O da hayal oldu…
90 larda Alanya’da iç mimarlığını yaptığım otelin başlangıç günleriyle, bitişi arasında yükselen beton yığınları ve Alanya’nın üzerine çöken hava kirliliğini yaşadığımda demiştim bunu…
Sonra, plansız şehirleşme ve  cahil anlayışlarla kabusa dönen şehirler bir bir eklendi canım yurdumda…
Burası da mı burası da mı diye diye hüsranlarım giderek büyüdü.
Köyler değişti, kasabalar değişti, şehirler değişti,değişen her anlayış gibi…
2015 yılına geldik.
Ancak geçen yıl gidebildiğim Hakkari’miz hakkında düşüncelerimi ve bakir kalan yerlerimizin keyfiyetini sizlerle paylaşmıştım. Bir yerlerde geçmişi yakalamak çok mutlu etmişti bani.
Taaa ki…
Değerli hocamız Hacı Tansu’nun bir yazısı beni yürekten üzdü. Hatta çıldırdım.
Tansu Hoca Hakkari’de yaşıyor. Hakkari ve  çevresinin  tüm güzelliklerini geniş kitlelere anlatabilmek için fotoğraflarını sergilerle pekiştirir. Yazılarıyla medyada, seminerlerle toplumlara anlatır.
Güzeli paylaşmak, yaşadığımız toprakların ne kadar değerli olduğunu yaymak için adeta savaş verir.
Bir medya kanalında yazdığı özel haberi aynen aktarıyorum…İçim yanarak!
“Sonbaharın son günlerinde yaşadığımız güneşli günlerin tadını çıkarırken, geçen Pazar bu güzel ve güneşli günü değerlendirmek,  Zap vadisinin sonbahar renklerinin fotoğraflarını çekmek için vadiye inmeye karar verdim.  Her mevsim ayrı güzellikler sunan Zap vadisi bu vakitlerde tam bir renk cümbüşü haline gelir. Şimdiye kadar Türkiye’nin değişik illerinde on üç kişisel sergi açmış ve otuz beş karma sergiye katılmış bir fotoğraf sevdalısı olarak Zap vadisi ve kollarının sonbahar karelerini hem yeni çıkacak olan “Fotoğraf Kitabıma” eklemek için hem de yeni sergilerde kullanılmak üzere büyük bir keyifle Zap vadisine doğru yola çıktım.
Henüz Hakkari girişindeki Serê Solan ( Sêvka Beydaş) dediğimiz ilk virajdayken korkunç bir görüntü ile karşılaştım. Vadi tabanından yukarıya doğru çok büyük bir yoğunlukla simsiyah dumanlar yükseliyordu. Bu nasıl bir şeydi böyle? Vadide böyle bir yangın olmuş olamaz. Yıllardır Kılilan girişinde yanan Hakkari’nin utanç yüzü olan şehir çöplüğünden de bu güne kadar böylesine bir duman görmemiştim. Merakla Depin virajlarından aşağıya inerken duman yoğunluğunun arttığını gördüm. Aracımı sağa çekip fotoğraf makinemi aldım ve vadi tabanından yükselen Dumaları çekmek için yol kenarına vardığımda. Zap suyu kenarında büyük alevlerin yükseldiğini ve çok yoğun bir şekilde siyah Dumaların çıktığına şahit oldum. Birileri büyük iş makinelerine ait en az on tane lastiği (yoğun alevlerin arasından dokuz tanesini sayabildim) oraya toplamış ve ateşe vermişti. Hemen ötesinden rüzgârın etkisi ile şehir çöplüğünden gelen dumanlarla birleşen bu korkunç hastalık bulutları şehrin üzerine doğru geliyordu.

Henüz üç gün öncesinde yine vadiye inerken, ve yine ilk virajın Hakkari’ye bakan kısmında böylesine bir manzara ile karşılaşmıştım. Ama bu denli büyük olmadığı için çocuklar bilinçsizce yakmıştır diye düşündüm. Ancak üç gün sonrasında bu kadar büyük bir çevre katliamına neden olan, Hakkari’de yaşayan her bireyin akciğer kanseri olma yolunda büyük emek veren bazı alçakların bilinçli bir şekilde bunu yaptıklarına kanaat getirdim. Lakin Zap suyu kenarına kocaman iş makineleri lastiklerini çocukların taşıması imkansız gibi görünüyordu.
Her dönem güzellikleri ile göz kamaştıran, kocağında yüzlerce endemik bitki ve canlı barındıran, vadi kıyılarındaki yerleşim yerlerinin hayat suyu olan Zap vadisi bizlere bu kadar güzel nimetler sunarken, neden biz insanoğlu kendi ellerimiz ile bu güzellikleri yok etmeye çalışıyoruz?
    Zap vadisinin kaderimi bu?
Bütün bu güzellikler içerisinde bir de acılar mı çekecek? Oysa ki Zap vadisi bağrına nice acılar gömmüştü. Vadi tabanından yükselen çevre faciasını fotoğraflarken birden baktım ki yıllar önce büyük bir acının yaşandığı nokta duruyorum. Tam da burada olmuştu o korkunç kaza, gece karanlığında gencecik bedenleri el fenerleri ışığıyla aradığımız o geceyi hatırladım. Kazamı geçirmişlerdi yoksa onlarda o dönemin faili meçhul furyasına mı kurban edilmişlerdi bilemiyoruz ama o gün Hakkari futbolunun “Bager” i Lokman Elmas beraberindeki genç nişanlılar Ömer Koşar, , Hüsna Tanyürek, Fırat Çelebioğlu ve Fatma Akgül Hakkari’yi yasa boğmuşlardı. Zap vadisinin en hatırlanır acılarından biri de buydu, nice yaşadığı diğer acılar gibi…

Hakkari’de hava kirliliği korkunç seviyelere ulaşmış durumda. Sabahın erken saatlerinde şehrin yüksek noktalarından bakıldığı zaman duman bulutları bir şemsiye gibi şehrin üzerinde duruyor. Akşamları iş çıkışı evine giden vatandaşlar nefes almakta zorlanıyor. Okul çıkışı öğrencilerin öksürük sesleri kulakları dolduruyor.

Bir yandan yakılan kalitesiz kömür, bir yandan şehir çöplüğü dumanları, bir yandan Zap vadisindeki bu cinayet gibi lastik yakmalarından gelen dumanlara bir de caddelerden yükselen tozlar birleşince, Hakkari’de yaşayan her bireyin maalesef akciğer kanseri olma riski bir o kadar artıyor.
TUİK verilerine göre Akciğer kanseri olan illerin başında Hakkari geliyor. Küçücük bir kent olan ilimizin her tarafı dağlarla kaplı olması ve hava sirkülâsyonunun az olması nedeni ile dumanlar dağılmıyor, şehrin üzerinde ölümcül bulutlar haline geliyor. 
Bizler bu kentte yaşıyoruz. Her medeni ve gelişmiş toplumlar gibi dumansız temiz havada yaşamak istiyoruz. Bizlerin ve çocuklarımızın hayatını tehdit edecek seviyeye ulaşan hava kirliliğine dur demek için, Zap vadisinde bu ve buna benzer çevresel katliamların yapılmaması için, İl valiliğini, Belediye Başkanlığını, Çevre Müdürlüğünü, STK’ ları ve kendini sorumlu his eden bütün bireylerin bu konuda üzerlerine düşen görevi yapmalarına davet ediyoruz.
Bu şehir bizim.
Burada biz yaşıyoruz.
 Yaşanılır kılalım…”