Kültür ve sanatımızın ihmal edildiğinden yakınmalar duyarız çoğu kez, sahipsizliğinden, kendi haline terk edilmişliğinden söz edilir sıkça.
Müziğimizin bayağılaştırıldığından, arabeskleştirilip, bizim zevklerimize ters düşürüldüğünden bahsedilir.
Şiirimizin rayından çıktığı, istikametinin meçhule gidişinden endişe duyulduğu söylenir.
Bütün gayretlere, desteklemelere, pohpohlamalara rağmen 70 milyonluk Türkiye’mizde yerleşik, köklü, yeteri kadar tiyatroya sahip olamadığımızdan yakınılır.
Ve daha nice şikâyetler sıralanır kültür ve sanatımızın hâli hakkında.
Bütün bu şikâyetler haklı olabilir.  Olabilirde ne yapıyoruz bu gidişatı değiştirmek, kültür ve sanatımızı ayağa kaldırmak için.
Kaçımız söylediklerimizle paralellik arz eden bir gayretin içindeyiz. Kaçımız doğru yapanın yanında yer alıp ona güç veriyoruz. Ziya Paşa’nın; “Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz.” Mısrasında olduğu gibi, ne dediğimiz değil ne yaptığımız önemli. Şikâyetler, yakınmalar, dertlenip, sızlanmalar çare değil. Çare bir şeyler yapmaktan geçer.
Herkes bestekâr, şair, tiyatrocu olmak durumunda değildir ama dinleyici, seyirci, okuyucu olarak destek verebilir. Bir yanlışa dur diyebilmek, bir doğruya prim vermekle mümkündür. Doğru galip geldiğinde yanlışın devam etmesi tabidir ki imkânsızlaşacaktır.
Son senelerde bir miktar kültür salonu inşa edilip faaliyete açıldı, fakat faaliyetlere katılım yeterli sayıda değil. Dinleyicisi veya seyircisi olmayan programlar devam ediyor. Dolayısıyla varlığıyla yokluğu arasında pek bir şeyler fark etmiyor. Bunun böyle oluşunun sebebi nedir, ilgisizliği nasıl çözeriz gibi bir anlayışta söz konusu değildir. Faaliyet var mı var… Getirisi götürüsü varmış, yokmuş bakan yok.
Bu faaliyetleri tanıtım için basılan tanıtım broşürlerinin çoğu da ne yazık ki çöpe gidiyor.
Oysa buralar çok daha verimli hale getirilebilmeliydi.
Gençlerimiz bu kültür merkezlerinde sanatlarımızı öğrenmek, icra edebilmek keyfiyetine sahip olabilmeliydi. Sanatın inceliklerini sindirmiş olarak, zengin kültür kaynaklarımızdan beslenmiş olarak istikbale hazırlanabilmeliydi
Fakat kerameti kendinden menkul bazılarının arzusu bu istikamette ki, bizim oğlan bina okur döner döner yine okur misali bildiklerini okumaya devam ediyorlar.
İnsana yatırım hiç akla gelmiyor olmalı ki, büyük büyük laflar edip günü gün etmek daha kolay olsa gerek. 
Kültür ve sanata ne kadar sırtınızı dönerseniz dönün o hep varlığını devam ettirecek ve daima sizi etkisi altına alacaktır. Asıl tehlike geleceğinizi dilediği istikamete sürükleyecektir
Çok geç kalmadan Yunus’un dediği gibi;
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim 
Dünya kimseye kalmaz” 
Anlayışı içinde kendi değerlerimize sahip olarak eşya ve hadiseye sevgi ile bakacak nesiller yetiştirebilmeyi esas alacak bir yol takip edelim. Eşyaya yapılan yatırım kadar da, insana olsun yeter.
O zaman sanat eserlerimizin kalitesi yükselecek, insanlar arasında muhabbet artacak ve ömür kavgalarla, karmaşık hesaplarla, lüzumsuz maceralarla değil, zevkle geçecek, çekilir hale gelecektir.
Netice olarak kendi değerlerimizi fark edip, olamayacağımız hâlin arkasından koşup boşuna nefes tüketmektense, olmamız lazım geleni tesbit ederek, doğru yaşamanın zevkine varmaya bakmalıyız.