İçinde inanç, sanat ve sevginin olmadığı hiçbir teşebbüs netice vermeyecektir. Ne yazık ki bizde her iş inadına yapılıyor. Hükümet inadına bildiğini okuyor, muhalefet inat ve ısrarında devam ediyor. Sanırsınız ki farklı dünyaların insanlarıyız. Benim tercihim, senin tercihin bir kargaşadır gidiyor.
Vatandaşın derdi nedir, talebi nedir kimsenin umurunda değil. Sözde bir iki iyi niyet gösterisiyle geçiştirilip zamana terk ediliyor ve sonra da unutan unutana, uyutan uyutana. Olmuşla ölmüşe çare arama yarışı içinde çırpınıp dururken açılan yaralardan telefattan kimsenin haberi yok, haberi olanın da umursadığı…
Problemi çözme konumunda olanların inandırıcı ve tatmin edici olmaları beklenir. 
Diğer taraftan da canhıraş bir koşuşturmaca bir yarış var ki akıl alır gibi değil. Üç kuruşun üçerine üç kuruş daha ekleme kat üstüne kat çıkma, arabanın yanına bir araba daha ekleme, hani kapitalizm filan deniliyor ama bunu yapanlar kapitalizme karşı yıllardır demediklerini bırakmayanlar. kötü idiyse ne oldu şimdi de siz yığıyorsunuz malları üst üste, iyi idiyse neden bunca karalama kampanyası. Anlaşılıyor ki içinde inanç da yok sanat da yok sevgide yok mesele günü gün etmek bir üst kata çıkıp uzakları seyretmek ve yakın çevreyi, kendine has olanı unutmak.  İnsanın inançları doğrultusunda yol almasının yadırganır tarafı yok elbette ama inandığını iddia ettiği değerlerin aksine davranışlar çok olumsuz manalar taşır ki bu da insanlık açısından fevkalade yakışıksızdır. 
Başkasının pire mesabesindeki yanlışını deve yapıp kendi devesini pire gibi gösterebilse dahi kurtuluşu zor olur. 
Oysa sevgi, insan sevgisi hak ve hakikat sevgisi kaplasa içimizi, gönül huzuruyla kuşanmış oluruz. Rahat ederiz.
Sanat da öyledir. Gerçek sanat bize hep doğru örnekler gösterir. Bizi sevgi ve muhabbetle besler. Elbette sanatı hakiki veçhesiyle anlayamamış kimselerin ortaya koyduklarından söz etmiyoruz. Sanat anarşiye, teröre, bölücülüğe, hâsılı menfiliklere çanak tutmaz. Estetik özellikler taşır ufuk açar, insanı düşünmeye anlamaya, daha güzel olmaya sevk eder. Günümüz de sanat giderek yerli olmaktan uzaklaşıyor ne yazık ki kendini kaybetmekle kalmayıp hiçbir şeye benzemez bir hale bürünüyor. Kılık kıyafetleri hâl ve hareketleri yabancılaşıyor.  Üstelik teşvik görüyor. Yerlilikten millilikten dem vuranlarsa sadece eleştirdiğini zannederek bir şeyler mırıldanıyor.
Hani yediğimiz içtiğimiz hemen her gıda maddesinin çeşitli müdahalelerle adeta zehir haline gelmiş olmasına göz yumarak kahvehanede oturan insanın sigara içmesini yasaklayarak bütün meseleleri hallettiğimiz gibi. Sigaranın içine binlerce çeşit zararlı madde katana sözümüz yok. O yapabilir hakkıdır gibi bir şey. Geçmiş yıllarda (otuz sene önce)  gazete dergi satışlarını hatırlıyorum. Müzikholleri, gazinoları, sinemaları,  hele hele yazlık sinemalar, radyolar, resim sergileri, şiir matineleri ve daha nicesi. Kitaplar okunuyordu ve beş bin adet basıyordu her kitap. Şimdi onda bire indi beş yüz adet bilemediniz bin adet basıyor ve okuyan kalmadı. O zaman üç beş üniversite vardı, şimdi bilmiyorum ama yüzün üzerinde galiba. Eh nüfus da ikiye katlandı. Buradan çıkan netice galiba şu; okuyup ne olacak ki, kısa yoldan köşeyi dönmek varken. Sadece okulu bitirip bir an önce yol almak birinci hedef, ilimdir, bilgidir, medeniyettir, kültürdür hak getire. Sırtını bir yere de yasladın mı mesele bitmiştir.
Belki ülke böyle de kalkınabilir, çok önemli gelişmeler bu şekilde de sağlanabilir.
Olmaz olmaz dememek, lazım olmaz olmaz.
Gerçekten çok güzel bir ülkeye ve çok güzel imkânlara sahip bir milletiz ama doğru kullanmayı öğrenebilsek ah…  Neler olmaz.
İnsan her şeye rağmen güzel bir şeyler işitmek istiyor yetkililerden. Topyekûn milleti sevindirecek memnun edecek bir şeyler. Ümit ederiz ki o gün de gelir. Hayatımızın bir deminde de olsa derinden bir oh çekeriz.