Son on-onbeş yıldır, bilhassa, Mübârek Ramazan Ayı’nın son günlerinde, Türkiye’deki Ümmet-i Muhammed’in sünnet’lerden uzaklaştığı, bid’at’lara karşı bir temâyül’ün olduğu görülmektedir.
Bulunduğum her yerde, bu bid’atlara mâni olmaya çalıştım.
Cami imamları, Mübârek Kadir Gecesi ve bayram gecesinde, cemaatle tesbih namazı, cemaatle teheccüd namazı kıldırmaları hususunda ağır bir cemaat baskısı altına alınmaktadırlar.
İçlerinden ba’zıları, “Cemaatle Tesbih namazı, cemaatle teheccüd namazı kılınması, kerâheten mekruh ve bid’attir,” deselerde “şu cami’de, bu cami’de kılınmaktadır sen de bize kaldırmaya mecbursun,” diyorlarmış...
Cemaatle tesbih, cemaatle teheccüd namazı kılınması hususunda bu sütunlarda daha önceki yıllarda en az, dört yazı yazmışımdır. Bu yazılar, hâlen, internet arşivlerinde durmaktadır. Bu yıl Mübârek Ramazın-ı Şerif Ayı’nı İstanbul’a geçirdim. Her ramazan ayında olduğu gibi, Ramazan ayı’nın bilhassa son on günü içinde yapılması gereken cemaatle ve ferden yapılacak ibâdetler zımnında, “Sakın ola da! Kadir Gecesi veya Bayram Gecesi, cemaatle tesbih namazı kılmayınız, son on gün içinde, cemaatle teheccüd namazı kılınması hususunda da’vet alabilirsiniz, sakın bu da’vetlere icabet etmeyiniz,” tarzında ikaz ve ihtarda bulundum.
Ayrıca, “Amellerin en efdali zahmetli olanlarıdır,” Hadis-i Şerif’i fahvasınca, “tesbih namazı meşakkatli bir namaz olduğu için, teheccüd namazı, herkes uyurken kalkılarak kılınan ve yine meşakkatli bir namaz olduğu için, çok büyük sevaptır. Ancak, bu namazların cemaatle kılınmaları bid’attir,” hatırlatmalarını da yaptım.
Çok şükür, bizim cami’i’de ve ulaşabildiğimiz diğer cami’i’lerde bu kabil bid’atlara tevessül edilmedi.
Bayram ve yaz tatilini geçirmek üzere, Anadolu’nun muhtelif şehirlerine giden cami’i’mizin cemaatinden kimi zevât, husûsiyle titr sahibi, akademik kariyeri olan kardeş’lerimiz, “Hocam! Siz, bizlere tesbih namazının, teheccüd namazının ve mübârek geceler’de kılınan nâfile namazların cemaatle kılınmasının bid’at olduğunu söylediniz, Kadir Gecesi ve bayram gecesinde kalabalık cemaatin, bu namaz’ları cemaatle kılmalarına izin vermediniz. Halbuki, gittiğimiz her yerde, bize ifade edildiğine göre, Ramazan Ayı’nın son on gecesinde, Teheccüd namazını cemaatle, Kadir Gecesi ve bayram gecesinde de, Tesbih namazını yine kalabalık cemaat halinde kılmışlar.
Hocam! Acaba, sizin delilleriniz mi zayıf? Öyle ya, bunca hoca, bunca cemaat kıldırdığına, kıldığına göre, buralardaki müftüler, câmia ve cemaat yöneticileri müsaade ettiğine ve en azından mânî olmadıklarına göre, onların bu hususta kuvvetli delilleri mi vardır?” diye soruyorlar. Evveliyetle belirtmeliyim ki, Tesbih, Teheccüd ve diğer nâfile namazların cemaatle kılınabileceğine dâir, tek bir şer’î delil yoktur. Buna mukabil, Terâvih namazı hariç, -Teravih Namazının cemaatle kılınması, bir Hulefâ-i Râşidîn Sünnetidir. Asr-ı Saâdet’de ve Haz.Ebû Bekr radiyallahu anh Efendimizin kısa süreli, hilâfeti zamanında Teravih namazı cemaatle kılınmıyordu. Haz.Ömer radiyallahu anh Efendimiz hilâfeti sırasında, Teravih Namazının evlerde ve Mescid-i Nebeviyyede kılınmadığını, ihmal edildiğini görünce, “Bundan sonra Teravih Namazı cemaatle kılınacaktır,” demek suretiyle bu sünneti başlatmış, ondan sonra gelen, Haz.Osman ve Haz.Ali radiyallahu anhûma bu sünneti devam ettirdiler. Hattâ Haz.Ali Efendimiz, “Allahım! Teravih Namazının cemaatle kılınması sünnetini başlatarak, Ömer nasıl ki, bizim Mescid’lerimizi tenvir etmişse, sen de onun kabrini tenvir et,” diye du’a etmiştir.- hiçbir sünnet, Müekked olsun, Gayr-i Müekked olsun, elbetteki tesbih namazı, teheccüd namazı gibi nâfile namazlar cemaatle kılınamaz, kılınması halinde tahrîmen mekruhtur, bid’attir.
Eğer, sünnet namazlardan herhangi birisi cemaatle kılınsaydı, elbetteki, ba’zı Hanefî fakîh’lerine göre vacip olan, şüphesiz, en müekked sünnet olan, Sabah Namazının sünneti cemaatle kılınırdı.
Bid’at, Şer’i Şerif’te olmadığı halde sonradan ihdas edilen, şer’î bir emirmiş gibi kabul edilen veya yapılması halinde ecir ve sevap umulan şeylere denilir.
Buhârî, Müslim, Ebû Davud, İbn-i Mâceh ve Câmi’s-Sağîr’in müştereken rivayet ettikleri bir Hadis-i Şerif’te, Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Her kim bizim bu emrimizde-yâni bu Mübârek din-i İslâm’da-bundan olmayan (İslâm dininden olmayan) bir şeyi sonradan kendi reyile (kendi görüşü istikâmetinde) vücuda getirirse o şey merduttur.” (kesinlikle kabul edilemez, mutlaka reddolunmalıdır.)
Merhum, Ömer Nasûhi Bilmen Efendi Hazretleri, bu Hadis-i Şerif’in izahı zımnında şunları ifade etmiştir.
“Bu hadis-i Şerif, en ehemmiyetli bir kâide-i diniyye’dir, pek mühim olan dinî düstur, daima göz önünde tutulmalıdır. Mâ’lumdur ki, İslâmiyetin bütün ahkamı Kur’ân-ı Mübîn ile hadis-i Şerif ile İcmâ-i Ümmet ile Kıyas-ı Fukahâ ile vazih bir surette bulunmaktadır. Artık bunun hilâfına olarak onun bunun kendi reyile (görüşü) din namına iddia ve ibda (yeni bir şey başlatmak) ve ihtira edeceği şey merduttur (mutlaka reddolunması gerekir) Şer’i Şerif’te olmadığı halde şer’i Şerif’tenmiş gibi sokulmaya çalışılan ameller öncelikle bunu İslâm’a sokmaya çalışanlara reddolunur. Bu cür’etinden dolayı Allah’ın indinde de, çok büyük bir mesuliyete uğrar. Hakîkî Müslümanlar arasında da din yıkıcısı olarak da tanınmış olur. Ne fena bir mazhariyyet!...”
İmam-ı Müslim’in rivayet ettiği ve Riyâzus-Salihîn’de yer alan, bir başka hadis-i Şerif’te, Sevgili Peygamber’imiz şöyle buyurur:
“Her kim İslâm’da bir güzel meslek (siyret-sünnet) ittihaz etmiş olur da kendisinden sonra bununla amel olunursa kendisi için de bununla amel edenlerin sevabı yazılır. Sevabından da hiçbir şey noksan edilmez. Ve her kim, İslâm’da bir kötü meslek (siyret-sünnet) ittihaz eder de kendisinden sonra bununla amel olunursa-başkaları da aynı şeyi yaparlarsa onun üzerine de bununla amel edenlerin günahı misli, bir günah yazılır bunların günahlarından hiç bir şey tenkîs edilmez.” (Hiçbir şey azaltılmaz)...
Cemaatle Tesbih Namazı, Cemaatle Teheccüd namazını kılanlar, kıldıranlar da, bunun bid’at olduğunu kabul ediyorlar. Ma’zeretleri, “Ama, ne de olsa ibâdettir, hem sonra cemaate katılanlar tesbih namazını bilmiyorlar. Biz, bid’at olduğunu biliyoruz, ama yine de kıldırıyoruz,” diyorlar.
Ebû Davud’un Irbâz Bin Sâriye radiyallahu anhâ’dan rivâyet ettiği bir hadis-i Şerif’te, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: “Bundan sonra, söz’lerin en hayırlısı şüphesiz Allah’ın Kitabı Kur’ân-ı Kerim’dir. Hidâyet’lerin en hayırlısı, Muhammed-Mustafa’nın hidâyetidir. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdas olunanlardır. İhdas olunan her şey, bid’attir ve her bir bid’at dalâlettir.
“Ey Ashabım! Allah’tan korkmanızı, Allah’ı ve Resûlünü dinlemenizi, başınıza emîr olarak ta’yin edilen, Habeşî bir köle bile olsa, itaat etmenizi tavsiye ederim. Ben’den sonra içinizden yaşayacak olanlar çok ihtilaflar göreceklerdir. O zaman’da benim sünnet’lerime ve Hulefâ-i Raşidîn ve Mehdiyyîn’in sünnetlerine sımsıkı sarılın, Benim ve Hulefâ-i Raşidîn ve Mehdiyyîn’in sünnetlerini azı dişleriniz kavrar gibi kavrayın, sakın bırakmayın. Biliniz ki, sonradan ihdas olunan her şey bid’attir ve her bid’at dalâlettir.”
İhdas olunan beher bid’at bir sünnetin yeryüzünden kaldırılmasıdır. Ahmed-i Hanbel ve Tabarânî’nin rivâyet ettiği bir hadis-i Şerif’te:
“Bir kavim herhangi bir bid’at ihdas ederse onun bir misli bir sünnet o kavimden kaldırılır. Sünnetlere tam olarak temessük elbette ki bid’at’lerin ihdasından daha hayırlıdır.”
Hassan’dan rivayet edilen bir başka Hadis-i Şerif’te ise:
“Herhangi bir kavim, dinde bir bid’at ortaya çıkarmaya görsün, Allah, bid’at’in bir misli sünneti, onların arasından çeker alır da, kıyâmete kadar o sünnet o kavme iade olunmaz.” (Devam edeceğiz. İnşâ Allah!...)