Deniz kıyısında; genellikle çocuklarımızın, hatta biz büyükler bile bazen çocuk olup kumdan kaleler yaparız. Lakin yaptığımız bu kumdan kaleler, gelen ilk dalgayla birlikte, yok olup giderler.  Her şey eski halini almıştır.
İşte ben, bazen hayatımızı bu kumdan kaleler yapmakla geçtiğine inanıyorum. Aldığımız son nefes, işte gelen ilk dalgadır hayatımızda. Bir ömür boyu uğraştığımız, kazandığımız ne varsa hayatımızda değerli diye tabir ettiğimiz, benim dediğimiz her şey yok olmuştur artık. Ağlayarak ayak bastığımız bu dünyadan, sessizce çekip gidiyor insan.  Geriye kalansa, çocuklarımız veya yaptığımız ve verdiklerimiz kalmıştık artık. Tıpkı meteoroloji uçaklarının, hava tahminlerinde kullandıkları renkli duman gibi uçak kaybolsa da, dumanı bir süre daha kalıyor havada. Gelen ilk rüzgârda onlarda savrulup, yok olup gidiyorlar.
İşte, tüm bunları düşününce hayatımız boyunca, önemli şeyleri bırakıp bizlere sundukları yaşam tarzları, bunun bir diğer adı bence modern köleliktir. Nasıl yaşayacağımız, ne tür giyineceğimizi, toplumda ne yiyip, ne içeceğimizi, nasıl beslenmemiz gerektiği, hatta nasıl davranmamız gerektiği,  yürüme şeklimiz, konuşma biçimimiz,  kariyer sahibi olmamız gerektiği,  kısaca hayatımızın her noktasına giren müdahaleler ve almamız gereken eşyalar hep bizlere sunulmaktadır. Tüm sunulanları ve dayatılan yaşam tarzına uyabilmek, sürekli değişen talepleri karşılayabilmek, sürekli almak ve borçlanmamız anlamına gelmektedir. Sürekli ihtiyaç halinde olmak, durmadan ve karşı koymadan çalışmak anlamı taşımaktadır.
Buda, itirazsız çalışma anlamı taşımaktadır. Bugün, günümüzde köleliğin bitti denilen asırda, geçmiş çağlara göre daha fazla köle olduğu bilinmektedir. Bunun adı ise modern köleliktir. Şartlar daha bir ağırlaşmıştır.
Eskiden de kölelik vardı. Kölelik kötüydü ama kapitalist düzen çok daha fazla köle üretmiştir. Bunu da topluma, medeniyet adı altında sunmaktadır. Ve bu kısır döngü sürekli birilerini zengin etmekte, paralarına para ekleme demektir. Kapitalist düzenle,  insanlığa kurulan bu tuzak,  ekonominin tekelleşmesi dolayısıyla paranın çok az bir sınıfta toplanması anlamını taşımaktadır.
Gönüllü köleler haline gelen,  muhteşem kalabalıklar hayal ettikleri ve düşündükleri dünyayı kuramadan,  bir ömür boyu yaşamak zorunda kalmaktadırlar.
Düşünün, bir hayatınız nasıl geçiyor. Geliri üst seviyede olanla, en alt seviyede olanlar arasında pek fark yoktur. Üst seviyedekinin kazancına göre yaşam tarzı sunulurken, alt seviyedeki insan arasında, geçim zorluğu benzerlik göstermektedir. Çok para kazananın alt seviyede para kazanana aynı yaşam tarzları sunulmamaktadır. Sen diğerlerinden farklısın imajı pompalanmaktadır.
Sonuçta her iki kesimde, hayatlarını aile, dostluk, manevi duyguları gönlünce yaşamak gibi hisleri törpülenerek bir hayat sürmelerine izin verilmemektedir.
Yaşadığımız hayat boyunca, kendimize ve çocuklarımıza ne kadar vakit ayırabiliyoruz. Sabah erkenden başlayan otobüse, trene, metroya veya trafik çilesiyle koşturmaca ile başlayan günümüz, her saniyesi stresle geçen bir gün, eve dönerken aynı tempoyla sürmektedir. 24 saatimizin ne kadarını kendimize ve dostlarımıza ve ailemize ayırabiliyoruz.
Girdiğimiz girdabın içerisinde, o kadar hızlı dönmekteyiz ki, tüm bunları düşünmeye bile zamanımız olmuyor. Sadece para kazanmak, geçinmeye odaklanan bir beynimiz var. Ancak, girdabın içerisinde bir şekilde çıkınca, bunları görmemiz mümkün olabilecektir. İşte o inşa etmeye çalıştığımız kum kalesinin, kalıcı olmadığını ya son nefeste ya da elden ayaktan veya mevkiniz kaybedince farkına varıyorsunuz.
Tüm dünyada geçerli olan, modern kölelik ellerindekini kaybetme korkusu yaşayan, bencil insanların güçlerini paradan alan, asıl gücün sevgi mutluluğun ise sade yaşamda olduğunun farkına varamayan, almanın değil vermenin asıl mutluluk nedeni olduğunu bilmeyen, biçare insanlar yüzünden dünya bugün çekilmez bir hal almaktadır.
Bağımsız bir devlet ve hür bir toplum yaratmak için, özgür bireylerin olması gerekmektedir. Hükümetler, insanları özgür kılacak politikalar üretmek zorundadırlar.  Hiç kimse başka birinin insafına ve vicdanına bırakılmamalı, herkesin yaşam hukuk güvencesi sınıf ve ırk farkı gözetmeksiniz eşit olmalıdır.
Vatandaş olarak, oynanan oyunun farkına varabilirsek, elimizden alınan özgürlük ve tüm hukuki haklarımızı yine almamız gereken bizleriz. Siz, istemediğiniz sürece, sizden alınanı tekrar size verilmesini beklemek, en basit tabiriyle saflıktan öteye başka bir şey değildir.
Saygıyla kalınız.