Diyânet İşleri Başkanlığı, Din İşleri, Yüksek Kurulu Karararıyla, (olağanüstü Din Şûrâ’sı Raporu) Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilen, “Kendi Dilinde FETÖ, Örgütlü Bir Din İstismarı”, Türkiye Diyânet Vakfı Kuruluşlarından, İSAM’ın (İslâm Araştırmaları Merkezi) neşrettiği, “Gülen Yapılanması, 15 Temmuz’a Giden Süreçte FETÖ’nün Analizi ve Tavsiyeler,” Kitap’larında, FETÖ, Şerîr, âhirzaman decâcilesinden, en şerir Deccâl, Fethullah Gülen’in dalâletini, (dînî sapkınlık) ilhadını, hezeyanlarını, müvâzenesizliklerini, bir bir konuşmalarından, yazdıklarından, kendi ağzından, kendi kaleminden, açık-seçik, vâzıh olarak ortaya koymuştur. 

Misâller çok. Her biri birer dalâlet ve ilhad teşkil eden misâller ve onlara verilen, Kitâbî, Sünnetî, deliller ortaya konulacak olsalar, kocaman birer ansiklopedik eser’ler meydana çıkar. 

Tespit edilen dalâlet ve ilhad misâllerinden ba’zıları: 

“GAYB ÂLEMİNİ SINIRSIZ BİLME VE GAYB-I MUTLAKA ULAŞMA!...” 

“Allah ile münasebette derinleşmiş kimseler herhangi bir sınır kaydı olmaksızın gayb âlemine muttali olabilirler, meleklerle, cinlerler, Mesîh ve Hızır aleyhisselâm ile rahatlıkla görüşebilir.” (Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler 2, Nil Yayınları, İstanbul 2008 S.181) 

Said Nursî’de, bütün Risâle’lerinde, Hurûfî’likle, Ebced ve Cefr, (Kendisi bütün risâle’lerinde bu kelimeyi hatalı olarak (cifir) diye kullanır.) hesabıyla, gelecekten haberler verir, mutlâk gaybı bildiğini iddia eder. “Ve mâdem hisab-ı Cifrî ve Ebcedî ve riyâzî eskiden beri sağlam bir düsturdur ve kuvvetli bir emâre olabilir. Bilâ tereddüt hükmederiz ki, Risâle-i Nûr’un şahs-ı ma’nevî’si ve tercümanı (Said Nursî) bu âyet-i Azîme’nin ma’na-yi İş’ârî tabakasının külliyetinde dâhil ve Medâr-ı Nazar bir ferdidir ve bu âyet ona işâret eder ve ma’na-yi remziyle ondan da haber verir ve ihbâr-ı Gaybî nev’inden bir Lem’a-i i’câziyeyi gösterir denilebilir ve deriz.” (Kastamonu Lâhikası, Sahife, 143) 

Fethullah Gülen, “Meselâ, ba’zı kimseler, daha sonra kazanacakları bir başarıyı çok öncesinden rü’yâ’larında görebilmekte ve gireceği imtihan sorularını bütün ayrıntılarıyla müşâhâde edebilmektedirler. (Gülen, Gençlere Pırlanta Ölçüler 6 Fasıldan fasıla’dan, Muştu Yayınları 2011, Sahife 120) 

SAİD NURSÎ: “Kâtip Osman’ın hâkîkatli Rü’yası el-Hak büyük bir hakikate işaret ediyor (veriyor). Çok mübârek ve müjdelidir. Rüşdü’nün rü’yâ’sında, Peygamber’imizin salla’llâhu aleyhi ve sellem emriyle Haz.Sıddık radiya’llâhu anh minber’de Yirmi Dokuzuncu sözü hutbesinde göstermesi gibi o gökten inen hûriye de lâyika-i hutbe olarak okuması Risâle-i Nûr’un makbûliyetine güzel bir işârettir.” (Said Nursi, Kastamonu Lâyıkası, Sahife 66) 

“Bin üçyüz Yirmibir tarihinde, Mu’cizât-ı Ahmediyyeyi (Aleyhissalâtü Ve’s-Selâm) ve Keramet-i Gavsiyye risâlelerini Âlem-i Ma’na’da görmüştüm. Bunun hikmetini şimdiye kadar anlayamamıştım. Gördüğüm rü’ya, aynen şöyleydi: “Tarih-i Mezkûr’da, Cezîretü’l-Arab’ın Necid Kıt’asının Bilâd-ı Kasîm’de bir gece rü’yâ’mda, üç güneşin tulû etmiş olduğunu gördüm. Yanımda tanıyamadığım bir zata sordum; bu üç güneş nasıl olur? dedim. Yanımdaki zât, bu güneşin birisi, Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Ves’selâm’ın güneşi, diğer Gavs-i Geylânî’nin, üçüncüsü de diğer bir güneştir. 

Üçüncü güneşin Risâle-i Nûr olduğunu şimdi bildim.” 

Nur Suresi, 35. Âyetinin asıl metnini vererek, “Âyet-i Kur’âniye, o rü’ya hakikatine işaret etmiş, bu nûrânî rü’ya, mezkûr âyet-i Nûr’un on işâretle on parmakla gösterdiği hakîkati aynen gösteriyor; otuz sekiz sene evvel haber veriyor. Evet, üç Nur-u Â’zam olan güneşlerin-Allahü A’lem-ta’biri şu olmak gerektir. Güneş’lerin birincisi, bu asırda Risâle-i Nûr’dur ve en parlak bir nuru da Mu’cizât-i Ahmediyye Aleyhissalâtü Vesselâm namındaki risâle-i Hârika’dır. 

İkincisi, Haz.İsâ’nın Din-i Hakîkî’sinden çıkan nur-u Semâvî güneşidir. 

Üçüncüsü, tarikatlar ruhunda ve tasavvuf menba’ından çıkacak bir güneştir, Ki, Şimdi Şeyh-i Geylânî timsaliyle o ma’na gösterilmiş, Risâle-i Nûr’a işaret eden otuz üç âyet-i Kur’âniyye’nin en birinci âyeti olan âyeti’n-Nûr on vecihle Risâle-i Nûr’a işaret ettiği birinci Şûa Risâlesinde gözümle gördüm isteyen görebilir. (Binbaşı Muhyiddin, Kastamonu Lâyıkası, Sahife 90, 91) 

Said Nursî’nin risâle’lerinin temeli, vahiy, (hâşâ!) ihtar, kendisinin ve hâvârî’leri mesabesindeki, şakird’lerin rü’ya’larıdır. 

FETÖ, Fethullah Gülen “HIRİSTİYANLIĞI’N TASAFFÎ ETMİŞ EFKÂRI” “Şimdiler’de, Hıristiyanlığın tasaffî etmiş efkârı ile Efendimizin salla’llâhu aleyhi ve sellem’in getirmiş olduğu tertemiz esasları tevfîk eden bir takım Hıristiyan’ların mevcudiyyeti, Haz.Mesîh’in, Ümmet-i Muhammed ile olan yakın alakasının remzi gibidir. Büyük bir ihtimal ile Ümmet-i Muhammed, günümüze kadar Muhammediyet gölgesi altında devam ettirdiği maddi-ma’nevî seyrini, ahir zamanda Haz.Mesîh’in gölgesinin de iştirakıyla ayrı bir televvünle sürdürecek... 

“Daha sonra Ümmet-i Muhammed ile tevâfuk noktaları te’min ve tespit edilerek asgarî müşterekler’de bir araya gelinecek ve bu iki cemaatten birisi fen ve tekniğiyle, diğeri de iman ve aksiyonu ile ateizm ve inkârcılığa karşı bir güç oluşturacaklardır.” (Gülen, Kur’ân’ın altın ikliminde, Sahife, 528-529) 

SAİD-İ NURSÎ: 

“Âhirzaman’da İsavî’lerin hâkîkî dindarları ehl-i Kur’ân ile ititfak edip müşterek düşmanları olan zındîkâ’ya karşı dayanacakları gibi şu zaman’da dahî ehl-i Diyânet ve ehl-i Hakûkat değil, yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samîmî ittifak etmek belki Hıristiyanların hâkîkî dindar ruhânîleri ile dahî, Medâr-ı İhtilaf noktaları, muvakkaten Medâr-ı Münâkaşa ve niza etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecâviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçdırlar.” (Said Nursî, İhlas Risâlesi, Diyânet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2. Baskı 2015. Sahife, 23/Hâşiye) 

SAİD-İ NURSÎ: 

“O zat’ın üçüncü vazifesi, Hilâfet-i İslâmiyyeyi, İttihad-ı İslâm’a bina ederek İsavî ruhâniyye’leriyle ittifak edip din-i İslâm’a hizmet etmektir.” (Said Nursi, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, Sözler Neşriyat 2004 İstanbul Baskısı, Sahife, 9) 

“SEÇLİMİŞ CEMAAT!” 

“Buradaki iltifatın içine, ahirzaman’da yaşayan, Allah’a iman etmiş hemen her mü’minin girdiğini de söyleyemeyiz.. Ancak, Efendimizin on dört asırdan bu yana bütün cemaatleri aşarak, ahirzaman’da dine sahip çıkan bir cemaate husûsî iltifat göstermesi, takdir edersiniz ki, onlardaki bir kısım husûsî vasıflara binâendir... İşte bu ağır şartlar altında dine sahip çıkan bir cemaatin kadri hâkîkaten yüce olmalıdır ki, Efendimiz salla’llâhu aleyhi ve sellem de buna binâen onları takdîr etmektedir... Bir cemaat böyle ehemmiyetli bir mes’ele’nin altına girmiş ve bunu yapıyorsa elhâk Efendimiz, kendisine lâyık kadirşinaslığı gösterecek ve bu cemaate kendi asrından elini uzatacak ve onlara “Selâm Olsun!” diyecektir. (Gülen, Zihin Harmanı, Prizma, 7, Sahife 81-85) 

SAİD-İ NURSÎ: 

“Bugünler’de, birisi, Risaleti’n-Nûr talebelerine (talebesi’ne olmalıydı), diğeri ehl-i Dünya’ya aid iki mes’ele ihtar edildi. Ehemmiyyetine binâen yazıyorum. Birinci Mes’ele: Birinci Şua’da, iki-üç âyetin işârâtında Risâleti’n-Nûr’un sadık talebeleri, imanla kabre gireceklerine ve ehl-i Cennet olacaklarına dâir kudsî bir müjde ve kuvvetli bir beşâret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük mes’eleye ve çok kıymettâr işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim, çoktan beri muntazırdım. Lillâhilhamd, iki emâre birden kalbime geldi.” (Said Nursî, Kastamonu Lâyıkası, Yeni Asya Yayınları, Temmuz 2004 Baskısı, Sahife 18) 

“Ve müte’addid âyat-ı Kur’âniyye’de, “Sırat-ı Müste’kîm,” kelimesi, bir Manâ-i Remz ile Risâleti’n-Nûr’a ma’naca ve cifrîce imâ etmesi remze yakın bir ima ile, Risâleti’n-Nûr şakird’lerinin tâifesi, âhirzaman’da o Tâife-Kübra-i a’zam’ın, âhirlerinde bir hizb-i Makbûl olacağını işâret eder diye def’aten, birden ihtâr edildi.” (Said Nursî, Aynı eser, Sahife, 27) 

“İşârât-ı Kur’âniye’nin, Yirmi Altıncı âyeti’nin, (Hûd Suresi, Meâl-i Âlî’si (Onlar da cennette ebedî kalacaklardır,) olan 53.Âyeti,) sırrıyla, “Risâleti’n-Nûr talebeleri, iman ile kabre gireceklerdir.” tebşîratının sıdkını gösteren bu açık kerâmetin ve tebşîrat-ı Azîme’nin, bütün kardeşlerimize ta’mim olunmasını, Risâle-i Nûr’un derece-i Ulviyetini ve hâdim’lerinin ne zaman ve ne suretle verilmekte olduğunu aynelyakîn bilinmek ve görülmek üzere şu hâkîkat muvafık ise, İşârât-ı Kur’âniyye risâlesine tahşiye olunmasını rica ederim. Kıymetli Üstadım. Risâle-i Nûr şakird’lerinden, Ahmed Nazif Çelebi. (Said Nursî, Aynı Eser, Sahife 39) 

Diyânet İşleri Başkanlığı’nın üç kitap’ta, FETÖ’yü itham eden, dalâlet (dinî sapkınlık) ve ilhadını gösteren, Kitap, Sünnet, Kıyas-ı Fukahâ ve İcmâ, Edille-i Şer’iyye’ye, ehl-i Sünnet akidesine, örfe, İslâm’ın genel kabûlüne uymayan, ne varsa, Said Nursî’nin Risâle’lerinde, on misliyle, 100 misliyle mevcuttur. Said Nursî’nin Risâle’lerinde, verilen hükümler, varılan neticeler, hep, vahye, (hâşâ!) ihtara, rü’ya’ya, hurûfî’lik, Ebced, cefr ve riyazata dayandırılır. 

Vahiy, (hâşâ!) Peygamberlere mahsustur. İlham ve rü’ya, aslâ ve kat’â, şer’î bir mes’ele’ye delil-medâr değildir. Hurûfî’lik, ebced, cefr ve riyâzet, aslında, bir Yahûdî Kabala’sı olup, Yüce İslâm Dininde, hiç bir vechile yeri yoktur. Öyleyse geriye ne kalır? Disleksi hastası, müvâzene fesadı’nın nerede başladığı nerede bittiği ma’lûm olmayan, cinneti’nin derecesi ta’yin edilememiş birisinin hezeyanları... 

Türkiye’de, 94 yıllık Diyânet Tarihinde, müsbet veya menfi, hiçbir iz bırakmadan ufûl edip giden, Mehmed Görmez’in, Diyânet İşleri Başkanlığı’nda bıraktığı tek iz, yukarıda tafsîlatıyla anlattığımız, Said Nursî’nin Risâle’lerini, devletin ve Milletin parasıyla bastırmasıdır. Diyânet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanan, 7 Cild’lik, “Hadislerle İslâm,” adlı kitabı ithaf ederken, FETÖ elebaşısı, Fethullah Gülen için fart-ı İltifatı, Fethullah Gülen’in sohbet’lerinde, sık sık “Hazret-i Pîr-i Mugân,” diye bahsettiği, Said Nursî’den esirgeyecek değil ya! “Şüphesiz burada Üstadın sözünü ettiği mihenk Allah’ın Kelâmı ve sünnetten başkası değildir. Her biri kıymeti hâiz olan ve kültür Mirasımızın güzîde örneklerinden sayılan Bediuzzaman Said Nursî’nin bu eser’lerinin okuyucu ile buluşturulması, bilgi, fikir ve kültür hayatımıza önemli katkılar sunacaktır...” diyerek, Fethullah Gülen için yaptığı Fart-ı İltifatın bir benzerini de, Said Nursî için yapmıştır... 

Mehmed Görmez ve yakın çalışma arkadaşlarına sormak lâzımdır ki, İftiharla basıp-tevzî ettiğiniz, bu risâle’leri, hangi mihenge tâbi tuttunuz da uygun olduğuna karar verip basıp-tevzî ettiniz? Bırakınız Kur’ân Mihengini, “Şüpheli ve rivayeti zayıf hadisler’den temizledik,” diye iftiharla, hazırlattığınız hadisler mihengine tabî tuttunuz mu? 

“Risâleler Kur’ân’dır, Kur’an’da Risâlelerdir,” Kur’ân-ı Kerim’de tam 33 âyet Risâle-i Nûr’a işarettir, Risâle-i Nûra delâlet eder, “Sure-i Nîsa ve Sure-i Mâide’deki teyemmüm hakkındaki ayetlerde, (Sâiden Tayyiben) Cümlesindeki Said Kelimesindeki “Sad” harfinin altında gizli, “Sin” harfi vardır. Bu da Said Nursî’ye tevafuk etmektedir,” ve daha pek çok hezeyan, hangi mihenge uymaktadır? 

Risâle’lerin tab’ı ve tevzi’i, Din İşleri Yüksek Kurulu’na havâle edilseydi, “Said Nursî’nin belli-başlı Risâle’lerini tetkîk ediniz,” Kur’ân’a, Sahîh Sünnete, ehl-i Sünnet Akîdesine aykırı fikirler ve görüşler var mıdır, yok mudur? Rapor halinde Başkanlığa arz ediniz,” denilseydi, acaba, Kurul, böyle bir rapor verebilir miydi? 

Ve eğer, Bakanlar Kurulu’nun 26.11.2014 tarih ve 2014/7007 Sayılı Kararı olmasaydı, Yâni, Hükûmetin, Diyânet İşleri Başkanlığı’na ta’limatı ve baskısı olmasaydı, Diyânet İşleri Başkanlığı, Kur’ân’a, Sahîh Hadislere (Sünnete) ve ehl-i Sünnet Akîdesine uymayan bu risâle’leri tesâhup eder, tab’ı ve tevzi’ini deruhte eder miydi?