SAİD NURSÎ’Yİ KİMLER NASIL KULLANIYOR?... (2): 

Dr.Hamza Metiner, Harvad’lı, İsevî, Elijah STAHL’in sorularını cevaplandırmaya devam ediyor: 

“Adem aleyhisselâm’dan tâ, 1960’a kadar yeryüzüne Risâle-i Nûr gibi bir eser gelmedi. Dikkat edilirse Bedîuzzaman Hazretleri Risâlelerin pek çok yerinde bu kadar yazdırıldı, demekte, yazdırılmak yazmamak demektir. Yânî, Risâle-i Nûr Kur’ân’ın ma’nevi tefsiri olarak Bedîuzzaman Hazret’lerine yazdırılmıştır. Bu da Peygamber velâyetine nasip olacak işlerdendir. Öngörüm, İsa Mesih’in hayatının bir kesitinde Bedîuzzaman Hazret’lerinin şekline girdi. Talebeleri (talebesi olmalıydı) onu Bedîuzzaman Hazretleri olarak bilmeye devam ettiler. Bu kuvvetli bir olasılık. Deccâliyyetin Şahs-ı Ma’nevisini hattâ Deccâli Haz.İsa Mesih öldürecek. Bu onun vazifesi. Bu vazifeyi Bedîuzzaman Said Nursî Hazret’leri yaptı. Komünizm felsefesini yerle bir eden tek eser var; Risâle-i Nûr. Bizce Bedîuzzaman Hazretleri tayy-i Zaman Bast-i Mekân sırrı ile Stalin’i yatak odasında öldürdü. Bu kuvvetli bir olasılık. Deccâl Stalin’in nasıl öldüğü hâlâ bir sır..” 

Yukarıda, 14 satırlık bir paragraf’ta, İslâm Akidesine, ehl-i Sünnet Mefkûresine taban taban’a zıt ve her biri küfrü mûcip olan öyle cümleler vardır ki, hangisini, nasıl tashih edeceğimizi şaşırdık. “Haz.Adem’den, aleyhisselâm’dan tâ, 1960’a kadar yeryüzüne Risâle-i Nûr gibi bir eser gelmedi,” demek ne demektir? Hâşâ! Sümme sümme hâşâ! Fe sümme, sümme hâşâ! Cenab-ı Hakk’ın Peygamberleri eliyle insan’ları irşad ve ihda için yeryüzüne gönderdiği-indirdiği Suhuf ve Kitap’ları nereye koyacağız. 

Cenab-ı Hakk, yarattığı insanlara ve cin’lere Peygamber’leri vasıtasıyla sahifeler ve kitaplar göndermiştir. 

Haz.Adem aleyhisselâm’a 10, Haz.Şît aleyhisselâm’a 50, Haz.İdris aleyhisselâm’a 30, Haz.İbrahim aleyhisselâm’a 10 olmak üzere 100 Sahife (Suhuf), Haz.Musa aleyhisselâm’a Tevrat’ı, Haz.Davud aleyhisselâm’a Zebur’u, Haz.İsâ aleyhisselâm’a İncil’i ve nihâyet Âhirzaman Peygamber’i Haz.Muhammed-Mustafa aleyhisselâm Efendimize Kur’ân-ı Kerim’i indirdi. Bu Suhuf ve Kitap’ların tamamı Kelâm-ı Kadîm, Allah Kelamı olmaları i’tibariyle benzersiz olup hiçbirisi kulların yazdıkları-söyledikleriyle asla mukayese edilemez. 

Kur'ân-ı Kerim’in nüzûlünün tamamlanmasıyla, daha önceki Peygamber’lere indirilen kitap ve sahife’lerin hükmü nesh’edilmiştir (tamâmen ortadan kaldırılmıştır.) 

Kur’ân-ı Kerim, melek vasıtasıyla (Cebrail aleyhisselâm) indirilmiş, “Vahy-i Metlû” (okunmuş vahiy), Vahy’in Muhatabı Peygamber tarafından okunmuş, tebliğ edilmiş, vahiy hafızlarına ezberlettirilmiş, vahiy kâtipleri tarafından yazılmış hıfzedilmiş ve tevâtüren bize kadar ulaştırılmıştır. Kur’ân-ı Kerim, Allah tarafından indirilmiş ve Allah’ın muhafazası altına alındığı için, tek bir harfi, tek bir harekesi, tek bir noktası, aslâ değişmemiş, değiştirilmemiş, değiştirilememiş olarak bize intikâl ettirilmiştir. 

Yine vahiy mahsûlü, meâli-ma’nası Allah’tan vahyedilmiş, lafzı i’tibariyle Peygamber’imizin kavlî, fiîl’i, ikrârî (sükûtî) hadisleri, râvîleri, rivâyet tarzı, kılı kırka yararcasına çok büyük bir titizlikle bize ulaştırılmış, hadis külliyatı arasında, sıhhat bakımından eşsiz olanı, her tür şüpheden muarrâ, “Buhârî” adındaki Hadis Külliyatı, ehl-i Sünnet mensubu bütün asırların ulemasınca, ittifakla ve tereddütsüz, Kur’ân-ı Kerim’den sonra yeryüzünün en mu’teber kitabı olarak kabul edilmiştir. 

Oysaki, Said Nursî’ye isnad olunan ve Risâle-i Nûr adı verilen bu ucûbe eser’ler için Said Nursî’nin kendisi ve Arapça okuyamaz-yazamaz, hattâ eski Türkçe’ye bile vâkıf olmayan şakird’lerin dışında hiçbir şekilde ciddî bir değerlendirmeye tâbi tutulmamıştır. 

Risâle’lerin yazdırılması, hâşâ! Said Nursî’nin Peygamber olduğunun ta’riz ve imasıdır. Âhirzaman Peygamberi, Haz.Muhammed-Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimizin son Peygamber olduğunu kabul ve teslim etmemek açıkça küfürdür. (Allah muhafaza buyursun!) 

Aynı paragraf’taki, tenâsûh-re’ankarnasyon ve diğer hususlar bu serinin sonunda ayrıca ve tafsilatlı olarak cevaplandırılacaktır. 

RÖPORTAJ DEVAM EDİYOR: 

“İslâm âlemi, İsa Mesih’in Şam’daki minare’ye ineceğini bin yıldan beri ön görmekte bu cami Şam’daki Beyaz minareli Emevî Camiî. Bedîuzzaman Said Nursî olarak bilinen Müceddid, İsa Mesih bunu gerçekleştirdi. Hutbe-yi Şâmiye Bedîuzzaman Hazretleri tarafından Şam’da Emevî Camiî’nde okundu. O ünlü hutbe’de, Arap İslâm alemine seslendi. Yâni İsa Mesih Şam’daki Ak minare’ye inmiş oldu. İslâm âlemi şöyle umuyor, İsa Mesih ışıklar içinde Şam’daki Ak minareye inecek Müslümanlar da onu tanıyıp çevresinde toplanacak, bu hayal. Çünkü İsa Mesih geldiğinde onu kimse tanıyamayacak. İman nuru velâyet sırrı olan birkaç kişi İsa Mesih’i tanıyacak. Bu tanıyanlardan biri hiç kuşkusuz ki, Muhammed Mehdî aleyhisselâm’dır. Bu sırrı bilen odur ve susmaktadır. Risâle-i Nur’lar tamâmen Peygamber’lik velâyetine bakıyor. Başka bir söylemle hakîkat mesleği...” 

“Bu eserler ahir zamanda gelecek olan Mehdi aleyhisselâm’a bir program olma sırrına sahip, Muhammed Mehdî aleyhisselâm Risâle-i Nur’ları program olarak uygulayacak, İsevî’lerle dayanışacak dini bid’atten arındıracak, siyâset dâiresinde de çalışmalar yapacak, makamı düşük olan biri makamı yüksek olan birine aslâ program önermez. Mehdî aleyhisselâm bir müceddid’dir. İsa Mesih müceddid olarak gelir Peygamber velâyetiyle eser ortaya koyar. Bu eser de Risâle-i Nur’dan başka bir şey değil...” 

Yinelemek gerekirse, Bedîuzzaman Hazret’lerinin kendisi İsa Mesih değildi. İsa Mesih müceddid Bedîuzzaman Hazret’lerinin şekiyle indi ve müceddid olarak hizmet verdi. Bu çok kuvvetli bir olasılık. Talebesi Hüsrev’e “Yaz Gardaşım”, der demez, Hüsrev Arş-ı A’zam’da yazılı olan Kur’ân’ın aynısını yazmadı mı? Yâni tevâfuklu Kur’ân’ı... Bunu Mehdî aleyhisselâm dâhil hiçbir evliya (velî olmalıydı) yaptıramaz. Çünkü bu Peygamber’lik velâyetiyle olabilecek bir iştir. Hiçbir evliyanın (veli’nin Arş’teki Kur’ân hakîkatine velâyetle ulaşması mümkün değil. Bedîuzzaman Hazretlerinin kabrinin bilinmesini istememesi, İsa Mesih, müceddid oluşuyla yakından ilgili hattâ hiç evlenmemesi de... 

- Peygamber olmayan birisine “Peygamber’dir,” denmesi insanı küfr’e götürür. Bedîuzzaman İsa Meshi Peygamber’dir, diyen kafir olmaz mı? 

- Doğrudur, Peygamber olmayan birine Peygamber’dir demek küfürdür. İnsan dinden çıkar. Ama, buradaki durum farklı, İsa Mesih Peygamber’di. Peygamber olarak Allah tarafından semâ’ya yükseltildi Melkân aleyhisselâm (Hızır’a) bir bakınız, hâlâ dünya’ya gidip-gelmekte. Evet, gelen Melkan aleyhisselâm’dır, kendisi Peygamber’dir ve Allah’ın elçisidir, ancak Peygamberlik yapmaya gelmiyor. Peygamberlik yapsa âhirzaman Peygamber’imiz Haz.Muhammed aleyhisselâm’dan sonra Peygamber gelecek adresine gelinir. Oysa bu apaçık bir küfürdür. Böyle diyen kâfir olur. Haz.Melkan kendi hayat mertebesinde cisimleşerek gelen ve Allah’ın verdiği emirleri yerine getiren bir elçidir. Ama Peygamberlik ilmi mevcuttur. Son Peygamber Efendimiz aleyhisselâm’dır. Haz.İsa Mesih de aynen böyle gelir. O Deccâli öldürmeye Mehdî aleyhisselâm’a yardıma, Efendimiz aleyhisselâm’a ümmet olma şerefine ermeye, eceli gelip ölmeye gelecektir.” 

“Aynı zamanda kıyâmetin habercisidir. Haz.İsa Mesih Peygamber velâyetiyle gelecek, ancak geldiği zaman diliminde Peygamberlik yapmayacaktır. Bir din âlimi, müceddid olarak bilinip, vazife yapacaktır. Peygamber’lik velâyeti olacaktır. İsa Mesih aleyhisselâm ahir zaman’da Peygamber olacak demek küfürdür. Böyle diyen kâfir olur. Böyle olsaydı, Ahirzaman Peygamber’i aleyhisselâm Efendimiz olmazdı. İsa Mesih olurdu. Oysa İsa Mesih dünya hayatına geldiğinde ümmet olma şerefine erişecek. Kur’ân’a biat edecek bir müceddi olarak bu dünya’dan 1960 yılında göçüp gidecektir. Biz böyle düşünüp, böyle inanıyoruz. Birey düşüncesinde özgürdür. Dileyen dilediği gibi özgür düşüncesinin tadını çıkarabilir. Bedîuzzaman Said Nursî Hazret’leri İsa Mesih Peygamberdi demek küfürdür. Ama Bedîuzzaman Hazret’leri şekliyle müceddid olarak hizmet yapan İsa Mesih olabilir, denmesinde bir mahzur yoktur. Bilmem anlatabildim mi? İkisi farklı şeyler, yüryüzüne inen İsa Mesih Peygamber olarak değil mücedidd olarak inecektir. 

- Anladım, Risâle-i Nûr müellifi Bedîuzzaman Hazretleri Müceddid olarak vazife yapan İsa Mesih’tir, denmesi farklı bir şey. Bedîuzzaman, İsa Mesih Peygamberdi, Peygamber’lik yapıyordu denmesi farklı bir şey. Bedîuzzaman Hazret’leri Mehdî aleyhisselâm’ın Risâle-i Nur’ları program olarak uygulayacağını, İsevilerle dayanışma içine girip hakikî İseviliğe kapı aralayacağını siyâset dâiresinde hizmet yapacağını ön görüyor. Sizce Mehdî aleyhisselâm 2014 yılı i’tibariyle hayatta mı? Hayatta ise beklenen Mehdi kimdir?