Bu gün günlerden sonbahar, yapraklardan sarı, içimde sana biraz yakın biraz uzak ruh hallerim var.
Demek ki, hüzün sonbaharla çoğalmıyor.
Senin gönlün nasılsa mevsimlere yansıyor. Düşen yaprak gibi savruluşunu görüyorsun, hatta basıp geçiyorsun üstüne…
Oysa inanmıştım sana, en has yalanlarına bile…
İçimi öyle açmıştım ki, sen ben olmuştun.
Şimdi bir ayrılık şarkısı çalıyor dudaklarımda, yaprakları ile dağılıp etrafa ağlıyor gün…
Her şeyin tam olduğunu düşündüğün anda bir hareket, bir söz, bir acı yakarış, kandırmaca ve yalanla süslenen bir hayat insanı iğreti ediyor…
Artık eskisi gibi gözlerinin içine bakarak seni sevdiğimi söyleyebilir miyim?
Dışarıya atıp kendimi yaprakların üstüne basa basa akıtıp gözyaşlarımı seni uğurluyorum geçmişe…
Ne yaram kapanıyor, ne gün doluyor pencereme, içim ürperiyor sadece yokluğunla…
Ve bir kuş pencereme de konmuyor bu gün…
Soğuk esiyor rüzgâr, dilim gibi deliyor yüreğimi…
Ya ne oluyor, bırak bu miskinliği de kendine gel.
Hayatta her zaman bir mutlu gülüş dokunabilir insanın yüreğine…
Bir film gelmese de şehre sen girersin onun karesine…
Gel soğuğa aldırma bak “yalancı güneş” var nasılsa otur şöyle bir kahve keyfi yapalım senle…
Düşen yapraklara bakalım amaçsızca, hiçbir yorum yapmadan hatta…
Bak bahçemde açmaz dediğim gül ağacı pembe bir gül açmış.
Allah’ım bu ne güzellik böyle üşümüyor mu bu ayazda olsun yine de yalancı güneşi var onun. Arada bir onu yoklayıp sarıyor ışığıyla…
Bırak işleri, güçleri gün yaşama nefes alma, sevme günü…