Demokrat Parti 1950 yılında iktidara geldiğinde, Türkiye çok partili hayata da geçmiş oluyordu. Halk DP’nin Genel Başkanı Adnan Menderes ve partisini o kadar sevmişti ki, 1950’de yüzde 52 ile iktidara getirdiği DP’yi 1954’de  1957’de yüzde 47 ile iktidarda tutuyordu. 
Seçimler DP’nin iktidardan uzaklaşmasına yetmediğine göre bu durum halkın idareden memnuniyeti olarak değerlendirilmelidir. Ve fakat iç kargaşa başlamıştı. Özellikle gençler, üniversite öğrencileri arasında başlayan kavgalar ülkeyi geriyor, huzuru bozuyordu.
18 Nisan 1960 günü “CHP'nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı faaliyetleri olduğu gerekçesiyle meclis araştırmasına açılması”  şeklindeki önergesi karşısında İsmet İnönü şöyle diyordu:
“Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.(…) Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır.)
5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemi, cumhuriyet tarihinin ilk "sivil itaatsizlik" eylemi olarak da anılır. Dikkat edelim; 5. ayın 5. günü saat 5’te Kızılay'da gerçekleşmesi nedeniyle eyleme ayrı bir anlam yüklenmiştir. 5’ler sempatik bir kurgu oluşturmuştur.
O gün Kızılay’da yaşanan şu olay da ilginçtir;
O zamanlar öğrenci olan, eski CHP lideri Deniz Baykal, Menderes'in yakasına yapışmış, Başbakanın “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes’in cevabı ise ilginçti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”
Bir yanda sokaklarda, Üniversite alanlarında hükümete karşı eylemler yapılırken, aslında hükümet seçim kararını da almıştı. Yani eylem yerine seçim çalışması yapması gerekenler, sandığa inançlarını yitirmiş olmalıydılar.
27 Mayıs 1960 günü Konya hükümet meydanında DP’nin Konya mitingi yapılacaktı. Bir gün önce Eskişehir’de seçim çalışmasına katılan Menderes, miting için Konya’ya gelirken, gece Kütahya’da yakalandı. İhtilal olmuş, DP iktidardan indirilmiş, sandık milletin önüne konulmamıştı.
Menderes hükümetini halkın yine iktidara getireceğine kesin gözüyle bakılıyordu ve DP’yi iktidardan uzaklaştırmanın başka çözümü de yoktu. Zaten İnönü dememiş miydi, “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır” diye. Çıkarılan iç kargaşa bunun en iyi altyapısıydı.
Gelelim bugüne;
AK Parti 2002’de yüzde 35 ile geldiği iktidarda halkın desteğini hiç kaybetmedi. 2007’de yüzde 47 ile iktidarını yeniledi, 2011’de yüzde 50 ile oyların yarısını aldı. Mukayese edince DP’den daha istikrarlı bir çıkış yaşadığı görülür.
AK Parti iktidarıyla geçen sürede alternatif bir muhalefet yapısı oluşmadı. Bırakın iktidarı devralacak seviyeye gelmeyi, AK Parti’yi zorlayacak kadar bile güç oluşturamad ı muhalefet.
Bunun için Gezi eylemleriyle başlayan süreçte başta muhalefet partileri olmak üzere kimse “Gelin erken seçim yapalım” demedi.
Eylemciler, çözümü kaos ortamında gördüler. Bu yüzden de Gezi Parkı bahanesiyle iktidarı “Halkın karşısında, halkla savaşır bir şekilde’ göstermeye çalıştılar.
Şunu da unutmayalım; AK Parti iktidarından memnun olmayan iç unsurlardan çok, dış unsurlar vardır. Küresel düşündüğümüz zaman, Türkiye’nin gelişmesi, her bakımdan büyümesi, birçok ülkenin hoşuna gitmemektedir. Dolayısıyla Gezi Parkı bahanesiyle başlayan eylemlerde yabancıların bulunması, hatta başrol oynaması asla yabana atılmamalıdır. Tıpkı 1960’daki gibi onların Taksim’de, Kızılay’da parmaklarının değil, gövdelerinin olduğunu görmek gerekir.
Ne demişti 1960’ın ABD’li elçisi; “Bizim çocuklar işi başardı!”
Benzerliğin diğerine gelince;
Başbakan Erdoğan, Gezi eylemleri sırasında yurt dışından dönüşünde İstanbul’da coşkuyla karşılandı, Adana’da kendiliğinden oluşan bir mitingde konuştu. Ankara’ya dönüşünde ise Havalanından evine kadar çeşitli noktalarda miting konuşması yaptı. Ardından Milli İradeye Saygı mitingleriyle meydan turunu sürdürdü.
“Bekleyin, seçim geliyor” çağrısını, seçimden umudu olmayanların duymasını beklemek aşırı iyimserlik olur. 
Aynı çağrıyı Menderes’te yapmıştı.
Onların çağrısı ise hem 60’da hem bugün seçime değil, seçim şartlarını ortadan kaldıracak unsurlara. Söylemleri bunu açıkça ortaya koyuyor. 
Eylemlerinin dış aktörleri, içeride darbeden umutlarını yitirdiklerinde “Türkiye halkı zulümden inliyor” diyerek uluslararası müdahale bile isteyecek kadar da ileri gidebileceklerdir.
Batının Gezi’yi bu kadar önemsemesi, söylemleri ve üstüne vazife olmayan uyarılarında bunun sinyalini alabiliyoruz.
Yıllardır Filistin’e kulak tıkayan, Suriye’yi görmezlikten gelenlerin Gezi Parkı hassasiyeti bunun işaretini vermektedir.
“Başbakan’ın sonu da Menderes gibi olacak” diyenler, sadece içimizdeki bazıları değil.