Sabık ve Müstîfî (bi'z - Zarûre), Diyanet İşleri reis'lerinden, Mehmed Görmez "Ulusal Kanallardan" bir kanal'da, gazetecilerin suallerini cevaplandırmıştır. Sual eden gazeteciler, FETÖ, Terör Örgütü hususunda uzmanlanmış gazeteciler olduğu için, sorulanlar, Diyanet İşleri Reisliği bağlamında, daha ziyade, FETÖ Terör Örgütü ile alakalıydı.

Mehmed Görmez'e sorulan sualler ve bu suallere Görmez'in verdiği cevaplar hulâsa olarak şöyleydi; Dershâne'lerin kapatılması ve 17 - 25 Aralık, FETÖ'nün Emniyet ve Adliye eliyle darbe teşebbüsünden sonra, devrin Başbakanı, Cumhurbaşkanı , M.İ.T Başkanlığı başta olmak üzere, Devletimizin bütün kurum ve kuruluşları FETÖ Terör Örgütü ile mücadele başlatmışken, Diyânet İşleri Reisliği ne yapmıştır?

- M.İ.T Başkanlığı'ndan veya Devletimizin diğer İstihbarat kurumlarından Diyânet İşleri Reisliği bünyesindeki FETÖ'cüler hakkında bize herhangi bir ma'lûmat ulaştırılmamıştır.

- Rusya Federasyonunda, Müftülük Konseyi azası, aynı zamanda, Rus tebiyetinde bir bayanla evli olan, FETÖ'cü olduğu cümle alemce ma'lûm bir zatı, yüksek bir maaşla kendinize danışman yaptığınız doğru mu?

- Rusya Müftüler Konseyi Başkanı'nın ricası üzerine o zatı danışman olarak ta'yin ettim. 15 Temmuz 2016 darbe, işgal ve isti'lâ teşebbüsünden hemen sonra vazifesine son verdim.

- Diyanet İşleri Reisliğince başlatılan ve uzun yıllar devam ettirilen "Kutlu Doğum Haftası" bir FETÖ projesi miydi? Aslında Velâdet-i Nebi, Kameri takvimine göre Rebîülevvel ayının on ikinci günüdür. Velâdetin Miladi Takvime göre 20 Nisan'a tahvili ve bu tarihte tespiti bir zorlamadır. Kutlu Doğum Haftası FETÖ'nün doğum gününe göre kutlanmıştır, deniliyo, ne dersiniz?

- Hayır! "Kutlu Doğum Haftası", Benim, Ankara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesinde asistan olarak bulunduğu yıllarda, Mustafa Said Yazıcıoğlu Diyânet İşleri Reisi iken düşünülmüş ve uygulamaya konulmuş bir proje idi. Esas fikir, benim de Hocalarımın arasında bulunan Prof. Dr. Süleyman Uludağ'dan çıkmıştır. İstişâreler neticesinde, Velâdeti, sadece bir gece, 12 Rebîülevvel ayının on ikinci gecesinde Mevlid-i Nebî'den birkaç bahir ve bir Aşr-ı Şerif okuyarak geçiştirmek yerine en az bir hafta, daha geniş katılımla tesid edilmesi ilk ve ortaöğretim okullarının açık olduğu dönemde, başta talebe olmak üzere daha geniş kitlelere ulaşabilmek maksadıyla, her yıl, Nisan ayının ikinci veya üçüncü haftasında kutlanması kararlaştırılmış, Diyânet İşleri Reisliği de uygulamıştır.

- T.S.K'inden, Emniyetten, Devletimizin bütün kurum ve kuruluşlarından onbinlerce insan, FETÖ'den uzaklaştırılmışken, Diyânet İşleri Reisliğinden atılanların nispeti %2 civarında kalmıştır. Diyânet İşleri Reisliği'nin bünyesindeki FETÖ'cü'ler gerçekten bu kadar az mıydı, yoksa himaye mi gördüler?

- Diyânet İşleri Reisliği'nin yaklaşık, 120 bin personeli vardır. Bunların kâhir ekseriyyeti, İmam-Hatip Lisesi ve İlâhiyat Fakültesi me'zunudur. Dolaysiyle bunların arasından FETÖ'cü çıkmaz.

Mehmed Görmez verdiği cevaplarda samimi miydi? Yoksa bütün âlemi kör ve sağır mı sanmıştı?

En son cevabından başlayalım. Diyânet'in personeli, İmam-Hatip Lisesi ve İlâhiyat Fakültesi me'zunu oldukları için aralarından FETÖ'cü çıkmazmış!

Güldürme bizi Muhterem Hocam. "Güldürmeyin Beni."

12 Mart 1971 Darbe-i Hükûmetini gerçekleştirenler, T.B.M.M.'sini kapatmamışlar ve fakat iktidarda bulunan Adalet Partisi Hükûmetini istifaya zorlamışlardı. Devrin Cumhurbaşkanı, Cevdet Sunay, Başbakan Demirel'in telefonlarına çıkmıyor, Muhtıracılara destek veriyordu. Bilahare, "Kusura bakma Süleyman Bey, Beni de devreden çıkardılar" diyecekti. Bir gece'de kadim bir C.H.P.'li, Nihad Erim'i istifa ettirip bağımsızlaştırdılar. Süper beyinlerden, teknokratlardan, az sayıda siyâsi figürden bir hükûmet oluşturdular. Bu hükûmetin sözcüsü, C.H.P.'li, İsmail Arar'a gazeteciler sordular. Acaba, Sayın Demirel yeniden Başbakan olabilir mi? İsmail Arar, "Güldürmeyin beni" diye cevap vermişti. Türk Siyâsi hayatına böylece bu ta'bir girmişti. Heyhât! Süleyman Demirel, bu tarihten sonra da, hem de C.H.P.'nin, S.H.P.'nin desteğiyle, hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı olmuştu.

Mehmed Görmez'in bu cevabı bendenize bu siyâsi vak'a'yı hatırlattı. Anekdot olarak naklettim.

Aziz Hocam! İmam-Hatip Lisesi ve İlâhiyat Fakültesi me'zunları FETÖ'cü olmazlar ne demek? FETÖ'cü, Cengüz Aymatof'un ta'biriyle, mankud'ları ekserisi, yüksek tahsilli, hatta Dr, Doçent, Profesör gibi titr sahibi değiller mi?

Yıllarca, FETÖ'nün Abant ve Dinlerarası Diyalog toplantılarına, en başta, ihtiramile ismini sikerttiğiniz hocanız Prof. Dr. Süleyman Uludağ olmak üzere koşa koşa gidenler, FETÖ'ye medhiyeler düzen, güzellemerde bulunanlar titr sahibi İlâhiyat hocaları değil miydi?

Yurdumuzun muhtelif illerinde, husûsiyle, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Erzurum gibi Doğu ve Güneydoğu illerimizde, uluslarası Diyalog toplantılarına, Türkiye Diyânet İşleri Başkanlığı'nın il müftüleri değil miydi? Bunlar arasında doktora, doçentlik, profesörlük unvanlı olanlar yok muydu?

Allah aşkına, güldürme bizleri Hoca! FETÖ'cü olmakla tahsil, titr arasında ne münasebet bulunabilir?

03.01.1992 - 19.03.2003 tarihleri arasında T.C. Diyânet İşleri Başkanlığı makamını işgal eden, Mehmed Nuri Yılmaz, bu makama, FETÖ'nün telkini ile 28 Şubat Post-Modern hükûmet darbesinin apoletsiz lideri Süleyman Demirel'in desteğiyle getirilmiştir.

28 Şubat döneminde derin devlet ve vesâyet oldukları, devrin aceze'ler hükûmetlerine, 28 Şubat hukukunun-hukuksuzluğunun, bütün kurum ve kuruluşlara, tabii olarak din kurumuna (Diyânet İşleri Reisliği'ne de yerleştirmek ve dini hayata müdahale edilmesi için baskı yapıyorlardı.)

Devrin aceze hükûmeti bu iş için, Diyânet İşleri Başkanı, M. Nuri Yılmaz'ın yerine birisini arıyordu.

Mehmed Nuri Yılmaz, aceze hükûmetin, Bşbakanı adına, yetkiler kullanan, yardımcısına ulaşır. "Görüyorum, duyuyorum, ba'zı işleri yaptırabilmek için benim yerime bir başkasını arıyorsunuz. Şimdiye kadar benden ne istediniz de yerine getirmedim. Benden ne isteniyor ve bekleniliyorsa harfiyyen yerine getirmeye hazır ve âmâde bulunuyorum" der.

Bunun üzerine, Mehmed Nuri Yılmaz'ın yerine bir başka Diyânet İşleri Başkanı aranılmaktan vazgeçilir, Vesâyet odaklarının, derin devletin ve FETÖ'nün taleplerinin M. Nuri Yılmaz eliyle is'afı cihetine gidilir.

Bizim tespitlerimize göre, Ehl-i Sünnet Akîdesi'nin tahribi zımnında, Mel'un, FETÖ'nün telk'în ve teşvikleriyle ki, -FETÖ, devrin aciz Başbakanı Bülent Ecevit'e "Türkiye'de yaşayan Alevi Kardeşlerimiz Cum'a ve bayram hutbelerinde Hulefâ-i Râşidin'in isimlerinin zikredilmesinden çok rahatsızlar.

Zirâ, onların inançlarına göre, Resûlullah'tan sonra hilâfet hakkı, yalnız, Hazreti Ali'ye aittir diyor ve bundan sonra Cum'a ve bayram hutbe'lerinde Hulefâ-i Râşidin Efendilerimizin isimlerinin zikredilmemesini telkin ve tavsiye ediyor.

Devrin âciz Bşbakanı, bu hususu görüşmek üzere, Başbakan yardımcıları, Devlet Bahçeli ve Mesud Yılmaz'ı toplantıya da'vet eder. Müzâkere edilir, Diyânet İşleri Reisliği'ne bu hususta ta'limat verilmesi kararlaştırılır. Başbakan yardımcılarından, Diyânet İşleri Başkanlığı'ndan bir taleplerinin olup olmadığını sorar. Devlet Bahçeli, "Biz de hutbe okunurken yapılan du'a'ların Türkçe okunmasını talep ederiz" diyor. Diğer yardımcı Mesud Yılmaz, kendisinin Diyânetten herhangi bir talebinin olmadığını söylemesi üzerine, bu hususlardaki ta'limat Diyânet İşleri Başkanı, M. Nuri Yılmaz'a iletilir.

Diyânet İşleri Başkanlığı, formel bir hutbe hazırlayarak Türkiye'deki ve gönül Coğrafya'mızdaki bütün camii'lere gönderilir.

Bu formel hutbe'de, Aziz Milletimizin İslâm ile müşerref olduğu tarihten beridir pek tabi'i, Cumhuriyet döneminde de bu zamana kadar hep varolan Hulefâ-i Râşidin'in isimlerinin zikredildiği bölüm çıkarılır.

Hutbe-i Sâniye'den sonra daha önce hatiplerin hafî olarak okudukları du'a da, Türkçe olarak "Allahım! İslâm'a ve müslümanlara yardım et!" diye başlayan bir bid'at başlatılşır. (İnşâ Alllah! Devam edeceğiz. Bekleyiniz...)