Ben matematik kafalı, üç satırı bile ezberlemeyi üç günde başarabilen biriyim. Ama bu gezilere başlayıp, antik kentleri gezerken, o yıkıntıların arasında kendimi o çağlarda bulunca, tarihin ezber değil, hayat olduğunu fark ettim.
Siz de antik kent deyince tüyleri diken diken olanlardan mısınız? Yıllar boyu, taa ilkokuldan beri sadece kitaplara bağlı kalınarak anlatılan tarih derslerinden, ezberletilen ve daha sınavdan çıkmadan unutulan tarihlerden mi muzdaripsiniz? Maalesef ülkemizin acı gerçeği bu. Anket yapsanız 100 çocuktan sadece biri bile tarihi seviyorum derse şanslısınız. O çocuğun arkasında da, ya tarihi görsel olarak çocuklarına sevdirmiş bir aile, ya da dersleri eğlence haline dönüştürüp ezberden uzaklaştırıp, hafızasına yer ettiren bir öğretmen vardır.



Ben biraz şanslı olanlardanım. İlkokul 3. deyken sınıf öğretmenimiz hastalanmış ve uzun bir süre rapor almıştı. Yerine verilen yedek öğretmen tarihi hikayelerle süsleyerek anlatan bir tarih öğretmeniydi. Çoğu derste bize tarihi hikayeler anlatırdı. O anlattıkça bütün sınıf o hikâyelerin içinde kaybolur, kimi zaman, atlarımızın üstünde elimizde kılıç savaşa dalar, kimi zaman zafer kazanan sultanın yanında yer alır, bizi alkışlarla karşılayan zavallı halk başımızdan gül yaprakları saçarken gururla yürürdük. Bazen kurtuluş savaşında kağnımızla mermi taşır, bazende devrimleri anlatmak için mücadele verirdik.

O kadar seviyorduk ki o hikayeleri, anlatılan diğer dersleri inanılmaz hızlı bir şekilde kavrayıp, derslerimizi çalışıp zaman kalsın da daha anlatsın diye uğraşıyorduk. Kendi öğretmenimiz iyileşip geldiğinde şaşkınlık içinde o öğretmen gidecek diye üzülen bir sınıfla karşılaşmıştı. Ama maalesef ezber tarihe döndükten sonraki hayatımda tarih benim için hep bir kâbus, nefret edilmesi gereken bir ders oldu.
Aslında bence antik kentlerin hangi yılda yapıldığını hatırlamak o kadar da önemli değil. Neler yaşadıklarını, kimlerin egemenliğinde kaldıklarını öğrenmek, net tarihlerini bilmesek de olayların akış sırasını öğrenmek, binaların muhteşem mimarisinin günümüzde hala kopyalandığını görmek, oralarda yaşananları, çevrenin ve ekonominin doğa olaylarıyla nasıl şekillendiğini görmek, işte önemli olan bu. 
Şimdi gelelim tarihten alamadığımız derslere ve bizim kendimizi “Modern???” çağlarda yaşıyoruz diye bilirken gezilerimizde öğrendiklerimize. Hah şimdi sıkı durun. Hanginiz biliyorsunuz antik kentler yapılmadan önce şehrin bilgelerince planlarının hazırlandığını, alt yapısının tamamlandığını, kentin su ihtiyacı için kilometrelerce kemerler döşenip suların taşındığını, ama gene de tedbir olarak yağmur sularının birikmesi için sarnıçların yapıldığını, atık sular için yer altına kanallar yapıldığını, sanata çok önem verildiği için tiyatrosu olmayan kent olmadığını, günümüzde anca bilgisayarla çözülebilen tekniklerle yerlere, duvarlara muhteşem mozaik döşemeler yapıldığını? Her şey ince detaylarıyla hazırlandıktan sonra da halkın şehre taşındığını. Ben bilmiyordum. Ama her öğrendiğim bende daha da öğrenme isteği uyandırdı.
Çok uzattım biliyorum . Aslında size bugün size İztuzu’nu ve Kaunos’u anlatmak istiyorum. Kaunos, Dalyan Çayı'nın sağ tarafında, Dalyan kasabasının karşı kıyısında, Kaya Mezarları ile  yanyana, Çandır Köyü sınırları içinde bir antik kent. Kuruluşunun MÖ. 10.yy a denk geldiği sanılıyor. Neredeyse bütün antik çağ kentleri gibi Kaunos'un da bir kuruluş efsanesi var. Apollon'un oğlu kral Miletos'un biri kız biri oğlan ikizleri olur. Erkeğe Kaunos, kıza Byblis adı verilir. Çocuklar büyüdüklerinde Byblis kardeşine aşık olur. Kaunos'a aşkını anlatan bir mektup yazar. Kaunos bu duruma çok öfkelenir ve kendisini sevenlerle birlikte babasının ülkesinden ayrılarak bu bölgede kendi adıyla anılacak Kaunos'u kurar. Byblis ise üzüntüsünden yüksek bir kayaya çıkarak kendisini aşağı atar. Ama su perileri Nympheler Byblis'e acıyarak onu Dalyan Çayı'na dönüştürler. Byplisin göz yaşları yıllardır burada çağlar durur. Kaunos, Likya ve Karya ugarlıklarıyla aynı zamanda ama onların aksine gerçek Anadolu insanlarının kurduğu, şehirleri ve köyleri de olan bir uygarlıkmış. Dilleri, adet ve gelenekleri, tanrıları ile tamamen Anadolu insanı ile benzerlik gösteriyorlarmış. Mesela Palaestra'nın aşağısında bulunan 5000 kişi kapasiteli tiyatro, Anadolu geleneğine uygun olarak güneybatıya dönük olarak yapılmıştır. Kaunos MÖ. 4.yy civarında Helenler tarafından kolonize edilmiş, daha sonra sırasıyla Karya, Doğu Roma ve Likya egemenliklerinde kalmıştır. 


Hani doğa olaylarının tarihe yön verdiğinden bahsetmiştim ya, işte gemilerin yanaştığı, kocaman bir limana sahip, ticaretle geçinen, bolluk içindeki Kaunos’un kaderi de MÖ. 296 yılında yaşanan büyük Rodos depremiyle değişmiş. Deprem o kadar güçlüymüş ki, sadece her yeri yıkmakla kalmamış Dalaman Çayı’nın da yatağını değiştirmiş. Bu değişiklik çayın getirdiği alüvyonların yönünü değiştirip , limanda biriktirmeye başlarken limanı doldurmuş, ama aynı zamanda muhteşem bir doğa olayına da sebep olmuştur.

Dalaman Çayı eski yatağından akmayınca kumların sürüklenmesi tersine dönmüş, dalgalar kumları kıyıya doğru sürüklemeye başlamış. Ama kıyıya yakın kayalıklar dalgaların hızını kesince yıllar içinde altın sarısı kumlar kayalıkların önünde birikmiş ve İztuzu Plajı'nı oluşturmuş. Tabi ki beraberinde de Carettalar için harika bir yumurtlama alanı.
Limanın dolduğu zamanlarda bile Dalaman Çayı Ticari gemilerin geçişine izin verdiği sürece burada hayat devam etmiş. Daha sonra Türk boyları tarafından ele geçirilen kent 15. yy daki büyük sıtma salgınından sonra tamamen terk edilmiş Ancak çayın doldurduğu limanın bataklık haline gelmesi tabi ki beraberinde sivrisinekleri ve sıtma hastalıklarını da getirmiştir. Hellenistik çağın Arp ustası Stratikonos sokaklarda gördüğü yeşil benizli insanlardan sonra Kaunos için "insanların ömrü de yapraklarınkine denkti" diye not düşmüştür. Sıtma bu bölge için 1940 lara kadar binlerce yıl dert olmaya devam etmiştir. Ama belki de bu sayede diğer antik kentler gibi talan edilmekten kurtulmuş, yüzey araştırmalarıyla yeri daha önce tesbit edildiği halde kazılara 1966 yılında ancak başlanabilmiştir.

Yukarıdaki fotoğrafta medeniyetin nasıl geri gittiğini gözlemleyebiliyorsunuz. Dev bloklardan oluşmuş bu merdiven ve duvarların üzerine zamanla, çevreden toplanmış taşlarla binalar belki evler yapılmış, iki uygarlık üstüste!! Onlarda zaman aşımına uğrayıp terk edilince üzerleri kumlarla kaplanmış.
Kaunos kazıları hala devam eden, dolayısıyla halâ büyüklüğü günden güne ortaya çıkmaya devam eden bir kent. İçinde kazısı bitmiş olarak kilise, hamam, tiyatro, tapınaklar, tarihi çeşmeler var ve halâ gizemi çözülemeyen, bir ölçüm istasyonu olduğu düşünülen yuvarlak bir bina var. Antik limandan başlayıp, Balıklı dağın zirvesine kadar uzanan kent surlarının nasıl yapıldığı ise günümüz için hala muamma diyor arkeologlar. Çünkü bazı noktalarda genişliği 4 mt yi bulan surlar, taşların yontularak birbirinin içine geçirilmesiyle harçsız olarak yapılmış. Surların olduğu bölgeler çalışması zor sarp yerler, kullanılan taşlar çok büyük olduğundan, o günkü şartlarda nasıl taşınıp nasıl üstüste konulabildiği hala çözülememiş. Yukarıdaki fotoğraflarda Pencere taşlarının kalınlığı yaklaşık 2 metre ki bunlar inceltilmiş.
Ben kazı alanına bakarken keşke arkeolog olup, bu tarihi gün ışığına çıkaranları hislerini paylaşabilseydim diye çok istedim. Umarım onlar da aynı heyecanı taşıyorlardır da sadece kazandıkları ve mecburen okudukları bir bölüm değildir.
Kaunos bizim yolumuz her düştüğünde uğrayıp, yeni kazılarda ortaya çıkanları görmek için can attığımız bir yer oldu.

Kaunos’u gezdikten sonra hemen yakında Kral Mezarları var onları da görmeyi unutmayın. Tamam tamam daha tarih yazmayacağım bugün. Gidince okursunuz onları da. Biz onları da gezip yakınındaki minik tek arabalı feribotlarla karşıya geçip İztuzu’na gidin geçtik. Çok değişik bir deneyim, harika bir manzara ve doğaydı. Köylünün isyanına rağmen buraya köprü yapılmıyormuş. Aman yapmasınlar bu doğa bozulmasın. Bu şekliyle arabaların çok da tercih ettiği bir rota değil hala. Maalesef feribot maceramızın videosunu burada paylaşamıyorum ama blogumuzda seyredebilirsiniz.
Kaunos’a Ulaşım
Kaunos'a dört şekilde ulaşılabiliyor.
• Birincisi Dalyan'dan teknelerle karşıya geçip 10 dk lık bir yürüyüşle üst girişe çıkarsınız.
• İkincisi gene teknelerle arkeologlar evinin yakınına geçip 5 dk lık bir yürüyüşle gene üst girişe ulaşılabilir.
• Üçüncü olarak Tekne ile direkt Kaunos alt giriş iskelesine geçilebilir.
• Dördüncü ve son olarak da Marmaris Fethiye yolundan, Dalyan tabelasına doğru dönüp, göl kenarından feribot tabelalarını izleyip kendi aracınızla üst girişe gelebilirsiniz.

İztuzu gözünüzün alabildiğine kum bir alan. Bu arada hemen söyleyeyim yukarıdaki fotoğrafın çekildiği yer, haritadaki mavi nokta, gözlem kulesinin gölgesindeki adam ise meraklı Halûk. İztuzu’na isterseniz Dalyan’dan teknelerle, isterseniz minibüslerle ulaşılabiliyor. Biz aracımızla gitmeyi tercih ettik. 4.5 km uzunluğundaki sahilin sonuna kadar harika bir yürüyüş yaptık, kalabalık sezon bittiğinden ıssız bir adadaymışcasına etrafta kimseler olmadan denizin ve kumların tadını çıkarabildik. Sezonda burası hem çok kalabalık oluyor hem de “caretta caretta” ların yumurtlama alanı olduğundan hava kararmaya başlarken boşaltılıyor. Biz görmedik ama yumurtlama zamanı gidenler caretta carettalarla yüzebiliyorlarmış. Tabi çok yaklaşmamak şartıyla, yoksa onların da kendini savunmak için yolları var. Çok yaklaşılırsa ısırabiliyorlarmış.

İztuzunda zamanınız varsa gün batımını kaçırmayın.
Nerede kalınır? Ne yenir, ne içilir? Sorularını geçiyorum. Dalyan küçük sevimli bir turistik kasaba. 
Dolayısıyla her yer otel, pansiyon, cafe, bar ve restaurant dolu. Keseniz neye elveriyor, canınız ne istiyorsa bulabilirsiniz.
Cuma günü giderseniz halk pazarını gezip, köylülerin yetiştirdiği taze meyve sebzelerden alabilir, karavan veya çadırla seyahat ediyorsanız, doğallığın tadını çıkartabilirsiniz.
Hele şimdi bu zamanlar İztuzu’na gitmenin tam zamanı, okullar açıldı, kalabalık azaldı, güneşin bunaltan yakıcılığı azaldı, oteller tenhalaştı ve fiyatları ucuzladı. Daha ne olsun ? Yalnız aklınızda olsun teknelerle tura çıkacaksanız pazarlık yapmayı unutmayın, bazen yarı fiyatına kadar inebiliyorlar.