Türk milleti bin sene, kalbinde yerleşen iman ve itikad cihetiyle,

     Yeryüzünde kendisinden yüz mislinden ziyade devlet ve milletlere karşı;

     İmanından gelen bir kahramanlıkla, İslâmiyet ve manevî kemalât bayrağını;

     Asya, Afrika ve yarı Avrupa’da gezdirdiği,

     “Ölsem şehidim, öldürsem gaziyim.” diyerek,

     Ölümü gülerek karşıladığı,

     Dünyadaki müteselsil / zincirleme düşman hâdise ve olaylarına karşı,

     İmanın kahramanlığıyla mukabele ettiği,

     Korkmadan, kaza ve İlahî kadere karşı, imanın teslimiyetiyle korkmak, dehşet almak yerinde,

     Hikmet, ibret ve bir nevi dünya saâdetini kazandığı,

     Başta Türkler olmak üzere bütün Müslümanlar, fevkalâde manevî bir kahramanlık gösterdikleri,

     İstikbalin mutlak hâkimi, ahirette olduğu gibi, dünyada da İslâmiyet olduğunu gösterdiği,

     Tevhid bayrağını âleme karşı ilân ederek, İslâm âlemine:

     “Bizim şanlı Türk pederlerimize kuvvet ve cesaretimizi peşkeş ve hediye edelim.

     Ona bedel onların akıl ve marifetinden istifade edip, asâletimizi de gösterelim.

     Kısaca, Türkler bizim aklımız, biz de onların kuvveti olarak hepimiz iyi bir insan olalım.

     Hodserane / dik başlılık yapmayalım.

     Bu azmimizle, diğer unsurlara ibret dersi verelim.

     Çünkü iyi evlât böyle olur.

     Elhasıl: İttifakta kuvvet var. İttihadda hayat var. Uhuvvet / kardeşlikte saâdet var.

     (Zamanın Osmanlı Devleti’ndeki) hükümete itaatte selâmet var.

     Bugün de, ittihadın sağlam ipine, muhabbet şeridine sarılmak zaruridir.” dedirttiği,

     Türk milleti, bin yıllık tarihinde; an’anesine, idarî ve örfî kanunlarına,

     Bu milletin ebedî iftiharına sebep olmuş mukaddes / kutsal dinine,

     Mukaddes İslâmiyet hakikatlerine, kudsî Kur’an derslerine ve o kudsî hakikatlere sarılarak,

     İslâm medeniyetini tam bir şâşaa ve parlaklıkla dünyaya ilân ettikleri,

     Evet muazzam Türk milleti, Kur’an’ın bayraktarı ve Kur’an’ın sena ve övgüsüne mazhar

     Ve nail olarak şereflenen, çok sevilmiş asîl bir millet olduğu için:

     (Müdhiş bir gazete haberinde geçtiği üzere.)

     İngiliz Meclis-i Meb’usanı / Millet Meclisi / İngiliz Avam Kamarası’nda Müstemlekeler /

     Sömürgeler Nâzırı / Bakanı William Evart Gladstone (1809 - 1898)

     Elindeki Kur’an - ı Kerim’i göstererek söylediği bir nutukta:

     “Bu Kur’an Müslümanların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız.

     Ne yapıp yapmalıyız; ya bu Kur’an’ı onların elinden alıp ortadan kaldırmalıyız.

     Veya Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız.”

     Diye bir hitabede bulunmuştur.

     Yine aynı zât bir başka konuşmasında, şu tavsiyede bulunuyordu:

     “Bir Müslüman ülkeyi egemenliğiniz altına almak mı istiyorsunuz;

     İlk hedefiniz onları Kur’an’dan ayırmak olmalıdır.”

     Onların rağmına, İslâm hâkimiyeti geçmişteki gibi,

     En ulvî bir duruma yükselecek,

     Eskiden olduğu gibi, dünyanın yarısında,

     Belki de çoğunda, İslâm hâkimiyeti gerçekleşecek.

     Eğer bir kıyamet kopmazsa,

     İnşaallah gelecek nesiller bunu görecek.

     Nitekim, İslâm Birliği’nin tam zamanı gelmeye başlıyor.

     Yine bu neticenin, diğer İslâm milletlerini de yanına alarak,

     Büyük Türk Milleti’nin eliyle gerçekleşeceğine inanıyoruz.

     Çünkü, İstikbalde en gür seda, İslâm’ın sedası olacaktır.