“İnsanların çoğu sevmekten korkuyor… kaybetmekten korktuğu için.

Düşünmekten korkuyor…  sorumluluk getireceği için

Konuşmaktan korkuyor…  eleştirilmekten korktuğu için

Yaşlanmaktan korkuyor…  yaşının kıymetini bilmediği için

Unutulmaktan korkuyor… dünyaya iyi bir şey vermediği için

Ve ölmekten korkuyor… aslında yaşamayı bilmediği için”

Shakespeare…üstad…hayatı gözlemlemiş kaleme almış. Dokunduğu her konu gibi nüanslı dahi aklı ile o, tarihin akışındaki tekerrürü çoktan yakalamış… Demek ki yaşadığı 1564-1616 yıllarında da insanlar yine içinde olduğumuz şartlardaymış.

Korku ise insanoğlunun en zayıf noktası. Ne tuhaf değil mi, dünya bu kadar verici ve bollukta iken, mükemmel niteliklerle donatılmış  insanoğlunun bir türlü huzurlu duramaması, korkunun sebep- sonuçlarını hemcinslerine kullanması… çok acı çok.

Kafka (1883-1924) Shakespeare’den yaklaşık 300 yıl sonra yine dönüp korkuyu işlemiş. İkisini de derinlemesine inceleyince, insan yaşamlarının her safhasında korkunun yaptırıcı, yıpratıcı etkisinin kullanıldığı ayan beyan ortada.

Global dünyada her şeyin hızla tüketildiğine, değiştiğine bakılırsa, aslında hepimiz ürktüğümüz bir dönem içinde,  hatta şaşkınlık halindeyiz. Küçükken dünya da her şeyin olması gerektiği gibi olduğuna öyle inandırılmıştım ki şu andaki hali ile algılama seviyem çoktan aşıldı.

Kimimiz yazıyor, kimimiz vır vır şikayet, kimi kabuğuna çekilmiş beklerken kimi ‘E yeter artık’ deyip sevdiklerini de bırakmayıp intihar etmekte, kimi çalıp çırpıp manyak manyak hareketlerle gösterişte, kimi hasmınla uğraşmakta, kimi en yakınının canını acıtmakta, kimi ise bedenini beğenmeyip uğraştıkça uğraşta (Eskilerde depresyonda iken sadece saçla uğraşılır değişiklik kestirerek ya da renk değiştirerek olurdu. Burun estetiği dini açıdan günah en zor düşen organ olduğu için pek rağbet görmezdi. Meditasyonda içe dönmeyi yanlışlıkla dışa dönme olarak algılayanlar estetikten tanınmaz halde)

Her alanda tehlikeli bir kutuplaşma gözle görülür şekilde mısır patlağı gibi pat pat… Garip bir sürecin ortalarına gelirken hem maddi hem manevi ciddi bir yokluk bir yoksulluk içinde debeleniyoruz. Hepimizin korkusu farklı farklı. Baş etmek için bin bir yol deniyoruz. Umudumuz bir an önce dingin sulara kavuşmak…

Sözün özü, gelmiş geçmiş insanlığın dünyadaki ortak noktası; Sarı nokta! Sarı renk dikkatli ol çağrısıdır.

*Şimdi biri bana açıklasın; Aralık ayında emekli maaşımdan 1500 tl ‘Bayram İkramiyesi Borcu’ adı altında yapılan kesinti ve hala şikayetime cevap alamamak ne demek?

İkramiye ver sonra borç de!!!

E BUNA DA PES DOĞRUSU!!!