmam da yalan söylerken yakalanacak kadar salak bir insanın beni kandırmaya çalışmasına kızarım.”;Vıctor Hugo “Yalan zekâ işidir, dürüstlük cesaret, Eğer zekân yetmiyorsa yalan söyleme, Cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.”: Lev Tolstoy “ İnsanları yalan söylediklerinde dinlemeyi severim. Çünkü olmak istedikleri ama olamadıkları insanları anlatırlar. “

Yalan söylemenin de kendine özgü kuralları vardır; bunların başında yalancı unutkan olmamalıdır. Söylediği unutup, bir süre sonra onun tam tersini söyleyenlerle günlük yaşamımızda sıkça karşılaşırız. Yalan söyleyen yalanına önce kendi inanmalıdır ki; bir süre sonra tam tersini söylemesin. Bu yüzden bizim yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye bir sözümüz vardır. 

Benjamın Dısraeli yalanları kendi aralarında basit, kuyruklu ve istatistik yalanlar gibi bazı guruplara ayırmıştır.

Bernard Shaw’a göre yalan söylemenin cezası; yalancı doğru söylemiş olsa bile kimsenin ona inanmamasıdır. Örneğin bir siyasetçi daha önce söylediği bir yalanı sonradan doğrulamış olsalar bile balık hafızalılar dışındakileri inandıramazlar.

Bazı siyasiler, gazeteciler tarihi gerçekleri bir kalemde silip atarak yalan söyler veya yazarlar. Bilen bilir de; ya bilmeyen ve ona inananlar varsı… İşte o zaman sıkıntı…

Ben hiç yalan söylemem, yalan yazmam diyene ne derece inanılır; o da ayrı bir konudur. Kadın olsun, erkek olsun, çocuk olsun çoğu insan yalan söyler… Ancak onların söyledikleri yalanın ölçüsüne göre değişir. Çapkın bir erkek karısına da sevgilisi varsa ona da seni seviyorum der. Bununla yetinmez karımı boşayıp seninle evleneceğim der..Bazı kadınlarda eşlerine mağazaları gezelim ama söz bir şey almayacağım demesi de söylenen başka bir pembe yalandır. Tanıdığınız veya dostunuz bir yazarla karşılaşırsınız; ona son yazısını veya kitabını beğendiğinizi söylersiniz. Oysa ne kitabını okumuş, ne de yazdıklarını sevmişsinizdir… Bu da karşınızdakini kırmamak için söylediğiniz bir yalandır!.. 

Çoğu kez korku yalanı söyletir. Bazen karşınızdaki insanı üzmemek için de yalan söylenir, buna mubah yalan denir. Çok hasta olan ve ölümün yaklaştığını hissettiğiniz bir hastaya da bugün seni iyi gördüm diyerek moralini düzeltmeye çalışırsınız… 

Kısacası bir defa yalan söylemeye başlayan bir daha ondan kurtulamaz. Televizyon ekranlarında o tipler doğruları söylemiş olsalar bile onlara inanmazsınız.  Çünkü yalan söylüyor diye adı çıkmış bir kere!..

Yalan dolan, fili yuttu bir yılan derken, sanırım yazımızı bir fıkra ile sonlandırmak yerinde olacak: 

Vakti zamanında padişahın birinin canı sıkılınca tellalları sokaklara salmış;

“Bana en güzel yalanı söyleyene bir küp dolusu altın vereceğim. Ancak yalanı söyleyen beni inandırmalı” demiş.

Memleketin yalancıları hemen saraya koşup yalanlarını sıralamaya başlamışlar. Bunlardan biri bir kuş aslanı kaptığı gibi yuvasına götürmüş demiş,,,

Padişah kızmış; bunun neresi yalan demiş. Ardından da eklemiş; kuş dediğin kartal, aslan da yavru olabilir…

Yalancılardan bir diğeri; komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar demiş.

Padişah bu yalanı da beğenmemiş; Komşu ülkenin kralı pencereden bakarken tacını düşürmüş, tacı da o sırada oradan geçen eşeğin başına düşmüş olabilir demiş…

Bir diğeri padişahım ben gökyüzüne bir ok attım altı ay sonra geri döndü deyince padişah:

Senin ok ağacın üzerine düşmüştür, sonbahar gelip ağaç yapraklarını döktüğünde yere düşmüştür diye yanıt vermiş.

Böylece her yalancının söylediği yalanda bir doğruluk payı bulan padişah her birisine bir bahane bulmuştur. Bir gün yalan dolanlarıyla ünlü bir memleketten bir yalancı çıka gelmiş:

“Padişahım sen benim babamdan bir küp dolusu altını borç olarak almıştın. Şimdi onu almaya geldim. Eğer bu sözüme yalan dersen ödülümü ver; yalan değil dersen borcunu öde…”

Kıssadan hisse…