Felsefe literatüründe ve birçok düşünce platformunda insan haklarına yönelik pek çok yaklaşım bulunmaktadır. Ama bizi asıl ilgilendiren hukuk kavramlarının siyasi, kültürel ve manevi önemidir.

Kasım 2023'te Azerbaycan Milli Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Milletvekili Zahid Oruc yaptığı konuşmada çok ilginç bir noktaya değindi. 3 yıl önce Birleşmiş Milletler Örgütü'nün, şimdi de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 75'inci yıl dönümünün, küresel çalkantıların ve krizlerin ortasında gerçekleştiğini söyledi. Her bireyin-vatandaşın haklara sahip olabilmesi için özgür, milli ve bağımsız bir ülkede yaşaması gerekir. Egemen bir ülkede insanların barışçıl ve güvenli yaşaması, refah içinde yaşaması, sosyal refahı ve hakları devlet tarafından korunur. Halkımız yüzyıllardır ulusal özgürlük ve bağımsızlığın özlemini duymuştur. Büyük lider Haydar Aliyev geçen yüzyılın sonunda Azerbaycan halkını kurtardı ve bu temel hakkı gerçeğe dönüştürdü.

Bugün hakların savunucusu olarak hareket edenler, insan haklarını emperyalizmin kanlı bir oyuncağı gibi kabaca ortalıkta dolaştırıyorlar. İnsan haklarından bahseden güçler utanmadan sömürmeye devam ediyor. Bunun sonucunda sömürüde yeni bir kültür emperyalizmi kavramı ortaya çıkıyor.

Kültür emperyalizmi gibi bir konunun (her şeyde olduğu gibi) doğru anlaşılmasının önündeki en temel koşullardan biri, bildiklerimizi asla incelemeyi düşünmemektir. Beni her zaman etkilemiş olan Bacon gibi filozoflar, yıllar önce şüpheciliğin önemi hakkında yazmışlar ve bugün hâlâ dünyamızla alakalıdırlar.

Zahid Oruc'un düşünceleri bize acı gerçeği bir kez daha gösteriyor:

"Bağımsızlık tarihinde toprakların işgali ve toprak bütünlüğünün ihlali, halkımızın ve uluslararası hukukun her düzeyde başarısızlığıydı. Vatanseverlik Savaşı, İnsan Hakları Bildirgesi'nin 75. yıldönümüne en büyük katkı oldu, çünkü Azerbaycan halkı, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in önderliğinde, yalnızca bir milyon yerinden edilmiş insanı kurtarmakla kalmayıp, aynı zamanda adaleti de somutlaştıran parlak bir zafer kazandı. bölge ve dünya. Artık Büyük Dönüş, anayasal haklara dönüşün kutlanmasıdır. Böylece bölgede ve dünyada oluşan yeni gerçekliğin, insan haklarının güvence altına alınmasının farklı bir örneği ortaya çıktı."

Ancak ülkemizin egemenliğinin Hankendi zirvesinden sonra Amerika, Kanada, başta Fransa ve Almanya olmak üzere AB'nin çoğunluğu ve onlara bağlı devletler ikiyüzlü ve sinsi bir politika yürüterek, bölgenin güvenliğine açıktan saldırıyor, saldırgan adımlar atıyor. Bireyin haklarını koruma adı altında milletlerin haklarını yok etmeye çalışıyorlar.

Her gün topyekun saldırılarla karşılaşıyoruz. Soru şu: Kurucu babalar Jefferson ve Washington tarafından ilan edilen özgürlük hakkı neden Kongre binalarında, Federal Meclis ve Senato salonlarında süngüyle karşılanıyor? Batı'nın kendi kendini nasıl ayaklar altına aldığını, haklar üzerinde jeopolitik ve ekonomik tahakküm kurduğunu herkes görüyor, insan haklarını koruma adı altında yürütülen büyük askeri kampanyalara, istenmeyen rejimlerin yıkılmasına, ulusal devletlerin yıkılmasına tanık oluyor.

Evet, 21. yüzyılın tek muzaffer halkına, Azerbaycanlılara karşı topyekün bir kampanya var. Kanada, Çek Cumhuriyeti, İspanya, Lüksemburg ve daha önce tarafsızlığını koruyan irili ufaklı birçok ülke, Kafkasya'yı haritada göstermekte zorluk çeken umursamaz otoritelerinin her adımında Azerbaycan karşıtı kararı görüyor. Egemenliğin kimine göre dokunulmazlık, kimine göre ceza olduğu ortaya çıktı. Azerbaycan ve lideri dünyada adaleti sağladığı için en büyük ödülü hak etmiyor mu? Sovyetler Birliği liderlerini protesto etmek için sokaklara çıkan Azerbaycanlılar, Time dergisi tarafından "yılın insanları" seçilerek, ideolojik düşman olarak gördükleri yapının yıkılmasına destek verdiler.

Kültür emperyalizminin siyasi öncüleri için, Azerbaycan gibi muzaffer ülkelerin sömürülmesi, insan haklarının açıkça çiğnendiği bir arka planda gerçekleşiyor.

 Batının topyekûn tehditlerine karşı uyanık olmalıyız.

Artık her birimiz kültürel bir koruyucuyuz...