Bayram vesilesiyle yaşanan sıcak duygular sevgi ve muhabbetin devamı olsa ne güzel neticeler verir. Fakat film bir yerde kopuyor ve bir dahaki bayrama kalıyor devamı…

Bütün dilekler temenniler bulut gibi dağılıveriyor.

Maalesef bu ne ilk nede son, elbette son olmasını samimi, sıcak, dostane muhabbetlerin aile içinde, dışında daima güzelleşerek devamını arzu ederiz.

Ne hikmetse devam etmiyor. Hepimiz yeri geldiğinde haksızlıklardan, yozlaşmalardan, saygı ve sevginin giderek zayıfladığından bahseder şikâyet ederiz de, böylesine güzel vesilelerden layıkıyla istifade etmeye gelince, maalesef birkaç günlüğüne arzularımızı yaşatır ve en kestirme yoldan vazgeçip yine bildiğimizi okuruz.

Bayramlar bize ne söylüyor, neleri hatırlatıyor anlayamıyor muyuz, anlıyoruz da işimize mi gelmiyor. Bir tuhaflık yok mu bu işte.

Sevgi, merhamet, şefkat, adap, medeniyet, kültür, ahlak ve daha nice güzelliklere kapı aralanmışken, neden bu güzellikler içinde kalmayıp, kendimizi dışarı atıyoruz.

Dünya mı, dünyalık telaşımı acaba bu güzelliklerle olamayışımızın sebebi, Nedir bizi ardınca sürükleyen, temel inançlarımızdan koparan.

Oysa sevgi ve muhabbetten zarar gelmeyeceğini biliyoruz. Bu daima bize huzur verir, sevgi ve muhabbetin varlığı kendimizi emniyette hissetmemizi sağlar.

Sözde doğru olup, tatbikatta yanlışa sapmak bizi nereye götürür. Bilgilerde mi bir eksiklik var acaba. Veya doğrular bizi alakadar etmiyor mu? Dünyadaki gelişmeler, devam ede gelen kavgalar neden fani olduğumuzu unutturuyor bize. 

İnanmayanları bağlamayabilir, fakat inananlar için bütün bu olup bitenlerin bir cevabının olması gerekmez mi?

Elbette cevabı var ve hepimiz biraz eksik biraz fazla cevap bulabiliriz. Tanıdık tanımadık cenazeler geçer yanı başımızdan. Yakınlarımız taşınır omuzlarda, genç yaşlı. Devamlı karşılaştığımız bu taşınmalarda anlatır bize nerede durmamız icabettiğini.

Bayramlar bize çok şeyler anlatır, olması gerekeni adeta haykırır. Kulak duyar, göz görür gönül hisseder de nedense hisse almaz.

Dünya çarkının dişlileri arasında öğütülürüz de vazgeçmeyiz bildiğimizden. Ve her an bir garabetle karşı karşıya olmamıza rağmen enaniyetimiz galebe çalar.

Hâsılı sevgi ve muhabbeti yeşertmedikçe, onu hakikat penceresinin önüne oturtup bilgi ile mücehhez kılmadıkça bu gidişat devam edeceğe benziyor.

Aklı devreye sokup, bilgi ile tefekkür edip yolumuzu, rotamızı tehlikeli yoldan sakin huzurlu tarafa çevirmeyi denemeliyiz.

Zamanın şartlarını hakikatin önüne geçirmek yerine, hakikati zamanın şartlarının önüne geçirmenin yolunu bulmalıyız.

Yalanı, riyayı, haksızlığı saf dışı edip, yerine olması icabedeni koymalıyız… Esasen olması gereken de, olmaması gerekende belli…

Sözde sevginin, muhabbetin bir ehemmiyeti olmaz. Özde olmasını temin etme yoluna girmeli, ki tadına varılabilsin. Bayramdaaaan bayramaaaa olmamalı.

Samimiyet varsa içimizde o ister istemez dışımıza da yansıyacaktır. Bu güveni temin eder, güven muhabbeti arttırır. Ve sonu huzura çıkar devamı saadettir.

Evet, kolayı ihya etmek, ifa etmek elimizde belki çok küçük fedakârlıklar gerektirir ama getirisi daima büyüktür.

Mesela yoksul ama sıhhatli bir insanla, onun emsali sıhhati bozuk varlıklı bir başkasını hayal edelim tercihimiz ne olabilire bakalım.

Sözde kalan muhabbet, sağlıksız insanın sahip olduğu servet mesabesindedir.