Bir bakıma akıl, fikir ve vicdanin insani esaslarla gelişip yükselmesidir de diyebileceğimiz değerler manzumesidir medeniyet.
Millet olmanın aynı zamanda, farklılıklarla davranış ve eserlerinin başka milletlerden ayırıcı esaslarla hüviyetini ifade etme biçimidir de.
Eserleriniz, davranışlarınız eşya ve hadiseye bakışınız, üslubunuz anlatır sizi.
Medeniyet;  her hangi bir meseleyi nezaketle müzakere edebilmenizi, muhatabınızı anlama ve kendinizi ifade edebilmenizi temin eder.
İtikadî esaslarla, asırlar boyu inşa edile gelen kültür ve sanat eserlerinin bütünü olarak kabul ettiğimiz medeniyet telakkisi netice itibariyle bizi ifade eder.
Zaman ve mekân itibariyle değişiklikler olsa dahi usül ve üslup bakımında her zaman benzerlikler gösterir.
Çevremizdeki diğer milletlerle aramızdaki farklılığın biricik göstergesinin medeniyet telakkimiz olduğunu müşahede ederiz. Bu kültür varlıklarımız açısından da böyledir.
Kültür daha ziyade bilgi temeline yaslanırken, medeniyet sanat eserlerine istinad eder.
Ancak birbirini tamamlayıcı unsurlarıdır. Çünkü varoluş sebebi inanç sistematiğidir.
Varoluşundan bu yana insanlığın katettiği mesafe sınırları çizilememekle beraber geriye doğru varılabilen noktada emareleri görülecektir. Farklı kavimlerin varoldukları ve yaşadıklar coğrafyalarında elbette medeniyetlerin, kültürlerin şekillenmesinde, oluşmasında etkisi görülecektir.
Zamanın akışı değişimi ve gelişimi zaruri kılar. Çünkü eşya farklılaşmaktadır. Bunu geliştirmek, dünden bu güne devam edegelen değişime dikkatle gelişme, geliştirme zarureti vardır.
Bunlar bilgi esas alınarak cereyan etmelidir. Bu hususta eğitim sistemini payı büyüktür ve asla ihmal edilmemelidir. Çünkü bilgisiz ilim, ilimsiz terakki mümkün olamaz.
Günü birlik hevesler, zevkler asli ihtiyacı karşılayamayabilir.
Bir takım konularda çok gerilerde olan milleler zamanımızda ilerlemeler kaydederken bizim yerimizde saymamız ne yazık ki mevcut kültür ve medeniyet birikimimizi zaafa uğratabilir. Hatta telafisi imkânsız sıkıntılara sebebiyet verebilir.
Nitekim musîkimiz, tiyatromuz etkilenmiş maalesef şekil değiştirmiştir. Hakeza edebiyatımız da zaafa uğramıştır.
Dün haklı olarak doğru uyguladığımız bir takım geleneklerimiz, bu gün asli istikametinden sapma noktasına gelmiştir.
Bir takım esasların bana göresi, sana göresi olamaz. İnsan toplulukları millet yapan kültür-sanat ve medeniyet değerleri geçici hevesler uğruna heba edilmemelidir.
Elbette arızalar varsa bertaraf edilmelidir. Yerine doğru ve makbul olanı inşa edilmelidir. Ama iğreti ve geçici olan asli değerlerimizle uyuşmayacak olanlara da geçit verilmemelidir.
Özü doğru keşfetmek, onu ayakta tutmak geleceğe taşımak asli vazifelerimizden olmalıdır.
Hiç şüphe yok ki dünya değişiyor, şarlar, imkânlar değişiyor bu değişim devam ederken bigâne kalamayız, kalamayız da bizim bir tezimiz olmalı değil midir?
Bu durumda kendimizi tanımak ihtiyacımız olan bilgi ve belge ile donanmak ve gereğini ifa etmek bize düşer.
Aksi halde bir yerlere bir şeylere ayak uydurmak mecburiyetinde kalırız.
Bu husus ihtiyaç duyacağımız bilgi ve belgeyi doğru yerli yerinde değerlendirebilmemiz için ortak akla müracaat etmek mecburiyetindeyiz.
Şahsi zevkler, hevesler, bilgiler, hassasiyetler bütünü ifade etmez olsa olsa parçası mesabesinde kalır ki ihtiyacımız birlik ve bütünlüğü sağlayıcı olanıdır.