Evanjelik bir misyoner olan Rahip Andrew Craig Brunson, ABD’li bir grup yönetici açısından çok önemli bir simge. O nedenle, önce, koyu bir Avanjelik olan ve bu İsrailperest inancın bir papazı olarak görev yapan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, hemen ardından Başkan Turump, Rahip Brunson’ın serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağını söylemişlerdi.  

Türkiye, Brunson’ı hapiste tutma konusunda direnirse ABD’li Evanjelikler Rahip Brunson’ı hapisten kurtarmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Türkiye’nin canını acıtarak da olsa, Brunson’ı alacaklardı. 

Olayın arka planında yalnızca Evanjelik bir misyoner olan Rahip Brunson yoktu; konu ABD siyasetinde çok önemli rolleri olan radikal Hıristiyan olarak anılan İsrailperest Evanjelikler açısından bir gurur meselesine dönüşmüştü. O nedenle, ABD yönetiminin ilgili kanadı, bu teopolitik yönü ağır basan sorunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ver imamı, al papazı” teklifi dışında çözmeyi bir kutsal görev olarak kabul etmişlerdi..

M. KEMAL SALLI

ABD yönetimindeki iç savaşa ağırlık veren yazılar yazdığımız dönemde, “Bunca sorunumuz dururken ABD’nin derdi bizi mi gerdi?” yollu eleştiriler alıyorduk. Savunmamız, “Washington kulislerinde yaşanan iç savaşın ayrıntılarını bilmeden küresel gelişmelerin nedenlerini ve olası sonuçlarını göremeyiz” şeklindeydi. Rahip Brunson olayında bir kez daha gördük ki, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda “Küresel Lider” olan ABD’nin başlattığı “Yeni Dünya Düzeni”ni hayata geçirme operasyonlarının odak noktası durumuna gelen Ortadoğu’daki bütün gelişmeler, ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor..

Hemen Rahip Brounson olayına dönelim. 

Rahip Brunson FETÖ örgütü ve 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili bağlantıları nedeniyle tutuklanmıştı. Tutuklanma gerekçesinde dile getirilenler, Rahip Brunson’ın sıradan bir din adamı olmadığını savunuyordu. 

Evanjelik bir misyoner olan Rahip Andrew Craig Brunson, ABD’li bir grup yönetici açısından çok önemli bir simge. O nedenle, önce, koyu bir Avanjelik olan ve bu İsrailperest inancın bir papazı olarak görev yapan ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, hemen ardından Başkan Turump, Rahip Brunson’ın serbest bırakılmaması halinde Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağını söylemişlerdi.  

Trump konuyla ilgili tweetlerinin birinde,  “ABD, büyük bir Hıristiyan, büyük bir din adamı olan Patör Andrew Brunson’ı uzun süredir yargılayan Türkiye’ye büyük bir yaptırım uygulayacak. Brunson büyük acı çekiyor. Bu masum inanç adamı hemen serbest bırakılmalı”  diyordu. 

ABD’de Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti’den altı senatör “Türk Hükümeti ABD vatandaşlarının haksız yere tutuklanmasına son verene dek” kaydıyla, Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan borç almasını kısıtlayan bir yasa tasarısı sunmuştu. Tasarı, geçtiğimiz hafta, ABD’li Rahip Brunson’ın ev hapsi kararının hemen ardından sunulmuştu. “Türkiye Uluslararası Mali Finans Kuruluşları Yasası” adı verilen tasarıda ABD başkanlarına, Dünya Bankası ile Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın, insani amaçlar dışında Türkiye'ye verilecek kredilere karşı çıkması direktifi veriliyordu. Bu yasa Türkiye’ye uygulanacak yaptırımların ilk önemli uygulamasıydı. 

Trump’ın tweetlerinin uluslararası diplomasideki değeri ve bağlayıcılığı tartışılabilir, ama ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu’nun, Trump’ın bu açıklamaları paralelinde, Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan bir tasarıyı kabul etmiş olması, iki ülke arasında var olan güven bunalımının daha da derinleşmesine neden olmuştur.  

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Hiç kimse bize talimat veremez. Kimsenin tehdidine de boyun eğecek değiliz. Hukuk kuralları istisnasız herkes için geçerlidir” şeklindeki kararlı duruşu Evanjelik senatörlerin inadını kıramamıştı. Onlara göre Rahip Brunson saygın bir din adamıydı ve hemen serbest bırakılmalıydı. Türkiye ise, İzmir’de tutuklayıp hapse attığı Rahip Brunson’ın Türkiye’deki çalışmalarının dini içerikli çalışmalar olmadığını savunuyordu. 

RAHİP BRUNSON’IN KURTARILMASI BİR GURUR MESELESİNE DÖNÜŞÜNCE..

Ankara-Washington ilişkileri hiçbir zaman kolay bir ilişki olmamıştır; sürekli iniş-çıkışlar yaşanmıştır. Zaman zaman ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Gelinen noktada da, Rahip Brunson sorunu, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği açısından çok kritik aşamaya dönüştü. Atılacak adımlar, iki müttefik ülke ilişkilerinin yönünü belirleyecektir. 

Evanjelik bir misyoner olan Rahip Brunson, ABD açısından, kurtarılması gereken çok önemli bir simgeydi. Türkiye, Brunson’ı hapiste tutma konusunda direnirse ABD’li Evanjelikler Rahip Brunson’ı hapisten kurtarmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Türkiye’nin canını acıtarak da olsa, Brunson’ı alacaklardı. Bu konudaki gelişmeleri 3 Mayıs 2018 tarihli “Yaptırımlar mı Geliyor?” başlıklı yazımızda anlatmıştık. Olayın arka planında yalnızca Rahip Brunson yoktu; konu ABD siyasetinde çok önemli rolleri olan radikal Hıristiyan olarak anılan İsrailperest Evanjelikler açısından bir gurur meselesine dönüşmüştü. O nedenle, ABD yönetiminin ilgili kanadı, bu teopolitik yönü ağır basan sorunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ver imamı, al papazı” teklifi dışında çözmeyi bir kutsal görev olarak kabul etmişlerdi.. 

TRUMP’IN YERİNE PENCE’İ Mİ HAZIRLIYORLAR?

Evanjelik bir misyoner olan Rahip Brunson’ın hapisten çıkarılması konusuyla Başkan Trump’tan çok Başkan Yardımcısı Mike Pence ilgileniyordu. Çünkü Obama döneminde Obama ile Yardımcısı Joe Biden arasında yaşanan egemenlik savaşı, bu dönemde Trump’la Yardımcısı Mike Pence arasında yaşanıyor. “Siyonist Hıristiyanlar” olarak anılan ve İsrail’in emellerine hizmet ettikleri ölçüde sevap kazanacaklarına inanan Evanjelikler, herhangi bir şekilde ayağı kayması durumunda, Trump’ın yerine Mike Pence’i başkanlık koltuğuna taşıma hazırlığındalar.

 Trump da, Pence’in arkasındaki 100 milyonluk bu gücün, ilk fırsatta, Pence’i başkanlık koltuğuna taşıma hazırlığı içinde olduklarını biliyor. Kendisinden önceki hiçbir başkanın gündeme getirmeye cesaret edemediği Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma kararını imzalaması da, Amerikan Protestan (Evajelik) misyoner okullarının açılmasına izin vermesi de, “Trump’ın Evanjeliklere olan borcunu ödeme hamleleri” olarak değerlendiriliyor. 

ABD seçimlerinde Rorthschild ailesinin, Yahudilerin desteğindeki AIPAC adlı sivil toplum kuruluşunun ve Evanjelik Hıristiyanların rolü çok belirleyicidir. Radikal Hıristiyan olarak anılan Evanjelikler genellikle Mormonlar, Baptistler ve Metodistler arasından çıkıyorlar.  

YAPTIRIM KARARININ ZAMANLAMASI

ABD tarafından Türkiye’ye bir dizi yaptırım uygulama kararı alınmasının  zamanlaması da dikkat çekicidir. Brunson olayı, rahibin ev hapsine çıkarılmasıyla gündemimizin ilk sırasına yükseldi, ama öncesinde de bazı önemli gelişmeler yaşanmıştı. Bu gelişmelerden “Yaptırımlar mı Geliyor?” başlıklı yazımızda (3 Mayıs 2018) sözetmiştik. 

Neler demişiz, hatırlayalım:

YAPTIRIMLAR MI GELİYOR? 

“Batılı dostların öncelikli hedefi İran. Türkiye’nin geleceği, İran’ın “kontrol altına alınmasından” sonra değerlendirilecek. Trump, bu nedenle, 1915 olayları için “Soykırım” demedi, ama fazla sevinmeyelim. Çünkü, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alma ve Rahip Brunson’u bunca “ricaya” rağmen hapiste tutma konusunda direnen Türkiye’ye bir dizi yaptırım kararı alınması gündemde.. Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını rica eden 66 senatörün imzaladığı af mektubuna Cumhurbaşkanı Erdoğan olumlu yanıt vermedi. İki ülke arasındaki diplomatik ataklarda, “Verin İmamı alın papazı” pazarlığı sürüyor. 

Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını isteyen mektuba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olumsuz yanıt vermesi, 66 senatörün sert tepkisine neden oldu. Senatörler Türkiye’nin parasını ödediği F-35 savaş uçaklarının verilmesini engellemek için harekete geçtiler. Peki, S-400’leri almak, Rahip Bunson’ı vermemek konusunda direnirsek neler olabilir?” 

OLACAKLAR BELLİ..

“Olacaklar belli.. Rusya’ya uygulananlara benzer ve Türkiye’nin canını acıtacak bir dizi yaptırım kararı alınacak ve hemen uygulamaya konulacak. İnsan hakları ve uluslararası hukuk uygulamaları konusunda aleyhimizde bir dizi rapor yayınlanacak, Rıza Zarrap dosyası üzerinden cezalar kesilecek… 

Türkiye’nin yeni bir sisteme geçmeyi oylayacağı 24 Haziran seçimleri öncesinde yaptırımlar uygulanmaya başladı bile. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standartd&Poor’s (S&P) Ağustos ayında yapması gereken not açıklamasını erkene çekti ve Türkiye'nin yabancı para cinsinden kredi notunun "BB"den "BB-"ye, yerli para cinsinden notunun "BB+"dan "BB"ye düşürüldüğünü, görünümünün "durağan" olduğunu bildirdi. New York merkezli S&P, notumuzun düşürülme gerekçesini, “kurdaki değer kaybının ve oynaklığın finansal istikrara yönelik bir risk olduğu belirtilerek Türkiye'deki yüksek enflasyon ile birlikte kötüleşen cari ve mali açık gibi makro ekonomik dengesizlikler” olarak açıkladı, ama bu kararın, Suriye’deki gelişmeler nedeniyle ilişkilerimizin gergin olduğu ABD’nin dış politikasının bir ürünü olduğu biliniyor. 

Türkiye'nin, İran ve Rusya ile yapacağı ticarette doları kullanmayacak olmasından Amerika'nın büyük bir rahatsızlık duyduğu da bir sır değil.” 

ABD, TÜRKİYE’NİN PKK İLE MÜCADELESİNE NEDEN “İÇ ÇATIŞMA” DİYOR? 

“21 Nisan 2017’de yayınlanan 64 sayfalık ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye İnsan Hakları Raporu, insan hakları konusunda uzman kuruluşların Türkiye hakkındaki raporlarından derlenmiş. Raporda, olağanüstü hal uygulaması, kamudan toplu ihraçlar, yargı bağımsızlığı gibi konular eleştiriliyor ve terör örgütü PKK’ya karşı yürütülen mücadele “iç çatışma” olarak tanımlanıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’de insan haklarına ilişkin 2016 raporunda da PKK ile mücadele, anı şekilde, bir “iç çatışma” olarak vurgulanmıştı. Bu neyin hazırlığı, sorgulamak gerekir.. 

ABD Senatosunda, Türkiye’ye Lockheed Martin şirketinin ürettiği F-35 savaş uçaklarının verilmemesi konusunda çok ciddi bir çalışma yapılıyor. Parasının bir kısmının ödenmiş olmasına rağmen, F-35’lerin verilmemesini savunan senatörler, hem Demokratların hem Cumhuriyetçilerin desteğini alabilmek için, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemi alma ve Rahip Brunson’ı hapiste tutma konusunda ısrarcı olmasını gerekçe göstermişler. 

Türkiye’yi her konuda destekleyen Turkish Causus grubunun da F-35’ler konusunda çaresiz kaldıkları belirtiliyor. Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Rahip Brunson’ın serbest bırakılmasını rica eden mektubu, F-35’lerin Türkiye’ye verilip verilmemesinin oylandığı Senato’nun üçte ikisini oluşturan 66 senatör imzalamış. Son karar Başkan Donalt Trump’a, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bulton’a kalmış.” 

ABD VE ERKEN SEÇİMLER 

“Türkiye’nin erken seçim kararı almasına ilk tepki ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünden gelmişti. İnanılır gibi değil, ama gerçek; demokrasi havarisi ABD’nin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Türkiye’de seçimlerin erkene alınmasından rahatsızlık duyduklarını resmen açıklıyordu. 

Peki, ABD Türkiye’de seçimlerin erkene alınmasından neden rahatsızlık duyuyor? Geçenlerde ABD’nin resmi yayın organı VOA’nın manşetinde Georgetown Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Sinan Ciddi ile yapılmış bir öyleşi yayınlamış. Söyleşinin konusu Türkiye’de seçimlerin öne alınması ve F-35’ler konusunun Senato’da oylanmasıyla ilgili. Sinan Ciddi, seçimlerin erkene alınmasını değerlendirirken; "ABD Türkiye'de adil bir seçim yapılacağından kuşku duyuyor" derken, F-35’ler konusunda da şunları söylüyor: "Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi alması Türk-Amerikan ilişkilerini son bir yılda derin bir zehirleme sürecine soktu. Pentagon sert bir cevap vermeye hazırlanıyor olabilir. Bu da, Türkiye'nin ileride edinmek istediği silah sistemlerini, savunma sistemlerini özellikle, F-35 alımını etkileyebilir.” ABD’nin resmi yayın organında böyle bir kurgu-söyleşinin yayınlanması hayra yorulacak bir gelişme değildir.”

3 Mayıs 2018 tarihli “Yaptırımlar mı Geliyor?” başlıklı yazımızda, Rahip Brunson olayının geri planında çok başka hesapların yattığını anlatmaya çalışmıştık. Evet, Brunson olayının arka planında İsrail’e hedefleri doğrultusunda hizmet ettikleri oranda sevap kazanacaklarına inanmış Evanjeliklerin ABD yönetimini ele geçirme hamleleri var. Kasım ayında yapılacak Senato Üçte Bir Yenileme Seçimleri ve Temsilciler Meclisi seçimleri sonrasında Trump’ın yerine Başkan Yardımcısı Mike Pence’i başkanlık koltuğuna oturtmak çabasındalar. Ne ölçüde başarılı olurlar, bilinmez, ama Evanjeliklerin ABD seçimlerinde yüzde 28 oranında etili oldukları bir gerçek. O nedenle, Kasım yaklaşırken yalnız Trump’ı değil, Türkiye’yi hedf alan baskılar da giderek artacaktır. 

Yarın: ABD RAHİP BRUNSON’I NEDEN KAÇIRAMADI?