Türk ulusunun ayakta kalmasının en önemli teminatı olan silahlı kuvvetlerimizi  tahrip etmek için emperyalistlerin verdiği mücadeleyi yazımın iki bölümünde anlatmaya çalışmıştım. Ama anlatacaklarım henüz bitmedi!. 

kadar kolay değildir Türkiye’yi ve yavru vatan Kıbrıs’ı dize getirmek. 1571 de Türk dünyasının önemli bir ticaret üssü olan Kıbrıs, artık günümüzde ele geçirene saymakla bitmeyecek imkanlar bahşetmektedir..                                                                               

Doyumsuzların hedeflerine ulaşmaları “ Türk askerinin  belinin bükülmesi  ve görev yapamaz hale getirilmesiyle, bilahare de yağdan kıl çeker gibi adadan gönderilmesiyle mümkün olacaktır.” Şimdi bu uygulamanın hayata geçirilmesi için uğraşmaktadırlar…                                                                                                                                                       

Var mı öyle Türk topraklarına göz dikmek?..Var mı kökleri ana vatandaki Türk Milletine kadar uzanan Kıbrıslı soydaşlarımızı sahibi olduğu topraklardan atmak! O nedenle diyorum ki 1571’de 50.000 şehit verilerek fethedilen Kıbrıs’ın Atalarımızca bizlere emanet edildiğini asla unutmamalıyız  ve unutturmamalıyız.  Tam da burada Emanete ihanet, vatana ihanet etmektir.    

Kıbrıs Barış Harekatına dönecek olursak: 

Taarruz edeceksiniz ve/fakat hiç hasar ve zayiat vermeyeceksiniz,

Yine burada harp sanatında-  istisnalar kaideyi bozmaz -  genelde pek değişmeyen bir kuralı  okurlarımla paylaşmam gerekiyor. "Taarruz eden savunandan  en az beş kat fazla zayiat verir."  

Türkiye, bu harekatta harp kurallarını altüst eden bir başarıya da imza atmıştır.  

Adeta savaş kuralları tersine tecelli etmiş ve  harekat, savunan tarafa fazlasıyla zayiat ve hasar verdirilerek sonuçlanmıştır. Mücadelede, çubuğunu yakmış, çikolatası ağzında, bildiği bir arazinin en hakim tepelerinden bölgesini savunan toy Yunan destekli, Kıbrıs Rum kesiminin  verdiği zayiat yaklaşık 16.000 kişidir. On altı binin 4 bin’i can kaybı, 12 bin’i iseyaralıdır.  

Ana vatan  Türkiye'nin zayiatı  ise 498 kişidir. Buna bir de Kıbrıs Türk tarafından  70 mücahidin şehit düştüğünü ve  270 sivilin öldüğünü  ilave ederseniz toplam   zayiatın 838 kişi olduğu görülür..,Bizim verdiğimiz zayiatın yirmi katını vermiştir Yunan/Rum kesimi! 

Hem  Türk ordusu olarak bilmediğiniz bir coğrafyaya ve de sarp/çetin  araziye havadan, denizden  uçar birlik/çıkarma harekatıyla asker sevk edeceksiniz ,  hem de  düşmandan çok daha az zayiat vereceksiniz.  Olacak iş mi bu!  Olmuştur ve tarihe altın harflerle Türkün destanı olarak kaydedilmiştir.. 

Çünkü Savaşan Türk olunca  zoru başarır ve/fakat imkansızı başarmak zaman alır, hepsi o!... 

Savaş bittikten sonra, bu başarılı harekattan  dersler  çıkarmak isteyen nice devletlerin askeri temsilcileri vardı sıra bekleyen!..Ne sırası dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca bazı sorular sorup, bilgiler vererek  ‘sıra bekleyen’  deyimini  açıklamaya çalışayım. 

1974 barış harekatı sıfır hatayla mı gerçekleşti? Mümkün mü? Barış döneminde  yapılan harbe hazırlık  tatbikatlarında bile bariz hatalar yapılmaktadır. Bu hataları asgariye indirmek için yapılır. tatbikatlar!... 

İşte tam da burada  siz okurlarımla bir  harp  kuralını daha paylaşmam gerekiyor.  

“Unutmamak gerekir ki barış zamanında yapılan  savaş planlarının % 10’nunu savaşırken başarabiliyorsak öpüp başımıza koyalım,”.derim!.  

Evdeki hesabın çarşıya uymayacağına dair en anlamlı örnektir Savaşmak….                                                       

Kısaca “Savaş Zor Zanaattır!..

Kıbrıs barış harekatının dillere pelesenk olan hatasını, “Savaş uçaklarımızla  kendi   savaş gemilerimizi batırarak” yaptık.  

Müessif hadisenin başlıca nedeni;  Silahlı Kuvvetlerimizdeki  muhabere irtibat vasıtalarında olan eksiklikler ve o yıllarda Kara-Hava-Deniz işbirliğinde  ortaya çıkan zafiyetlerdir!...Kısaca iletişim noksanlığıdır müessif olayın en önemli sebebi!..

Alın size bir harp kuralı daha. “Muhaberesiz- Muharebe Olmaz!” Haberleşme sistemini layıkıyla kurup işletemezseniz savaşı başarılıyla sonuçlandıramazsınız!.”  

***

Her ulusun olduğu gibi bizimde vazgeçemeyeceğimiz Kırmızı Çizgilerimiz (Milli Hedef ve Menfaatlerimiz) vardır. Bu ilkeden hareketle noksanlıkları gidermek maksadıyla barış harekatından bu yana her yıl  bir seri  Harbe Hazırlık Tatbikatları yapılmaktadır. 

Şimdi  yukarıda sorduğum sorunun cevabını yazmaya geldi sıra. 

Savaşla doğmuş, dünyanın en güçlü ordularından biri olmayı başarmış ve ölüm korkusunu bünyesinden atmış asil Türk Askerinin  yapacağı  tatbikatları yerinde izlemek  ve dersler çıkarmak için “Sıra Bekliyorlardı” yabancı ülkelerin askeri temsilcileri. 

Gelin görün ki şimdilerde,  Türk ulusunun  yıllardır göğsümüzü kabartan harp  menkıbeleri,  ‘Sosyal  Medya’nın beyinlerimizi  esir alan  saçma sapan yayınlarıyla  hafızalarımızdan silinmeye çalışılmaktadır, heyhat!.. 

Tarihe kaydedilen Kıbrıs Destanını siz okurlarımla iki bölümdür paylaşmaya çalışıyorum. Ancak makalemin  üçüncü ve son bölümünün son tümcesini dile getirmeye elim bir türlü gitmiyor. Bu nedenle bitkinim, yorgunum ancak  ümidimi kesinlikle kaybetmiyorum. 

Mücadeleme yazarak devam etmekteyim. Çünkü biliyorum ki  “yazmak, yazılanı paylaşmak yaşamın anlam kazanmasıdır, renklenmesidir. Yalnız okuyan insanların mücadeleden başarıyla çıkması  mümkün olmuyor maalesef!..  Mücadeleden başarıyla çıkabilmek için aktarılan bilgileri esas kaynağından araştırmak ilk adım olmalıdır. Bununla da yetinmeyip, önümüze çıkan deneyimlerden dersler çıkarıp, çareler üreterek nihai hedefe ulaşılacağı akıllardan çıkarılmamalıdır!. 

Ben, pes eden değil, mücadele eden, savaşmayı seven, yenilmekten korkmayan,  mutlaka bir gün yeneceğini bilen  ulusların,  destan  yazacaklarına yürekten inanırım.  Muharebe  kaybedilebilir ancak daha şümullü olan ve nihai hedeflere ulaşabileceğimiz  ‘Savaş’ı  kaybetmemektir  esas olan!.      

Elim titreyerek yazmaya çalıştığım son tümceye özellikle dikkatinizi teksif etmenizi rica ediyorum. 

1974 yılından bu güne kadar  haklı olduğumuz  ve zaferle sonuçlanan Kıbrıs Barış Harekatı  tarihe altın harflerle yazılmışken, 43  yıl sonra  masa başında kaybetmek için mi dökülmüştü bunca  kan?! Verilmişti bunca şehit, olmuştu bunca gazi!.. 

(…..) O nedenle diyorum ki, vatan uğruna   şehit düşenlerin kemikleri sızlarken, gazi mertebesine erişenlerin düşürüldüğü duruma benim içim sızlıyor!..

Yalnız ana vatan Türkiye’den verdiğimiz zayiat 498 kişi olunca,  işin önemine binaen  siz okurlarımı  20 Temmuz 2017 yılında ülkemizde yapılan Kıbrıs Barış Harekatının kutlama görüntüleriyle baş başa bırakıyorum. 

Yorum yüce Türk Halkınındır.   


Kıbrıs Barış Harekatı’nın 43’üncü yıl dönümü ve 20 Temmuz KKTC Barış ve Özgürlük Bayramı dolayısıyla ilk tören Anıtkabir’de yapıldı. Etkinlikler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçisi Fazıl Can Korkut’un da katılımıyla Ulus Atatürk Heykeli önünde devam etti.