Söz... Bazen hiç düşünmeyiz bazı şeylerin anlamını. Öylesine yaşarız hayatı. Mekanik bir robot gibi. Kimisi planlı şekilde ömür adlı tekerlekle savaşır. 

Doğarız, büyürüz, yaşarız ve ölürüz. İşte hayat dediğimiz nesnenin acı gafleti de buradan kaynaklanır. Çocuklarımız olur, onlar büyür ve biz yine büyürüz. Ne gariptir... 

Yaşamın süresi az, ölümün süresi ise sonsuz. Ebediyyet ağacıdır ölüm. İşte bu yüzden yalnız fiziksel yaşamaz insan. Ruhumuz da yaşar, ruhsal varlıktır insan, hem de entellektüel varlıktır. Peki biz bu kısa süreli ömürde ne kadar güzel söz söyleriz? Ağzı güzel laf yapmak değil konu. 

Yaşam ağacında bir motor gibidir sözün deyeri. Söz yaşam kaynağıdır. Koşuştukca insan yücelir ve aynı zamanda, konuştukça da batar bir insan. Sözden cümle yaranır, cümleler ile kendimizi, etrafımızı, dünyamızı, herşeyi anlatırız, anlatmaya çalışırız. Sözün yetmediği anlarda insan yıpranır. Söz davası etmiştir nice düşünürler, söz ve fikir adamları. Azerbaycanda Mikail Müşfik, Hüseyin Cavit gibi ünlü şairler sözleriyle istiklal kıvılcımı taşıdığı için Sovyetler zamanı sürgün edildiler. O kadar böyle acı örnekler var...!

Savaşların en kötü yanı çocuk ölümleridir. Japonyaya atılan atom bombası ile, Hocalıda vahşete ve soykırıma maruz kalan insanlar ile, faşistler tarafından sayısız insanların acıları ile savaşa nefret ettik. Ama bizi en çok üzen çocukların savaş yaralarıdır. Dünyada hiçbir çocuk kötü konuşmaz ki... Biz büyüklerin sözü tükendiği için dünyanın en güzel sözcüklerini konuşan kaç körpe bedenin katledilmesi ile tükenmiş söz vahşetini anladık.

Global ekonomik çöküşler, doğanın mahvedilmesi ile yaşanılmaz bir dünya var önümüzde. Bu dünyanın mimarı da bizleriz. Sorumluluk düşünmeyen siyasi iradeler, büyük oyunlar, saçmalık kokan tartışmalar nefret sözcükleri doğurdu. Nefret sözcükleri ırkçılığa, düşmanlığa, gaspa, hakların ihlaline neden oldu. 

Sözlerimizin deyerini bilelim ve koruyalım. Sevgi ve dostluk sözcüklerini dilimizden esirgemeyelim. Her zaman sözlerimizin güzelliği ile yücelelim. 

Büyük Azerbaycan şairi Almas Yıldırım şöyle der:

Ben artık ne yazam yurduma dair,
Düşman zehir saçar, dostlar gizlenir,
Bilmem ki yurdunu seven bir şair,
Ne için bir cani gibi izlenir?

Gizli yol kesmedim, kaçak olmadım,
Sakit bir hayatı bozmadım ben ki,
Yurt için kanlı bir çiçek olmadım,
Hiç bir katle ferman yazmadım ben ki…

Ben ne için garibim bu doğma ilde,
Mahbes mi dört yanım ben ki boğuldum,
Mel’un bir zamanda, mahkum bir ilde,
Allahım ben niçin şair doğuldum?…

Söz candır ve şah damarıdır. Şah damarınıza nefretle zehir enjekte etmeyin.