Konya’da faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, hayatları sönen Afrika ülkelerine, açtıkları su kuyularıyla can vermişti. İşte bu çalışmalardan birinden dönen dostumuzun anlattıkları, hem tarihi hem de güncel bakış açımıza ışık tutacak nitelikteydi.
Önce, vakıayı aktaralım;
“Su kuyularını muhtelif bölgelerde açıyoruz ve üzerine tulumba kuruyoruz. Bir yanda arkadaşlarımız kuyu açarken, bir yandan da başka nerelerde açılabileceğinin tespitini yapıyoruz. Çöl bir bölgede arabadan indik. Bizden uzakta bir çadırın dibinde yaşlı bir amca görünüyor. Heyetten yerli birisi adama doğru gidip bir şeyler söyledi. Adam hemen toparlandı. Hareketlerinden, ayakkabısını çıkardığı anlaşılıyordu. Biz ‘Aman yapma’ dediysek de dinlemedi. İki elini göğsüne bağlamış olarak, iki büklüm halde hızlı adımlarla yanımıza kadar geldi, elimize sarıldı. Kucaklaştık ‘Niye böyle yapıyorsun, sıcak kumların üzerinde ayakkabını çıkarıyorsun, biz mahcup olduk’ deyince, “Siz Türkiye’den gelmişsiniz. Babalarımız, dedelerimiz bize hep söylerdi; ‘Türkler gelecek, bizi kurtaracaklar’ diye. O yüzden hep sizi bekledik. Şimdi siz gelmişsiniz, buradasınız. Ben sizin yanınıza ayakkabıyla gelemezdim!”

Türkleri bekleyen sadece Afrika değildi elbette. Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanlığı döneminde, Balkanlardan Kafkaslara, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar, benzeri onlarca örneği bizimle paylaşmıştı.
Dünya’da “Bir gün Türkler gelecek ve bizi kurtaracak” diye bekleyen milyonlarca insanın varlığından haberdarız.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İngiliz Guardian Gazetesi’ne "Türkiye'nin otoriter bir rejime sürüklenmesini durdurmak için yürüyoruz"  başlıklı bir yazı kaleme almış.
Yazsın yazmasına da; ne yazdığının farkında mıydı acaba!
Buyurun, ne yazmış bakalım;
"Yürüyüşümüz, rejimin kurbanlarının bir çoğunu barındıran İstanbul'daki cezaevinin kapılarında sona erecek. Ancak umarız adalet için yeni bir toplumsal hareket, Türkiye sınırlarının ötesinde yankı bulacak bir hareket başlatacaktır" 
Yürüyüşün son günlerinde AB’nin Türkiye ile müzakereleri dondurma kararı, Kılıçdaroğlu’nun çağrısına verilen bir cevaptır aslında.

Yazıya başlarken bir Afrikalının, kendilerine su kuyusu açmaya gelen bir Konyalı vatandaşın yanına gelirken, ayakkabılarını çıkarıp, “Atalarımız sizin bizi kurtarmaya geleceğinizi haber vermişti” dediğini paylaşmıştık.
Afrikalının kurtuluş ümidi 10 yıllardır Türkiye, bunu biliyoruz da…
Kılıçdaroğlu’nun kurtuluş ümidi neden ABD ve batı ülkeleri acaba?
Neden kendisinden önce çokça yapıldığı gibi Anıtkabir’e değil de, İstanbul’a yürüdü?

Kılıçdaroğlu farkında mı bilemeyiz; batı kendisi vasıtasıyla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
Teröre desteklerini ifade etmekten çekinmeyen TBMM’nin küçük partisine mensup HDP’liler, Eş Genel Başkanlarıyla birlikte cezaevine konuldu. Sonra Ana muhalefet partisinin bir milletvekili “gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklamak” suçu sabit görülüp mahkum edildi.
Oyun kurucular şimdi benzer suçları CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na işletmeye çalışıyorlar.
Hesap ortada;
Kılıçdaroğlu için dava açtıracaklar ve “Türkiye yönetiminin diktatörlüğü artık aşikardır. Meclisin küçük partisine mensup milletvekillerinden sonra şimdi de ana muhalefet partisi genel başkanını cezaevine koymaya kalktı. İnsanlık için diktatörlüğe müsaade edemeyiz” diyerek kendine rol biçecekler. 

Gelelim Adalet Mitingine…
“Hapisteki milletvekilleri, tutuklu gazeteciler, üniversiteden atılan hocalar, kamu görevlerinden atılanlar, hapisteki askerler, linç edilen askerler için yürüdük” dedi.
Yıllarca “Kaldırın dokunulmazlıkları” diye kükreyip, dokunulmazlıklar kaldırılıp suç sahiplerine dokunulunca aklına ne geldi acaba?
“Tutuklu gazeteciler” dediği, FETÖ mensubu olmanın ötesinde, FETÖ eylemcisi olanlar, ya da Almanya adına terör faaliyetlerinde bulunanlardan başka kim acaba?
Üniversiteden, kamu görevinden atılanlar FETÖ’cülerden başka kim acaba! 
Ya da hapisteki askerler, linç edilen askerler kim acaba!
15 Temmuz’da meclisi, polisi, halkı bombalayanlar kimdi acaba?

“Tek adam rejimine karşı olduğumuz için, FETÖ’ye karşı olduğumuz için, terör örgütlerine karşı olduğumuz için, yargı siyasetin emrine verildiği için yürüdük” dedi.
Hepsini geçtikte; “FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük” dedi ya!
Kim inandı şimdi bu söze?
Önce 15 Temmuz kalkışmasının oyuncusu olan, memleketin üzerine bomba yağdıran askerlere, onlarla el ele veren gazetecilere, daha başka bu örgüte dair her ne varsa hepsine sahip çıkıp “Onlar için yürüdük” dedi.
Sonra da “FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük” dedi.
“Biz sırtımız YPG’ye, PYD’ye, PKK’ye dayadık” diyenlerle ‘adalet yürüyüşü’ yapmak zaten  adalet kelimesini lekelemekten başka neydi ki!
Sahi, kim inandı Kılıçdaroğlu’na?
Evet, bir cümle ile “FETÖ’ye karşı olduğunu” söyledi. FETÖ’den tutuklu herkese sahip çıkarak hezeyan gösterdi. Terör örgütlerine karşı olduklarını söyledi, oysa onlarla birlikte yürüdü. 
Ve hatırlatalım ki FETÖ, 15 Temmuz’da haçlı ittifakının emriyle Türkiye’yi NATO’nun işgaline hazırlama planını uyguladı.
Kim ki bu oyunda rol almıştır; haindir!