Türkiye Cumhuriyeti’nin, 02.01.1992-2003 yılları arasında 10 yıldan fazla vazife yapan, 15. Diyânet İşleri Başkanı M.Nuri Yılmaz’ın dönemi, maalesef Diyânet tarihinde en başarısız, en sorunlu, Diyânet’in i’tibârını ayaklar altında sürüklendiği bir dönem olarak tarihe geçmiştir; Tek Parti Mütegallibe ve 1965 sonrası Adalet Partisi iktidarı dönemlerinde bile yapılmayan-yapılamayan müdahaleler, -ki, Diyânet tarihini incelediğimizde, Tek Parti Mütegallibe dönemi de dâhil olmak üzere, en fazla müdâhale ne yazık, 1965-1971 döneminde vuku bulmuştur.- Mehmed Nuri Yılmaz’ın, Diyânet İşleri Başkanlığı’nı deruhte ettiği dönemde yapılmıştır. M.Nuri Yılmaz, Çankaya müftüsü iken, zamanın DYP-SHP koalisyon hükûmetlerinde, DYP cenahının önemli isimlerinden, Başbakan’ın birinci yardımcısı gibi vaziyet eden Ekrem Ceyhun’un ısrarlı talebi ve gayretleri ile Diyânet İşleri Başkanlığı’na getirilmişti. Bilindiği gibi M.Nuri Yılmaz Erzurumlu, Ekrem Ceyhun da Erzurumlu hemşehirliler... DYP-SHP koalisyon hükûmetinde, koalisyonların tabiatı i’tibâriyle bir senden bir benden nakiller ve ta’yinler yapıldı. Liyâkat ve ehliyetlerine bakılmaksızın, tüm hemşehirliler önemli mevkilere ta’yin veya nakledildiler. Bunları, bizim memleketimiz özelinde bir yere kadar normal karşılayabilirsiniz, fakat Diyânet tarihinde hiç olmadığı kadar Diyânet İşleri Başkanlığı siyâsîlerin baskı ve müdahalelerine ma’ruz bırakılmıştı. 1991-2003 Türk siyâsi hayatının en bunalımlı yıllarıdır; Demokrasi dışı güçlerin müdahaleleriyle çeşitli kombinezonlarda hükümetler kuruldu, çok sayıda milletvekili partilerinden istifa ettirildiler, Millî İrade mecrasından saptırıldı ve Türk Askerî Müdahaleler tarihine, “Post Modern” Darbe-i Hükûmeti olarak geçen bir Darbe-i Hükûmet yapıldı. TBMM’sinin mutlâk i’timadına mazhar bir hükûmet alaşağı edildi. Türk siyâsî tarihine, 28 Şubat Dönemi olarak kapkara bir sahife ilâve edildi. 28 Şubat’ın hâkim kuvvetleri pek çok önemli devlet makamlarında ta’dilât istedikleri gibi, iktidar yaptıkları figür’lerden, Diyânet İşleri Başkanı’nın da değiştirilmesini talep ettiler. Vazifeden alınacağını haber alan, M. Nuri Yılmaz, bir şekilde hükûmet yetkililerine ulaşır ve şu mesajı iletir: “Belli ki, benim yerime getirmek istediğiniz zat’dan ba’zı beklentileriniz vardır, bu beklentilerinizi gerçekleştirmek için yeni bir isme lüzum yoktur, bunca tecrübemizle biz de gereğini yapmaya hazırız.” Bu mesaj üzerine, mevcut Diyânet İşleri Başkanı ile devam edilmesine karar verilir ve tabiî bundan sonra talepler sıralanmaya başlanır. Daha önceleri, iyi niyetle Anadolu’nun ba’zı ilçe ve kasabalarında başlatılan Tek Merkez’de Ezan, Tek Merkez’den Va’az sistemi hemen hemen Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde yaygınlaştırılmıştır. Tam da 28 Şubat ruhuna uygun, memleketimizin bütün cami’leri adetâ birer “Biri bizi gözetliyor” mekânlarına dönüştürüldü. M.Nuri Yılmaz tarafından önce Tekirdağ, sonra Kocaeli, daha sonra da Bursa İl Müftülüğüne getirilen bir zât, Bursa’da bir televizyon kanalına verdiği bir mülâkatta, “Ben bir misyon yüklendim. Önce Tekirdağ’da, Tekirdağ İli’nin bütün il, ilçe, kasaba ve köylerinin bütün camilerini merkezî sistem ezan, merkezi sistem va’az’a bağladım. Daha sonra terfî’en Kocaeli Müftülüğüne ta’yin edildim, Kocaeli’ndeki bütün cami’leri merkezî sisteme bağladım, oradan da şimdi vazife yaptığım Bursa’ya ta’yin edildim. Hedefim, en kısa zamanda Bursa’nın bütün il, ilçe, kasaba ve köy camilerini merkezî sisteme bağlamaktır,” diyordu. Mehmed Nuri Yılmaz tarafından İstanbul ve ba’zı ilçelerine ta’yin edilen müftü’ler, “Bizler, İstanbul’a 28 Şubat ruhunu taşımak üzere ta’yin edildik,” diyorlardı. Nitekim bunlardan birisi, İstanbul Kadıköyü’nde, Mühürdar Burnun’dan Kayışdağı’nın başına kadar yüze yakın cami’de, merkezî sistem ezan, merkezî sistem va’az başlatmış, aradan geçen uzun yıllar içerisinde, İstanbul’un başka hiçbir yerinde uygulanmadığı, diğer il ve ilçelerin ekserisinde bu uygulamadan vazgeçildiği halde, Kadıköyü’nde devam ettirilmektedir. Bundan önceki Diyânet İşleri Başkanımız, Muhterem Prof. Dr. Ali Bardakoğlu televizyon kanallarında, defaatle merkezî sistem uygulamasına son verildiğini açıklamasına rağmen, inatla ve ısrarla devam ettirilmesi hayret vericidir. Tespitlerimize göre, ba’zı Alevî vatandaşlarımız, Türk’lerin İslâm’ı kabûlünden beridir, aralıksız olarak Cum’a ve bayram hutbelerinde, Hulefâ-i Râşidîn, Peygamber’imizin dört halifesi, Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Alî, Rıdvânu’llâh-i aleyhim Ecmaîn Hazretleri’nin isimlerinin zikredilmesinden rencide olduklarını ifade ile zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’den, hutbelerde Hulefâ-i Râşidîn’in isimlerinin zikredilmemesini talep etmişler, bu konunun müzâkere edildiği Bakanlar Kurulu toplantısında, devrin Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli de “Öyleyse, biz de MHP olarak Cum’a ve bayram hutbelerindeki dua’ların Türkçe yapılmasını talep ediyoruz,” demiştir. Bu husus, hükûmetin gayriresmî ta’limatı olarak Diyânet İşleri Başkanlığı’na aktarılmış, Diyânet İşleri Başkanı Mehmed Nuri Yılmaz da, “Alerr’si ve’l-Ayn” (Başımın gözümün üstüne) diyerek formel bir hutbe hazırlayarak ta’mim etmiş ve Türkiye’nin bütün camilerinde, Hulefâ-i Raşidîn’in isimlerinin zikrinden vazgeçilmiş ve iki hutbe arasında ve hutbelerin hitamında çok da iyi tertip ve tanzim edilmeyen, Türkçe bir dua okutulmasına başlanmıştır. “Allah’ım. İslâm’a yardım et!” İslâm dini, Allah’ın va’zettiği din, Allah dinini koruyacağını zâten va’detmiştir. “Allah’ım İslâm’a yardım et!” diye dua etmek abestir. 1990’lı yıllarda, Dünya Kiliseler Birliği’nin mâlî desteğiyle memleketimizde müthiş bir diyalog fırtınası estirilmişti. Câmi’a ve cemaatler’den ba’zıları, kimi İlâhiyatçı hocalar, ya bu fırtınanın estiricileri, ya fırtınaya kapılıp kendisini bir yerlerde bulanlar olmuştu. Türkiye’mizde, Yüce İslâm Dini’nin iman (Tevhîd), ibâdet ve ahlâk kurallarını en iyi bir şekilde Müslüman’lara anlatmakla vazifeli, Diyânet İşleri Başkanlığı da bu fırtınaya kapılmış, diyalogcuların ön saflarında yerini almıştı. Toplantılara katılmakla, maddî ve manevî destek vermekle kalmamış, Diyânet İşleri Başkanlığı bünyesinde 80 kişilik kadrolu, Diyânet İşleri Başkanlığı Dinlerarası Diyalog Dairesi Başkanlığı kurmuştur. “Dinlerarası Diyalog Daire Başkanlığı”, Mehmed Nuri Yılmaz’dan sonra Diyânet İşleri Başkanlığı’na getirilen Aziz Dostumuz, Muhterem Prof.Dr. Ali Bardakoğlu Hocamız, “Dinlerarası diyalog da ne demek? Hiç dinlerarası diyalog olur mu? Olsa olsa, şahıslararası diyalog olur. Bin yıldan beridir, Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde 550 yıldan fazla bir zamandan beridir, İstanbul’da, Müslüman, Müslüman âlimler, diğer inanç sahipleri ile zâten diyalog halinde olmuşlardır, bizler de şimdi diyalog halindeyiz, gelecekte de vazifeliler diyalog halinde olacaklardır,” diyerek, Diyânet İşleri bünyesinde kurulan, Diyânet İşleri Başkanlığı, Dinlerarası Diyalog Daire Başkanlığı’nı feshettirmiştir. Şükran borçlusuyuz. (Muhterem Ali Bardakoğlu ile alakalı düşüncelerimizi kendisiyle alakalı bölümde açıklayacağız.)