Dünya İlim Tarihi'nin Yüzakı, Osmanlı Devleti-i Alieyye'mizin Medrese'leri, Mübârek Ramazan aylarında ta'til edilirdi. Medrese talebesi, Memâlik-i Osmaniye'nin herbi tarafına dağılırdılar. Tasavvurda (teoride) kazandıkları ma'lûmatın pratiğini, tatbikini sahada yaparlardı.

Cumhuriyet sonrası getret devrinde, İslami-dini ilimlerin tedrisinden ne şart Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevi (k.s) Efendi Hazretleri  (Süleyman Hilmi Tunahanı),  Diyâbetten (şeker hastalığı) şiddetli bir  şekilde muztarip olmasına rağmen, her yıl, Ramazan ayı öncesinde, Ankara'yı teşrif buyururlar, Ankara'da bulunan bir kısmı, askeriyye'de ve yüksek seviye'de bürokrat olan bağlı'larıyla görüşür, misâfir edilirdi. 

Ankara'yı asıl teşrif sebebi, Diyânet İşleri Reisliğini ziyaretti. Bu ziyâret esnasında, Diyânet İşleri reisi ve Diyânet İşleri müşâvvere hey'eti azalarıyla görüşür, Ramazan-ı Şerif ayında, Türkiye çapındaki bütün köylerde ve kenâr mahallelerde, terâvih namazının kılınması ve bütün camii'lerde ve'az'u nasihatte bulunulması için tedbir alınmasını isterdi.

Bu hususta o kadar ısrarlı olurdu, hatta kendilerini sıkıştırır, tenzir eder, "eğer bu ulvi vazifeyi yerine getirmez iseniz hiçbiriniz ma'nevi mesuliyetten kurtulamazsınız, Huzur-u İlâhi'de bunun hisabını veremezsiniz" buyururlardı.

Diyânet İşleri Reisliği heryıl ramazan arafesinde, il ve ilçe müftülüklerine bir ta'mim neşreder, bu ta'mim'de Ramazan ayı boyunca, köy ve kenar mahalle camii'leri de dahil bütün Camii'lerimizde terâvih kılınabilmesi için, her camii'de va'az edilebilmesi için gerekli tedbirlerin alınması istenirdi.

Bu ta'mim'de, "Ramazan ayında, terâvih namazı kıldırmak ve va'az etmek için müftülüklere müracaat edenleri, ale'lusûl bir imtihana tâbi tutunuz, bu imtihanlar neticesinde, liyâkat ve ehliyetini tespit ettiğiniz şahıslara, Ramazan ayına mahsus olmak üzere birer va'az vasikası veriniz, böylece yurdumuzun köy ve kenar mahalle camii'leri de dahil, bütün camii'lerinde, bu mübârek ayda va'az ve nasihat hizmeti yerine getirilmiş olur" denilirdi.

Hazreti Ustazımız, bu yıllarda Ramazan-i Şerif ayına bir hafta - on gün kala derslere ara verir, talebe'yi başta Trakya il ve ilçeleri olmak üzere, daha ziyâde, Batı Anadolu illerine gönderirdiler.

Hazreti Ustazımızın İntihal buyurmalarından sonra (16 Eylül 1959), KONYALI, olarak Meşhûr olan, Konya Lezzet Lokantalarının sahibi, Hazreti Ustazımızın ilk bağlılarından Hamiyetperver İşadamı, Merhûm, Mustafa Doğanbey, heryıl Ramazan ayı öncesi, Ankara'ya gider, Ramazan Tamimnâmesi çıkarılmadan Ankara'dan dönmezdi. 

Konyalı, Merhûm, Mustafa Doğanbey, İstanbul'da geldiklerinde, Diyânet İşleri reisini, Diyânet Müşavere Hey'eti aza'larını, o devirde İstanbul'un en lüks oteli olan Musulpalas otelinde ve kendisine aid Konyalı Lokantasında çok iyi bir şekilde misafir eder ve ağırlardı. Onun için de herbirisine nazı geçerdi. Musulpalas, İstanbul - Sirkeci'de Ali Sünbül'e aid, ahfadı, ATABAY ailesi, hâlen "Atabay İş Merkezi", İstanbul'da, Vehbi Koç tarafından yabancı misâfirleri için yaptırılan, İstanbul - Taksim DİVAN ve İstanbul Hilton otelleri açılıncaya kadar, İstanbul'un en lüks oteliydi. Lüksü de asansörlü, kaloriferli her oda'da, bir santırala bağlı manyatolu birer telefon bulunmasıydı.

Diyânet İşleri Başkanlığınca en son ta'mim, 1964 yılının Ramazana ayı arefesinde, devrin Diyânet İşleri Reisi, Birinci, İkinci ve üçüncü İcra Vekilleri Hey'etinde Umum Şer'iyye Vekili, Bursa - Karacabeyli, Bursa Meb'usu, Mustafa Fehmi Gerçeker'in oğlu, hukukcu, Mehmed Tevfik Gerçeker tarafından neşredilmişti. Mehmed Tevfik Gerçeker, Anayasa Mahkemesi üyesiyken, Diyânet İşleri Reisliğine getirilmişti. Merhûm, Tevfik Gerçeker, (15.10.1964-16.12.1965) tarihleri arasında bu Makam'da bulunmuştu. 27 Mayıs 1960 Darbe-i Hükümetinden sonra siyâsi istikrarsızlık döneminde Merhum'un Diyânet İşleri Reisliği, sadece 14 ay bir gün devam edebilmişti. 

Heryıl, Ramazan ayının arefesinde, bizleri çok tatlı ve heyecanlı bir telaş başlardı. Esâsen üç aylar girdiğinde, Receb-i Şerif ayından i'tibaren muhtelif yerlerden bizlere ba'zı talepler olurdu. Biz, hafız, kıraeti düzgün, sesi güzel birisini bekliyoruz. Çarşı Camii'ne mukabele okuyacak, teravih namazı kıldıracak, Biz, hitabeti olan nâtıkası kuvvetli birisini isteriz, öğle ve terâvih'de olmak üzere günde iki kerre va'az edecek...

Talepleri dikkatlice kayda geçirir, taleplerin karşısına istenilen vasıfları da kayda geçirilirdi. 

Mübârek Ramazan Şerif Ayı'na üç - beş gün kala derselere ara verir, talebe uygun herbir kardeşimizi, harcırahını ve yol nevâlesini vererek talep eden yerlere gönderirdik.

Ramazan münasebetiyle Yurdumuzun muhtelif yerlerine gönderilen Kardeş'lerimiz Hazreti Ustazımızın himmetleriyle fevkalâde muvaffak oluyorlardı. Bir taraftan, Milletimiz, İslâmi- dini ilimler noktasından fetretten kurtulma sancıları içinde büyük bir ümid ile fetretten kurtulma ışığını görüyor, diğer taraftan, Hazreti Ustazımızın bizzat veya bilvâsıta okuttuğu talebesi yeni yeni şeyler söyliyorlardı.

Ramazan bayramları, Hazreti Ustazımız ve bizler için gerçekten birer bayram olarak geçerdi. Ramazan münasebetiyle tebliğ hizmetinden dönen Kardeşlerimiz vazifesini tam olarak yapmış insanların huzuru ve tatmini ile dönerlerdi. Beraberlerinde, gittikleri yerlerin mahalli mâhsul ve ma'müllerinden küçük paketler, örnekler getirirdiler. Ayrıca, beraberlerinde, vazife yaptıkları il ve ilçe müftülerinden, Hazreti Ustazımıza, devrin büyüğüne ve bizlere hitaben yazılmış teşekkür mektupları da getirirdiler. Gittikleri yerlerde onlarca talebe'nin kurslara yöneltildiğini, ihvân ve ahavattan hatim halkalarının oluştuğunu tebşir ederlerdi.

Hazreti Ustazımız herbir Kardeşimizi büyük bir sürûr ve saadetle dinler, Mübârel yüzlerinde beşâret gülleri açardı.

Ramazan münasebetiyle tebliğ hizmetine gönderilenlerden ba'zıları da, hizmet verdikleri belde'den tanışıp tezevvüc ederek dönenler bile olurdu. Çatalca'daki Tekâmül Kursumuzda, yaşını başını almış, askerliğini yapmış, Kemal Yıldızlı'mız vardı. Kendisi, Bolu - Gerede'den olup, Meşhûr Haseki Sultan'ın ahfadından olduğunu iddia ederdi. Bir müddet, Reisü' L-Hattâtin, Hâmid-i Âmedi, Merhum (Hamid Aytaç) yanında bulunmuş kendisinden icazet almıştı. Kendisi Ramazan münasebetiyle Balıkesir - Edremit'in köylerinden birisine gönderilmişti. Dönüşünde, beraberinde eşini de getirmişti. Başta Lütfi Ağabey, devrin Çatalca Müftüsü, Lütfi Devran olmak üzere şaşırmış, hayretler içinde kalmıştık. Ne yapabilirdik. Bir müddet Ferhatpaşa Camii İmamı, İshak Çamönü'nün evinde misafir edildiler, bilâhere, vakıflara aid metrûk bir ev ale'lacele tamir edildi, boya badana yaptırıldı. Zarûri ev eşyası da te'min edilerek oraya yerleştirilmişlerdi. 

Kemal Yıldızlı, Diyânet İşleri Başkanlığı'nca açılan Müftülük Me'murluğu imtihanını kazanmış ve Edirne'nin Lalapaşa İlçesi'ne müftülük me'muru - kâtibi olarak ta'yin edilmişti. Lalapaşa, nüfusu çok az olmasına rağmen, sınırda olması i'tibariyle kazara ilçe yapılmış bir yer olduğundan Diyânet'in sürgün yeriydi. Ta'yin edilen müftüler ya hiç gitmezler, gidenler de uzun müddet orada kalmazlardı. Kemal Yıldızlı, Lalapaşa'dan uzun yıllar müftü vekili olarak hizmer vermişti.

Bu satırlar yazılırken, Mübârek Ramazan- Şerif ayı'na on gün kalmıştı. Yâni, yine bir Ramazan ayının arefesinde bulunuyoruz. Çok heyecanlıyız, çoooook telaşemiz var! Heyecanımız, telâşemiz, Ramazan ayında, Ûmmeti Muhammed'e nasıl ulaşırız? İhdâ, irşâd ve tebliğ vazifemizi nasıl yerine getiririz? Suallerine cevap aramak için değil, bu kelimeyi aslâ kullanmak istemiyorum, iğrenç buluyor, nefret ediyorum, ama, söylemek istediklerimi daha iyi ifade edebilmek için kullanmak mecbûriyetinde kaldım.

Bütün heyecan ve telâşemiz, "KERMES" faaliyetleri içindir.

"KERMES", Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğüne göre, (Kermes, fr. kermesse Flamanca kerkmisse, kilise ayini, bir çalışmaya yardım sağlamak için açık havada yapılan eğlenceli toplantı. Küçük şehirlerde bayram ve panayır günlerinde yapılan eğlenceli toplantı. Kilise ayininden sonra kilise cemaati arasında toplanan para)

Ey Aziz Kardeşler. Hepinizin cebinde birer akıllı telefonunuz var. Telefonunuzun ekranına "KERMES" yazınız. Karşılığında ne çıkacak görünüz.

Bu kelime, İslami-dini, milli ve yerli değildir; yabancı hıristiyanlık medeniyyetine aid bir kelime'dir. Heyhât! Ki, heyhât! Bu kelime öylesine benimsenmişki, pankartlarda, "Kermesiniz, ağabeyler, Alahım! Kermesimizi hayırlı- bereketli eyle" diye du'a ediyorlar.

Buyurun Dost'lar. Panayırınız var! Çalsın davullar, zurnalar... İdâreciler, hocalar, talebe, ihvan ve ahavât Cumhur Cemaatin panayırdayız. Ağa'lar biribirini ağırlar misâli bu hafta siz bizim panayırda, gelecek biz sizin panayırda...

Ne diyelim. Ramazana hazırlanıyoruz. Allah panayırlarımızı bereketli eylesin...