Bilindiği üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çankaya Köşkü’nde fasulye ve pilav yemeyi severdi. Çoğunlukla devlet meselelerini tartışmaktan sofrada yemek yiyemez , gece yarısından sonra köşkün aşçısına yumurta pişirtir yerdi.

O en önemli misafirlerine bile masada fazla yemek çeşidi istemez, sağlık ve iktisat açısından doğru olmadığını düşünürdü.

Salona girdiğinde sofrada ayağa kalkanlara “Oturunuz yemekteyken kalkılmaz” derdi. Asla kendisine  yapılacak yemekle ilgili bir tercihte bulunmazdı. Yetimhaneleri ziyaretinde her çocuğun tabağından birer kaşık tadar ve “Doyuyor musunuz çocuklarım” diye sorardı. O Mehmetciğin karnı doymadan boğazından yemeği geçmeyen bir komutandı.

Devrimler sırasında çalışmaktan 36 saat masadan kalkmadığı olurdu. Musikiye yanık ruhu ile , genellikle etrafındakilere şarkı söyletip “Olmadı makam değiştirdin” der ve kendisi bir defa dinlediği şarkıyı makamıyla okurdu. Hepimiz  zeybek oyunundaki görselini hafızlarımıza kazımışızdır.

Bir keresinde Fransa Büyükelçisi’nin Paris’e çağırıp şaşalı karşılama töreninde onu ağırlamak istediklerinde kızgın bir ifadeyle şunu söyledi;

“Ekselans, ben Paris’e böyle şaşalı törenler yapılsın, karşılanayım uğurlanayım demek için gitmem. Gidersem operanızı görmeye, tiyatronuzda temsil izlemeye, müzenizi gezmeye, zarif insanlarınızı bir kez daha görmeye gitmek isterim. Siz beni yanlış tanımışsınız beyefendi”

Çakmak çakmak ışıldayan gözleriyle Anadolu’nun her yanına yayılan tren raylarından yaşam enerjisi alan vatanına aşık bu özel adama şaşa da ne, değil mi?

O; “Köylü Milletin Efendisidir” diyen, abartıları, müsrifliği sevmeyen, alçakgönüllü, sanat ilim aşığı, zeki,   gerçek bir liderdi.

Evet bu hafta O’nu bir kez daha anmak istedim.

Çünkü seçimler yaklaştıkça bu değerlerin önemini hatırlamak gerek. Geçici heveslere hırslara  kapılıp anlık yaşayanlara bir düstur olsun dedim. Çünkü seçilmek için ne yapacaklarını şaşırmış birey çıkarlarını, toplum çıkarlarının önünde tutan insan müsveddesi halleri benimseyenler gördüm. Trajikomik hallerle gelip geçici heveslerin getireceği zararı görmeyenleri gördüm.

***

Bu hafta İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin değerli  etkinliklerinden birine bir kez daha  keyifle katıldım.

Nevid Kodallı’nın  100. Doğum yılı gecesiydi.

Kodallı Devlet Sanatçısı unvanına sahip besteci ve eğitimcisi …

1948’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa Konkuru’nu birincilikle kazanarak dünyaya açılan sanatçı Van Gogh Operası’nı 1956 da tamamlamış,  ‘Gılgamış Operası’ ‘Sultanahmet’ ‘Anıtkabir’ adlı ses ve ışık gösterileri için müzikler yapmış,  Cumhuriyet Kantatı, Ebru piano kantatı,  ‘Hürrem Sultan Balesi’ gibi eserlere imza atmış gerçek bir Cumhuriyet Sanatçısı…

İşte bu hafta Onun 100. Doğum Gecesi etkinliğiydi bana Atam’ı hatırlatan.

Huzuru yakaladım Gökhan Aybars’ın piano tuşlarında… Berk Dalkılıç’ın müthiş tenor sesinde… Murat Kodallı’nın İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nı ustalıkla yönettiği  şefliğinde…

Hüznün arkasından coşkuyu tattım “Benzetmeler”deki Mehteran vurgusuyla.

Babamı andım bir neslin yok olmayan disipliniyle…

Sevgiyi andım salonu dolduran saygın dinleyenlerle…

Bu geceyi bize yaşatan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Tan Sağtürk’e, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü Caner Akgün’e, tüm güzel yürekli sanatçılara ve emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor, davetleri için yürekten teşekkürlerimi iletiyorum.