Edille-i Şer’iyye, Şer’i Şerif’in hüküm’lerinin, ibâdet’lerinin, Muamelât-ı Nas’a aid her türlü işlem’lerin delilleri, dörttür. Bunlar’dan ilk iki delil, birincil delil olup, (esâs ve Asle’l-Usûl olup), bunlar, Kitap ve sünnettir. Kitap, Allah’ın Kelâmı, Kur’ân-ı Kerim, 6.660 civarındaki âyet-i Kerimeler, Nâss’lardır. Kur’ân-ı Kerim, âyetler Vahy-i Metlûv, yâni, Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla indirilen, Cebrail tarafından Resulullah salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimize okunan, Peygamber’imiz tarafından da Ashabı’na okunan, vahiy kâtipleri tarafından yazılan, vahiy hâfızları tarafından hıfz edilen, ezberlenen, ümmete tevâtüren intikâl ettirilen birincil delil, Nass’lardır. 

SÜNNET: Resûl-i Ekrem, salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimizin Kavlî, (söyledikleri), Fiîlî (bizzat yaptıkları), İkârî, (Alu-Ashabından olanların yaptıkları ibâdete ve günlük hayata dâir yaptıklarına i’tiraz etmemiş, tashîh etmemiş olması), sünnettir. Kavlî, Fiîlî ve İkrârî sünnet’lerden ümmete intikâli, Tevâtür derecesinde, lafızları değilse bile, mefhûmları Tevâtür derecesinde olanlarla, Haber-i Meşhûr olup, sarahat ifâde edenler nass’dır ve tıpkı âyetler gibi, Edille-i Şer’iyye’nin ikinci delili, tıpkı, âyet’ler gibi birincil delildir. 

“Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o (elçiye) Resûle, o ümmî Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr’a (Kur’ân’a’ uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (A’raf 7/157)

Temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılmak şer’î hüküm vazetmek, ortaya koymaktır. Şer’î hüküm va’z’etmek, Şârîğnin işidir, Şâriğ, farz, vâcip, sünnet, müstehap, haram, mekruh, müfsid gibi kulların fiîllerine aid hüküm koymak Allah’ın hakkıdır, Allah’ın izniyle Şârif olan Resulullah’ın hakkıdır. 

“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız, (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti sonra en yüksek ufukta iken asıl şekliyle doğruldu.” (Necm 53/1, 2, 3, 4, 5, 6, 7)

Hadis-i Şerif’ler, Peygamber’in sözü, fiîli, ve İkrârı, Allah tarafından kendisine vahyedilen, doğrudan veya melek vasıtasıyla, ya da, rü’ya’i sâdıka ile vahyedilen ve fakat Kur’ân gibi metluv olmayan vahiydir. Onun için de Tevâtür derecesinde, meşhûr, sarîh hadis’ler nass’dır ve birincil delildir. 

“Allah’ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamber’ine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse (ne getirdiyse) onu alın, size ne yasak kıldıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr 59/7)

Ümmetin, Peygamber’in getirdiği her emre uyması ve her yasaktan kaçınması Allah tarafından emredilmiş olması da, sünnet’in nass olduğunu ve dolaysiyle birincil delil olduğunu gösterir. 

Edille-i Şer’iyye’den diğer ikisi, asle’l-Usûl olan ve birincil delil kabul edilen, kitap ve sünnetten istinbât olunun, bir asır’da Ümmet-i Muhammed salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin müçtehid’lerinin ittifakı “icmâ-i Ümmet” ile kitap, sünnet ve İcmâ-i Ümmetten istifade ile kıyas’lama ile elde edilen delil. 

KIYAS: Sözlükte, herhangi bir şeyi diğer benzerleriyle ölçmek ve onun seviyesine getirmek, demektir. Istılah’ta ise, aralarında birleştirici bir husus ve illiyet bağı varsa, Makûsün aleyh (üzerine kıyas bina edilen husus) Makîs (kıyasa konu olan) hususa da aynı hüküm verilir. 

Kur’ân-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Şarap, kumar dikili taşlar (putlar) fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir, bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5/90)

Âyet-i Kerime’de kat’î olarak haram kılınan madde, üzüm suyundan tahammur ettirilmiş, şarap’tır. Anasonla tahammur ettirilmiş, rakı, arpa suyundan üretilmiş bira ve hangi meyve’den ve sebzeden tahammur ettirilmiş olursa olsun, tüm müskirât (sarhoş edici olan her şey), Edille-i Şer’iyye’den “KIYÂS,” ile haramdır. 

Sevgili Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem: 

- Ümmetimin ittifakı, (herhangi dînî bir mes’ele üzerinde) kat’î (kesin) delildir, ihtilâf etmeleri (fıkhî, fer’î bir mes’ele üzerinde) geniş bir rahmettir.” 

Edille-i Şer’iyye’den, İcmâ-i Ümmet’in en büyük delili bu hadis-i Şerif’tir. 

Ayrıca, Peygamber’imiz, İçtihadı, Kıyas’ı da teşvîk etmiştir. 

Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Muaz bin Cebel’i Yemen’e vâlî olarak gönderirken, 

- Ey Muaz! Gittiğin yerde müşkil bir mes’ele ile karşılaştığında ne ile amele edeceksin? Ne ile hükmedeceksin?

- Allah’ın Kelâmı Kur’ân-ı Kerim’in âyet’leriyle hükmederim. 

- Allah’ın Kelâmında bulamazsan o takdirde ne ile hükmedersin?

- Resûlullah’ın sünnetiyle hadis-i Şerif’lerle hükmederim.

- Ya orada bulamazsan bu takdirde ne ile hükmedersin?

- Kendi görüşüme göre içtihad eder öyle hükmederim Yâ Resûlellah! Bu cevap’tan son derece memnun olan Allah’ın Resûlü, 

- Allahu Zülcelâle hamd-ü Senâ’lar olsun ki, bana Resûlü’nün Resûlünü gösterdi,” buyurdu. 

İÇTİHAD VE MÜÇTEHİD: 

Alim’lerin, Edille-i Şer’iyye’den hüküm çıkarmak için, aklî, ruhî, idrâkî, iz’ânî bütün gücünü kullanmasına İÇTİHAD denilir. Delil’den hüküm çıkarmak için bütün vüs’atini gücünü ve kuvvetini harcayan cehd eden kimselere de MÜÇTEHİD denilir. Müçtehid, delil değerlendirmesinde ve delillerden hüküm çıkarabilmek için, Tefsir İlmini, lafzını, ma’nasını ve lugavî ve şer’î ma’nalarını vecih’leri, delâlet, işret ve iktizasını, bilhassa, hüküm ayet’leri ki, takribî beşyüz âyeti Kerime vardır, bilmesi gerekir. Sünnet-Hadis İlmi’nin ihtivâ ettiği bütün mes’eleleri, hadis usûlünü sünnetin ümmete ulaşma yollarını, tevâtür, meşhûr ve haber-i Vâid, kıyas cihetlerini, şartlarını, hükümlerini, kısımlarını makbul veya merdûd olduğunu bilmesi lazımdır. 

Müçtehid içtihadında ba’zen, isâbet eder, ba’zen hata eder. İhtilâf edilen bir mes’elede iki doğru olmaz. Hakk birdir. Öyleyse, bir mes’ele’de ihtilâf edenlerden birisi isabet etmiştir, diğeri hata… Akabe bin Âcir’den rivâyete göre, Resûlullah Efendimiz salla’lllahu aleyhi ve sellem: 

- “İçtihad et, içtihadında isâbet edersen on sevap, yine içtihad et, hata edersen senin için bir sevap vardır,” buyurmuştur. 

Taberânî ve Ahmed’in Amr bin As hadisinden sevkettiği ve bütün hadis râvî’lerinin ittifakla rivâyet ettikleri bir hadis-i Şerif’te Sevgili Peygamber’imiz şöyle buyurmuştur: 

- “Hâkim hükmettiğinde içtihad eder, içtihadında isâbet ederse onun için iki ecir vardır. Hükmettiği zaman içtihad eder sonra da hata ederse onun için de bir ecir vardır.” 

En büyük müçtehid’ler, İmam-ı Â’zam Ebû Hanife, İmam-ı Mâlik bin Enes, İmam-ı Şâfî ve İmam-ı Ahmed Hanbelî, bunların talebesi, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ebû Yusuf ve İmam-ı Züfer gibi ve başkaları… 

Cenab-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de, “Allah size âyetleri böylece açıklar ki, düşünesiniz.” (Bakara 2/219) “Allah düşünüp anlasınlar diye âyet’lerini insanlara açıklar.” (Bakara 2/221) “İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar.” (Bakara 2/266) “De ki; kör ile gören hiçbir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (En’am 6/50) “Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye âyetlerini gösterir.” (Bakara 2/73) “Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.” (Bakara 2/242) “Eğer düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i İmran 3/118) “Apaçık kitaba andolsun ki biz, anlayıp düşünmeniz, için onu Arapça bir Kur’ân kıldık.” (Zuhruf 43/2, 3) “Düşünesiniz diye gerçekten size ayetleri açıkladık.” (Hadîd 57/17) “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara 2/269)

“İlimde yüksek pâye’ye erişenler ise; Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler (Bu inceliği) ancak aklıselîm sahipleri düşünüp anlar.” (Âl-i İmran 3/7)

Yukarıda meâllerini verdiğim tüm bu ayet-i Kerimeler, kulların, Ümmet-i Muhamed’in âlimlerinin, müçtehid’lerinin, fikirlerini, akıllarını kullanmalarını emretmektedir. Akıllarını, fikirlerini kullanan müçtehid’ler evveliyetle mezhep imam’ları ve onların en yakın çalışma arkadaşlarıdır. Mezhep’lerin temeli bu nass’lardır. 

Mezhep’ler yoktur, mezhepler fitne sebebidir, demek, tüm bu müktesebatı inkâr etmek demektir. 

(Devam edecek.)