Takvim’ler, 16 Eylül 1959 tarihini gösterdiğinde, Silsile-i Zehep Silsile-i Saâdât’ın, Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizden i’tibâren, 33. Halkası, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid, Sahibizaman ve Müceddid Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, Dâr-ı Bekâ’ya intikâl buyuruyorlar. Müceddid, irtihâl buyurduklarında, 71 yaşındaydılar. Ancak, uzun bir müddetten beridir, diyabetten-şeker hastalığından muzdarip oldukları için, yaşının fevkinde gösteriyorlardı. Yaşı sorulduğunda da, Fahr-i Kâinât Efendimizden daha uzun müddetli ömür sürdükleri için, hicap duyar, “63’den sonra nîce yıllar geçti,” diye geçiştirirlerdi.

Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazret’leri, 1959 yılının, ilkbahar ve yaz aylarında, Ankara, İzmir ve Konya’yı ziyâret etmişti. Bu ziyâretler sırasında, bu üç büyük Vilâyetimizde, İmam-ı Rabbânî Evlad’larıyla görüşmüş, Medreseler ve Ders-iâmlık yıllarında, arkadaş olduğu ve sonraki yıllarda da muhabbetleri devam eden arkadaşlarıyla görüşmüş, buralarda bulunan ma’nevî dinamikleri ziyâret etmiştir. Ankara’da Hacı Bayram-ı Velî, Konya’da, teberrüken kendisine, “Evliyâullah’ın Şımarık Çocuğu,” diye iltifat ettiği, Haz.Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazret’lerini ziyâret etmişti. (Mürşid’in Haz.Mevlânâ’yı ziyâreti, Haz.Mevlânâ Türbe’sinin, resmen kapalı olduğu bir güne rastlaması, buna rağmen, sabah namazını Mevlânâ Türbe’sinin yanıbaşındaki Selimiye Cami’i’nde kılmaları, namaz’dan sonra doğrudan Türbe’ye teveccüh etmeleri ve ziyâret’in gerçekleşmesinde, olağanüstü vukuatı, daha önce bu Köşe’de anlatmıştım. İnşâ Allah! Bir başka yazıda anlatırım.)

Sonradan anladık ki, Müceddid, Ankara’da, İzmir’de ve Konya’da bulunan İmam-ı Rabbânî Evlâdı’na ve burada bulunan toprağın altındaki ve üstündeki ma’nevî dinamiklere veda ediyordu.

İrtihalinden bir-kaç gün önce, İstanbul-Rami, Topçularda, Merhûm, Mustafa Çırpanlı Hoca’mızın okuttuğu Tekâmül Talebe’sini ziyaret’lerinde çok ehemmiyetli nasîhatlerde bulunduktan sonra, selâmlayıp du’a ile ayrıldıktan sonra, geri dönüyor, “Evladımı dünya gözüyle bir kerre daha göreyim,” diyerek, Mübârek gözlerinden iki damla yaş akıtarak ayrılıyor.

Müceddid, irtihalinden tamı tamına, 70 gün, iki ay on gün kala, Hicrî Takvime göre, Muharrem Ayı’nın birinci günü, İstanbul-Çamlıca, Kısıklı’da bulunan köşk’lerinin biraz aşağısında bulunan, “Ziyârethâne” dediğimiz, bahçe içinde tek katlı iki oda’dan ibaret mekânında bulunuyor. İftar saati yaklaştığında, dâimâ yanında bulunan, Ali Dayı’ya (Ali Yılmaz), “Alî Dayı! Biletçi Mehmed Bey’in işten dönüş saatidir. (Biletçi Mehmed Bey, Müceddid’in ilk talebe’sinden ve ilk mensûbîn’den, Alanya’lı, Şıh’ın Ahmed Ağa’nın oğullarından, devrin, Denizyolları Şehir Hatlarında, Gişe Me’muru olarak çalıştığı için, “Biletçi Mehmed Bey,” olarak meşhur olmuştu.) şu anda tramvay’dan inmek üzeredir. Kendisini karşılayınız, iftarı beraber yapalım,” buyurur. Ali Dayı, Biletçi Mehmed Bey’i karşılar, Efendi Hazret’lerinin da’vetini iletir. Bu da’vet ve iltifat karşısında, son derece mahcûp olan Biletçi Mehmed Bey, Ali Dayı’nın arkasında, süklüm-büklüm, sanki yere yapışmışçasına, Ziyârethâneye, huzura gelir.

Beraberce iftar edilir. İftar sırasında, Müceddid, Biletçi Mehmed Bey’e hitâben, “Mehmed Beeey! Artık, bu dünya’nın ve bu dünya ni’metlerinin tadı-tuzu kalmadı,” buyuruyor. İftar’dan sonra, akşam namazını bizzat kıldırıyor, namaz’dan sonra, ilk def’a olarak, teberrüken, Hatm-i Kâdirî, (Zikr-i Celî Yolu’nun en önemli, Turuk-u Âliye’den, Abdülkadir-i Geylânî (K.S.) Hazretlerine izâfeten, “Kâdirî’lik Tarikatına has hatim.) yaptırıyor.

İftar’da ve Kâdirî Hatminde bulunan, Seyfeddin Alkan Hocamıza:

- “Evlâdım Seyfi! Bu Hatm-i Kâdirî öğrendin, unutmamak için not al, Topçulara gittiğinde orada bulunan talebe’ye iyice öğret ve not ettir,” buyuruyor. –Turuk-u Âliye’den, gerek Zikr-i Hafî olsun, gerekse Zikr-i Celî olsun, herhangi birisinin o devirde şeyhi bulunmuyorsa, gerçekten ehil ve liyâkat sahibi şeyhi kalmamışsa, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil, Mükemmil, Medâr Mürşid (Zâten “Medâr Mürşid” ifadesi, aslında bunu ifade eder.) ve Müceddid Tarîkat-i Nakşiyye’nin Şeyhi olduğu halde, aynı zamanda Tarikat-i Kâdiriyye-i Âliyye’nin de şeyhidir. Onun içindir ki, her hafta Çarşamba geceleri yapılan Hatm-i Hâcegân yanında, zaman zaman, teberrüken, Hatm-i Kâdirî de yapılır.

Bu iftar ve hatim’den tam on gün sonra, Muharrem-i Şerif Ayı’nın onuncu günü, Âşûrâ günü, Alanya’lı, Biletçi Mehmed Bey Hakk’ın rahmetine kavuşur. Cum’a gününe rastlamıştır. Kendi evi’nin de bulunduğu Kısıklı’daki Tarihî Cami’de, Cum’a Namazını ta’kiben kılınan cenaze namazını bizzat Müceddid kıldırır, Biletçi Mehmed Bey’in Mübârek Na’şı, şimdiki ismi, Çamlıca Mezarlığı olan, o tarihlerde Çakaldağı Mezarlığı’na defnedilir. Def’nin sonuna kadar Müceddid hazır bulunur ve defin işlerine nezâret eder ve du’a buyurur.

Cenâze ve defin sonrası, Ziyârethâne’de Müceddid son derece üzüntülüdür. Yanındakiler, “Efendim, Mehmed Bey sizin konuşmalarınızdan notlar tutuyordu. İzin verirseniz, yazısı düzgün kardeşlerimizden birisi, notlar tutsun, Mehmed Bey’in boşluğunu doldurmaya çalışsın. –Biletçi Mehmed Bey’in eski Türkçe-Osmanlıca yazısı çok güzeldi. İnci gibi dizer, estetik ve rahat okunan bir yazı stili vardı. Efendi Hazret’lerinden tuttuğu notları havî bir not defteri bu Fakir’in husûsî arşivi arasında bulunmaktadır. 50 yıldan fazla bir zamandır, muhafaza ettiğim bu belge, ma’nevî veçhesiyle de arşivimin en kıymete değer belgesidir.-

Müceddid, derîn bir “Aaaah!” çektikten sonra, “Mehmed Bey bize iki ay daha lâzımdı,” buyurur. Biletçi Mehmed Bey’in 10 Muharrem Âşûrâ günü vefatından tamı tamına, 60 gün, tamı tamına, iki ay sonra 13 Rebîü’L-Evvel ayında irtihal buyurdular.

16 Eylül 1959 günü akşam saatlerinde, “İrciî,” emrine muhatap kılındığında, hazır bulunanlar, damat’ları, Kemal Kacar, Hüseyin Kâmil Denizolgun, Lütfi Davran ve Mustafa Çırpanlı’nın hazır olduklarını biliyoruz. Defin işleminin ilk gereği, Defin Ruhsatı için Belediye Hekimini da’vet ederler. Belediye Hekimi şöyle Zâhirî bir muayene için, Mübârek yüzünden-göğsünden çarşafı kaldırdığında, hayretler içinde, “Ben Hocamız için defin ruhsatı veremem. Çünkü kalbi çok sağlıklı bir insanın kalbi gibi hâlen çalışmaktadır,” diyor. Gerçekten de Mübârek Kalbi, “Allah! Allah! Allah!” diye atmaya devam ediyor, kalbinin hareketi, üzerine örtülen çarşafın üstünden bile farkediliyordu. Yakınları, “Bizler biliyoruz, kalbi çalışıyor, fakat ruhunu teslim etmiştir. Doktor Bey, siz lütfen defin ruhsatını veriniz,” diye rica’da bulundular. Belediye hekimi, Refika’sının, Kız’larının, damat’larının imzalarını aldıktan sonra, ancak, defin ruhsatını vermişti. (Araştırmalarım sırasında, bu belgelere ulaşmak için çok büyük bir uğraş verdim, Üsküdar Belediyesi 1984 yılında, Müstekîl Belediye haline gelince, Belediye Şube Müdürlüğü dönemindeki bütün arşivini, İstanbul Büyükşehir Belediye’sine aktarmış ve maalesef, Büyükşehir Belediyesi bu arşivi, S.K.A. (Selilöz ve Kağıt Fabrikalarına,) kağıt hamuru yapılmak üzere satmış ve imha edilmiştir. Bu bakımdan bütün çabalarıma rağmen, bu belgelere ulaşamadım.

SEYYİD HÜSEYİN KÂMÎL DENİZOLGUN AĞABEY DE BİR EYLÜL AYINDA HAKK’A YÜRÜMÜŞTÜ!...

Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretleriyle, Hâce Hafîza Hanımın damat’ları, Merhûm, Kemal Kacar’ın bacanağı, Merhûme, Hâce, Hadîce Bedîa Kacar’ın eniştesi, Mehmed Beyazıd Denizolgun, Ahmed Arif Denizolgun ve Gülderen Denizolgun Kuriş’in babaları, Merhûm, Seyyid, Hüseyin Kâmil Denizolgun Beyağabeyimiz, 07 Eylül 1992 tarihinde, İstanbul-Çamlıca, Kısıklı’daki evinde Hakk’a yürümüş, Mübârek Na’şı, Karacaahmed Sultan Mezarlığı’nda, Efendi Hazret’lerinin ayak ucunda defnedilmişti.

Kâmil Beyağabey, ismiyle müsemmâ, Haz.Hasan Efendimizin soyundan, Seyyid, güzel ahlaklı, deniz gibi derîn hoşgörülü, hem Kâmil hem de olgun bir insandı. Fazilet Neşriyat ve Ticaret Anonim Şirketi’nin ve Ufuk Gazetesi’nin kuruluşunda, kendileri, İdare Meclisi Başkanı, bendeniz, Müessese Müdürü olarak beraber çalışma şerefine nail olmuştum. Bendeniz, kendisini Haz.Osman’a benzetirdim. Gerçekten, ehl-i Hayâ birisiydi. Küçüğüne-büyüğüne, “Siz,” diye hitap eder, sizden bir rica’da bulunurken bile, mahcubiyetten yüzü kızarırdı...

BÜYÜĞÜMÜZ, AHMET ARİF DENİZOLGUN DA BİR EYLÜL GÜNÜNDE HAKK’A YÜRÜDÜ!...

Ramazan Bayramı Arife’sinden beridir, Orta Anadolumuzun en güzel ve Tarihî şehir’lerinden birisi olan, Konya-Beyşehir’deyiz. 08 Eylül 2016 Perşembe günü, Sabah Namazı vaktinde, cep telefonlarımıza, yakınlarımızın gönderdiği SMS mesajları düşmeye başladı. Dikkat kesildik, bir türlü inanmak istemedik. Ama, ortada bir gerçek vardı. Evet! Büyüğümüz, “Irciî,” emrine muhatap olmuş ve bu emre ittibâen, Hakk’a yürümüştü. Sosyal Medya’da, herkes hayretler içinde, neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. İlerleyen saatlerde, iyi haber alan kaynaklarıma müracaat ettim. Büyüğümüz, 09.Eylül Cum’a günü, bir Perakendeci Mağazalar Zinciri’nin Alanya Şubesi’nin açılışında bulunmak, Antalya ve Almanya’da ba’zı ziyâretlerde bulunmak üzere, 07.09 Çarşamba günü Antalya’ya gitmiş orada hafif bir kriz geçirmiş, derhâl İstanbul’a dönmüş, kendisini iyi hissetmiş olmalıdır ki, Hastahâne’ye değil de, Beykoz-Polonez Köyü civarındaki çiftlik evine geçmiştir. 07 Eylül’ün, 08 Eylül’e döndüğü saatlerde, saat 00.2’de veya 00.4’de bu sefer çok ciddî bir kriz daha gelir. Bu kriz hem kalp krizi, hem de beyin kanaması şeklinde vurur. Makam şoförü ve diğer yardımcıları derhal en yakın hastahâne olan, Beykoz Devlet Hastahanesine kaldırılır. Verilen bilgilere göre, yapılan müdahalelere rağmen, tedâvî gayret ve çabalarına cevap vermez. Hakk’a yürür.

Cenazesi, 08.09. Perşembe günü, öğle ile ikindi arasında, İstanbul, Büyük Selimiye Camiî’nde kılınan cenaze namazından sonra, Karacaahmed Sultan Mezarlığında, Dedesi, Süleyman Hilmi Silistrevî (K.S.) Efendi Hazretlerinin ayak ucunda, onbinlerce İmam-ı Rabbânî Evladı’nın iştirakiyle defnedilmiştir.

AHMED ARİF DENİZOLGUN KİMDİR?

Merhûm Ahmed Arif Denizolgun, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Silistrevî Efendi Hazret’lerinin Küçük Kızı, Merhûme Hâce, Feriha Ferhan-Seyyid Hüseyin Kâmil Denizolgun çiftinden olan 2. Torunu, Feriha Ferhan-Seyyid, Hüseyin, Kâmil Denizolgun’ların oğulları, Merhûme Hâce, Hafîza Tunahan’ın torunu, Merhûme, Hâce, Hadice Bedîa Kacar’ın Yeğeni, Mehmed Beyâzıd Denizolgun’un Kardeşi, Gülderen Denizolgun Kuriş’in Ağabeyi, Alihan Kurişi’nin dayısı, 18 Haziran 2000 yılından beridir, İmam-ı Rabbânî Evladı’nın büyüğü ve Ağabeyi idi.